Bir şeylerin gerçekten değişmesi gerektiğini hissettiğin o yere ulaştıysan, nereden başlayacağını ve nereye gitmek istediğini çok iyi bilmelisin. Başlangıç noktası ile finaldeki amacın arasında kalan bölümü dert etme, orası baştaki niyetine göre doldurulur zaten. O dert ettiğin bölüm yüzünden yani ‘Nasıl?’ sorusuna cevap bulamadığın için harekete geçemiyorsun. Tam harekete geçeceğin zaman da aklının sana oynadığı oyunların tuzağına düşüyorsun. Bu yüzden sen yola çık ve nereye gitmek istediğinden emin ol, bunun nasıl olacağını da doğanın merhametli üst aklına bırak! Kendi aklımızın bizi getirip bıraktığı yer belli zaten. Bu yüzden kendine ‘Şimdi değilse ne zaman?’ diye sor ve harekete geç! Bu eylemin kendisi dönüşümünü başlatacak ve sen kendini şaşırtacak kadar ileriye sıçrayabildiğini fark edeceksin.
İnsanın farkında olmadan kendi yoluna attığı düğümler var, üstelik kendi attığı düğümlerin acısını yaşamaya başladığı zaman geldiğinde, bu düğümleri kimin attığını bile hatırlayamayacak kadar bile kendi aklı üzerinde hükmü yok.
Kendini çok iyi tanıdığını varsaydığın o yer ne yazık ki gelişiminin en ilkel anlayışının olduğu yer. Başkalarını çok iyi tanıdığını düşündüğün yer ise bu ilkellik skalasının da altına düşüyor. Gerçekte ne kendimizi ne de kendi dışımızdakini ne tanıyor ne de hissediyoruz. Hatta ‘ben’ nerede başlıyor ve ‘ötekiler’ nerede başlıyor, bunun bile farkında değiliz. Bu, ellerimize baktığımızda gördüğümüz sınırların, ‘parmağımdaki hangi hücre bana ait hangisi havaya’ sorunsalının çözümsüz, havada bırakılmasına benziyor. Öyle ya cetvelle çizilmiş gibi bir sınırımız yok aslında; bu da hücrelerimizin aslında havada uçuştuğunu gösteriyor. Emin olmamaktan da korkma; bu sana kendi aklını inşa etme alanı açacak. Hatta emin olmaktan kork zira orada bir eksiklik olmadığı için ileriye gitmek üzere yakıtın olmayacak.
Zaten bir Kral’ın olduğu bir ülkede kraliyet üzerinde hak iddia edip kendini yöneten de sayma. Sen yöneteni ara! Bunu hissetmediğin sürece bu toprakları sahipsiz sanacak ve her şeyi sen, kendin yönetiyormuş gibi hissedeceksin. O zaman da ne bir üst güç, üst akıl olduğunu düşünecek ne de O’nun peşine düşeceksin. Halbuki her şeyin başladığı yer, başlangıç noktası, bitiş noktası ve aradaki tüm duraklar O’nun senin payına düşen kıyafetleri! Ancak senin hazmedebileceğin kadar büyük ya da küçük lokmalar.
Kaybolmuş da değilsin! Kaybolamayacak kadar planlı bir akışın içinde ilerlemeye yazgılısın zira. İçinden geçen tüm duygular ve düşünceler da kasıtlı olarak gönderiliyorsa sana düşen amacına hizmet edeni arayıp, ayıklamak olacak. Geri kalanından ise vazgeç! Onları isteyenler alsın…
Başlangıç noktasını bulmak, bir dönüşüm yolculuğunun en kritik adımı. Bu, bir haritayı açıp “İşte tam da buradayım” demek gibi bir şey. Çünkü nerede olduğunu ve nereye gitmek istediğini bilmiyorsan, yolculuğun her anı işkenceye dönüşür.
Kendi içinde kendi sesinin olmadığı bir yer, sessizlik yaratmak, değişimin ilk titreşimlerini hissetmenin başlangıcı. Sessizliği kucakladığında, sana fısıldanan kelimeleri duymaya başlayacaksın. Bu kelimeler, özgürlük olabilir, sevgi olabilir, ya da belki sadece dengeye bir davettir. Ancak önemli olan, bu fısıltıları kendi sesine rağmen duyabilmek.
