Yaşar KABA

Yaşar KABA

[email protected]

Zorlamayın çatlatırsınız!

05 Temmuz 2017 - 20:18

Sevgili dostlar, 2016 yılı itibarı ile bir 23 Nisan, bir 19 Mayıs ulusal bayramımızı geride bıraktık, yine hüzün, yine üzgün, kutlamadılar, kutlatmadılar. Bilindik mazeretler, bilindik kıvırmalar. Ama 29 Mayıs İstanbul’ un fethini (Kurtuluşunu değil) adeta kenti yeniden fethetmiş edalarıyla kutladılar, bunu yapanlar ne kadar cahil olduklarını, var olan devletimizle sorunları var imajını vermekten çekinmediler..

 

Peki buradan hep birlikte soralım, siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?

 

Peki ne olmuştu, isterseniz bir tarih yolculuğuna çıkalım. Aslında Osmanlı İmparatorluğu 16. Yüzyılın sonlarında Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları sonrası aldığı yenilgi ve Karlofça antlaşması ile büyük oranda toprak kayıpları ile son dönemecine girmiş, batıdaki gelişmelerin ardına düşmüş, bu savaşlar sonucu ekonomisi bozulmuş coğrafi keşiflerin batıya sağladığı avantajlarla Osmanlı batının sömürgesi haline gelmiş buna karşılık durumu kurtarmak için Osmanlı, Vergileri yükseltmiş, bunun üzerine köylerde yaşayan insanların vergilerini ödeyemeyerek tarımsal üretimi bırakmaları, Köyden şehre göçler sonucu azalan üretim, Saray masraflarının artması ise ayrı bir cabası, savaşlarla çıkış arayan Çanakkale savaşına kadar, hep kaybedendir Osmanlı. Ve en son Çanakkale de cephede kazandığı savaşı, masa başında kaybetmiş, Çanakkale yi geçemeyen saldırgan devletler 2 yıl sonra İstanbul’ a demir atmışalardır.

 

Savaşlardan arta kalan, koskoca Osmalıdan, bir başkent ve Anadolu topraklarıdır. Yüzbinlere varan şehitler karşılığı Vatan topraklarının işgali.


 

Bir millet Vatansız yaşayabilir miydi? Osmanlı Hanedanlığı yani devlet başkanı teslim olmuş, işgale karşı direnmemişti bile, onun için varsa yoksa sarayıydı. Sevr Antlaşması bunun gerçek kanıtıdır. Tartışmaya gerek bile görmüyorum.

 

Tarih boyu Türk hükümdarları teslim olmamışlardı, Gerektiğinde canları pahasına en son toprak parçasına kadar savaşmışlardı. Ama Osmanlı Hanedanlığı Anadolu içlerine çekilip savaşmak yerine işgal güçlerinin önüne koyduğu her şartı kabul etmişlerdi, Bu bilgilere ulaşmak sır değildir, boş tartışmalar yerine gerçeklere bakmalıyız.

 

Peki bu şartlar altında ne olmuştu?

 

Anadolu da parçalar halinde direniş başlamıştı bile, bu direniş hareketlerini anlatmayacağım bu bilgiler daha ilk okul sıralarında hepimiz bilgisi dahilinde, tabi bu derslerden kaytarmadıysanız.

 

Çanakkale de bir anda savaşın seyrini değiştiren bu başarıları devlet tarafından da madalya ile ödüllendiren Mustafa Kemal cepheden geri çağrıldığında Haydarpaşa tren garında iskeleye geldiğinde, iki yıl önce Çanakkale yi dar ettiği işgal gemilerini İstanbul da gördüğünde, "geldikleri gibi gidecekler" diyerek tepkisini göstermişti.

 

İşte serüven burada başlıyor. 19 Mayıs 1919 Anadolu’ya bir avuç kahramanın ayak basması Anadolu halkı ile yapılan müzakereler ve önemli kararlar,

 

ANADOLU DA UMUDA BAŞLAYAN YOLCUĞUN ADI 19 MAYIS,

 

23 NİSAN O UMUDUN NOKTASININ KONDUĞU GÜN

 

bu iki tarihi olay gerçekleşirken bir yanda vatan savunmasında şehitler verilirken bir yanda işgalcilere çiçek veren gafilleri yaşıyordu ülke, bir yandanda Osmanlının idam fermanlarının gölgesinde bu varoluş destanlarının yazılmaya başlandığı tarihler, yıllarca atalarımıza olan, şehit dedelerimize vefa, anma unutmama ULUSAL BAYRAMLARIMIZ 19 Mayıs, 23 Nisan,

 

Ama gelin görün ki Milli iradeyi ağzından düşürmeyenlerin bu bayramları yok sayması koskoca Vatan sathının var olması gerçeğini Fethin kaybedildiği bu iki tarihle yeniden var olan topraklarda en üst düzeyde kutlama yapılırken bu iki önemli gün yok sayılmaya çalışılmaktadır.

 

Yıllar önce yaş ortalamamız 23, içinde bulunduğumuz bir mücadelede yine demokrasi mücadelesi tabiki zaman zaman aksaklıklar yaşanıyor. Sürekli toplantılar yaptığımız, bir ortamda bizleri sürekli izleyen zaman, zaman toplantılarımıza katılan ama hiç yorum yapmayan bir ağabeyimiz vardı. Oldukça birikimli, beyefendi aynı yolda mücadeleden gelen ve devam eden kişi bir gün İsmail abi nerede hata yapıyoruz diye sordum. Sözlerini aynen aktarıyorum. Gençler zorluyorsunuz, zorlamayın çatlatırsınız, çatlatırsanız onaramazsınız! bu sözler üzerine bir hafta düşündüm. Evet haklıydı, o sürede neredeyse tüm insanlık tarihi bizlerin yani Cumhuriyet’ in nerede hangi koşullarda kurulduğunu ve o güne nasıl geldiğini analizini yaptım, evet çocuk büyümemişti daha emekliyordu. Önüne gelen katkı koyma yerine hırpalıyordu. Ben ne yapabilirdim, evet okyanusta bir damlaydım ama olsun bizlere "damlaya, damlaya göl olur’ u öğretmişlerdi.

 

Temelinde emek yoksa kıymetini bilmezsiniz.

 

Ömrüm karınca kararınca emek vermek oldu, bazen bedeller ödedik, bazen mutlu olduk, bazen çok üzüldük ama umudumuzu hiç kaybetmedik, durum Kurtluş Savaşı öncesinden daha vahim değildi.Bu toprakların insanlarına olan güvenimizi hiç kaybetmedik. Aynı duygu ve emek içinde biliyorum ki milyonlar vardı, yalnız değiliz, sanatçımız, yazarımız, işçimiz, esnafımız, köylümüz, ressamlarımız gençlerimiz ve niceleri, her biri bir arı misali her çiçekten bal topluyor, bir petekte biriktiriyor.

 

İktidar olanlar gelin zorlamayın bir şeyleri, hala birşeyler sert, gittikçe de sertleşiyor, zorlamayın, çatlatırsınız, çatlatırsanız onaramazsınız, hep birlikte üzülürüz.

 

Hep birlikte petekte biriken balı bölüşelim, ama arıları incitmeden.

 

Sevgiyle kalın, güzel günlerde görüşmek umuduyla.

 

[email protected]    03,06,2016

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum