Sevgili dostlar yozlaşmak TDK göre “Özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmek, soysuzlaşmak, özünden uzaklaşmak, bozulmak, dejenere olmak, tereddi etmek” olarak tanımlanmış. Günlük yaşamımızda da bu kelimeyi sıkça kullanırız.
Bu makalede konumuz demokrasilerde, yani halk yönetimlerinde toplum dinamiklerinin, becerilerinin ayrı ayrı alanlarda farklı bakış ve düşünce sistemi ile üretime vereceği katkıyı artırmak amacı ile oluşturulan STK lar.
Egemenliğin millete (Halka) geçişi 23 Nisan 1920 TBMM açılışı ile başlıyor. Gelişmiş uluslar seviyesini yakalamak için bir yandan işgal edilen vatan toprakları kurtarılmaya çalışılırken bir yandan da kaçırılan gelişmişlik trenini yakalamak için çalışmalara başlanır. Geride bıraktığımız 101 yılda ekonomileri ve demokrasileri gelişmiş ülkelerin gelişme yolunda kullandıkları tüm olumlu yapıların ülkemizde de ulusal kalkınmaya etki etmesi için yasal alt yapılar oluşturulmuş birçok kurum kendi alanlarında gerçekten büyük katkılar sağlamıştır.
Ancak bu gün geldiğimiz noktada birçok kurumun yozlaştığını yasaların kendilerine verdiği yetkileri kullanmaktan öte makamlarını korumak üyelerinin hizmet edilmesi karşılığında ödediği aidatları kendi arpalıkları olarak gören, makamlarını korumak için her türlü dalkavukluğu kendilerine görev sayan (bu arada görevlerin, yapan az sayıda STK dışında) bir türün türediğini, bu türün kurumları yozlaştırdığını gözlemliyoruz.
Bu kurumlar yasal özerkliklerinin sağladığı özgür düşünce, özgür gelişme ile ulusal demokratik ve ekonomik kalkınmaya sağladıkları katkı yozlaşma ile doğal olarak ters bir istikamete dönmektedir. Varlıkları ile sağladıkları gelişme yozlaşma ile bitişe kendini sıfırlamaya doğru yol almaya başlar. Bu durum göz ardı edilecek bir durum değildir. O kurumların kuruluş amaçları bellidir, Üç beş sorumsuz yöneticinin sefa sürmesi hiç değildir.
Girişte belirttiğimiz gibi ulusal gelişmeye sağladıkları katkıyı, tersine çevirdiğinizde ulusal bitişe katkı verdikleri bir gerçektir.
Peki sorumlu kim?
Tabi ki meydanı üç beş sorumsuz uyanığa bırakan üyeler, aidatını veriyor, işinin bittiğini sanıyor. ancak bitmediğini sorunların altında kaldığında anlaması gerekirken yine anlamıyor.
İlgisi olmayan kişi ve kurumlara veryansın yapıyor. Bilmez ki demokratik hukuk devletlerinde kurumların görev ve yetkileri yasal çerçeveye oturtulmuştur. Birçok insanımız bunu bilmediği gibi yıllık aidat ödediği bağlı bulunduğu kurumun ne işe yaradığını da bilmiyor. bin e yakın üyesi olan kurumların zaman zaman genel kurul çoğunluğu sağlayamadığı genel kurulunu yapamadığı izlenirken, 20-30 kişi ile genel kurul yaptığını da izliyoruz. Bu durum üyenin ilgisizliği ile ortaya çıkarken aman yerimden olmayım maaşımı yolluğumu alıp keyif yapayım diyen yöneticilerinde katkısını görmezden gelmemek gerek.
Sorun görmezden gelinemeyecek kadar ciddidir. Anayasal kurumlar üç beş uyanığın insafına terk edilemeyecek kadar önemlidir. Ulusal ekonomik, sosyal sorundur.
Sorunun çözümü gayet açıktır. Yasalarımızın her üyeye verdiği seçme ve seçilme hakkını kullanmasıdır. Seçme seçilme bir hak olduğu kadar aynı zamanda Anayasal bir görevdir.
Hangi kurumun üyesi olursanız olun kurumunuza sahip çıkın, şimdi farkındalık zamanı çocuklarımızdan ödünç aldığımız dünyayı onlara kusursuz devretmeliyiz.
Unutmayın yozlaşma bitişi getirir, silkelenip kendimize gelmeliyiz.
Sevgiyle kalın
FACEBOOK YORUMLAR