Değişim bir anda gerçekleşmez, tıpkı bir tohumun bir gecede ağaç olmaması gibi. Önce toprağa kök salmak gerekir. Kendi hikâyeni kucaklaman da işte bu kök salmanın başlangıcı. Ama kök salmak için önceki anlayışının çürümesi ve toprağa karışması gerek. Ancak ondan sonra filizlenmeye başlayabilirsin. Geçmişine bak ve onun sana ne öğretmeye çalıştığını anlamaya çalış. Orada karşılaştığın her deneyim, aslında sana bugün ne yapman gerektiğini söylüyor.
Niyet, senin içindeki en derin arzuların kristalleşmiş hali sanki. Onları netleştirdiğinde, evren de bu berraklıkla uyum içinde hareket edecek. Sen evrene neyi gönderiyorsan reaksiyon da ona göre olacak. Ancak unutma, niyet saf bir yerden, arınmış ve çok iyi temizlenmiş bir yerden gelmeli. Gerçek bir değişim, sadece kendi kazancın için değil, aynı zamanda çevrene sağladığın katkı ölçüsünde şekillenecek.
Korkular, bu yolculuğun doğal bir parçası. Onlar seni durdurmaya değil, sana rehberlik etmeye gelir. Onları bastırmak, görmezden gelmek yerine anlamaya çalış. Korkularının üzerine ışık talep et ki korkularınla çalışabilesin.
Değişim, belli bir günü ya da gelecek anı beklemez. O, her zaman şu anda başlar. Şimdiki anın içinde tam anlamıyla var olmadan, dönüşüm mümkün değildir. Kendini bu ana getir, çünkü tüm gücün buradadır. Geçmişin yükleri ya da geleceğin belirsizlikleri seni ancak bu anda olmadığın sürece etkileyecek. Kalbin yükü ağır, taşımak zaten zor! Ama, geçmişi getirip çalışmayı ya da gelecekten bir koku almayı umarak çalışmayı yapabilmek ise güç ister. Her zaman bu gücü bulamayabilirsin. Hazır değilsen yapma, sadece hazırlan.
Hayatının her gününü son gününmüş gibi yaşa. Bugün son günün olsaydı arkanda ne bırakmak isterdin? Her şey kayboluyor, unutulup, yitip gidiyor ama kime ne hissettirdiğini hiç kimse unutmuyor. O yüzden her kalbe güzel duygular bırak, bunun için çalış! Gerisi yok olmaya mahkûm, ölü yatırım.
Evrenin sürekli seninle konuştuğunu hatırla, duymadığın zamanlarda bile. Bazen bir tesadüf, bazen bir ilham ya da bir işaret sana rehberlik eder. Bu işaretleri takip etmek, evrenin sunduğu desteği kabul etmek, elini tutmaktır. Değişim yalnızca senin bireysel çaban değil, aynı zamanda evrenle ortaklaşa yaptığın muhteşem bir dansla şekillenir.
Şunu da unutma: Değişim bir hedef değil, bir yolculuktur. Varış noktasına ulaştığın da bile, belki de yeni yollar ve başlangıçlar seni bekliyor olacak. Çünkü hayatın özünde ileriye doğru evrilme var. Bu dansa kendini bırak, elinden gelen her şeyi yapmış olmanın rahatlığıyla akışa teslim ol ve dönüşümün doğumunu kutla.’’
Buraya kadar kendimden kendime yaptığım içsel konuşmaların kendi dışıma açabildiğim, çıkarabildiğim kısımlarıydı. Bir bilgenin ‘İnsan kendi dışına çıkabilmek, başkalarının kalplerinin sesini duyabilmek için önce kendi kalbini açmayı öğrenmeli’ dediğini duyduğum andan itibaren kendi düğümlerime de odaklandım. Çünkü biliyorum ki o düğümün olduğu yere geldiğimde, bu düğümü atanın ben olduğumu hatırlamayacağım…
Yasemin Koçak Tezel
FACEBOOK YORUMLAR