5 yıllık köy hayatı belki de yaşamımda en renkli yıllar diyebilirim. Ondan önce 5 yıl ise Samsunda geçen çocukluğumun ilk evresi annem tütün işçisi, Babam nedense şehir hayatını sıkıcı bulmuş olmalı ki büyük halamızın yaşadığı köye gitmeye karar verdik. Sanırım aldığımız arazi bir dönümdü. Kıyısından dere geçiyordu. Yani Mahalleye adını veren ‘Uludere’ derenin var olduğundan bu yana oluşturduğu dere yatağı 30-40 metre araziden aşağıdaydı..
Dereye hakim bir alana iki katlı ahşap bir ev yapıldı. Balkonumuzdan şarıl şarıl akan derenin sesi duyuluyor ve berrak suyu izleniyordu.
Köy benim için muhteşemdi. Her yer oyun alanı keşfetmeyi bekleyen binlerce bitki böcek kaya ve yosun tutmuş belki de iki bin yıllık meşe ağaçları vardı.
Derede oluşan göller havuz gibi ve onlarca balık çeşidi.
Dereye dağlardan akan özekler.
Belki de benim kadar köyde hiçbir çocuk benim kadar keşifte bulunamamıştır. Şehirden gelmenin getirdiği merak olmalı. Düşünsenize yılanlarla aynı gölde yüzüyor, balık yumurtalarını ve kurbağa yumurtalarından çıkan yavruları izliyorsunuz.
Hep söylerim dostlara çocuklarınızı oyun çağında varsa köyünüze götürün hayvanları bitkileri tohumu toprağı keşfetsin çamurla oynasın toprağın renklerini çeşitlerini dokunarak öğrensin.
Evet her şeyin doğal olduğu kumsalda baraj yapıp içine su akıtırken çevresine yaptığınınız yollarda araba sürmek, kumsalın kenarına taşlardan yaptığınız sözde dükkanlarda alışveriş yapmak çatal ağaç dalından yaptığınız sapan ile sözde tarla sürüp tohum ekmek, taşlardan fırın yapıp içinde kuru yemiş yada elma kurutma çabaları, kertenkelelerin boynuna ip bağlamalar, gündoğmadan oltayla balığa gitmek, yada suyu başka bir yönde akıtıp gölde balık avlamak buna benzer nice oyunlar derken, okul çağım gelmişti. bir önceki yıl çok istemiştim hatta fındıktan başak yapıp kalemimim defterimi almıştım, ama annem göndermedi. Meğer okul yaşım gelmemiş.
Köyde okul yok, Köyün çocukları Kacamanköyü’ne, Bazlamaç’a ve Kocamanbaşı Hoylan’a gidiyordu. Yol yok elektrik yok gece salıverilen köpekler daha bağlanmadan yola çıkıyorsun derelerden taşlardan ve ormanlardan yürüyerek okula gidiyorsun. Bu gün dahi yetişkin insanların gitmeye korktuğu yollar. adeta doğanın bir parçası oluyorsunuz herşeyele barışık tüm güçlükllerle baş edebilen bu gün bile hayretler içindeyim.
Benim Kocamanbaşı Hoylan İlk Okuluna gitmeme karar verdiler.
Çok heyecanlıydım, yıl 1967 olmalı, Okul Müdürümüz Fazlı Temiz, eşiyle birlikte lojmanda kalıyordu. Lojman ve okul yeni yapılmış olmalıydı. Çok düzgün ve örnek binaydı.
öğretmen olarak Naci Arslan gelmişti. Başında kasket, körüklü yırtmaçlı takım elbisesi ile keskin bir delikanlı, sanırım 25 li yaşlar olmalı Tarık Akan’ ona çok benziyordu. Ankaragücü futbol takımında futbol oynadığı söyleniyordu. İyi ve disiplinli bir öğretmendi.
Sınıfta hakim bir duvarda asılı resimde Mustafa Kemal Atatürk’ün altın sarısı saçları, mavi gözleri ilk göz göze gelmemizi o sağlamıştı. Onun kahramanlıklarını bahsetmiş çocukları çok sevdiğini anlattıktan sonra "Ata bizi izliyor, gözlerine iyi bakın siz derslerinize çalıştığınızda mutlu oluyor, size gülümsüyor, tembellik yaptığınızda ise üzülüyor" demişti. Her sabah okula geldiğimde ulu önderle selamlaşıyor, adeta sohbet ediyorduk.
Sanırım 68-69 olmalı sonradan öğrendiğim 68 gençlik hareketleri olmalı bir öğretmen geliyor, o gidiyor bir başkası geliyor. Okul mevcudumuz artmış olmalı ki ikili eğitim tek sınıf yetmiyor. 1,3 birlikte -2,4,5 birlikte eğitim görüyor. Hatta ikinci sınıfta iken ilginç bir anı 2,4,5 aynı anda ders görüyoruz. Her yıl düzenli müfettiş gelirdi. O yılda okulda müfettiş var. 4 ve 5. Sınıfları ölçme yapıyor. Sınıfta Naci Öğretmen var. Birden müfettiş ile birlikte bana döndüler. Naci öğretmen soruları hızlı sorardı yetişmezsen soruya devam etmezdi, çarpım tablosunda iyiyim, Sonra bir 5. ların ders kitalarından getirdi müfettiş, gösterdiği sayfayı okuyorum. sonunda kitabın hepsini ezberlemiş olamaz dedi. Şaşırmakta haklıydı.3,4, ve 5. sınıfa giden öğrenciler derslerde oldukça gerilerdi.
Neyse evet okul mevcudu artmıştı, okul yetersizdi. Okula sınırım bir kaç yüz metre ileride Aktaşların Yolun kenarında bir samanlıkları vardı. Orası düzenlendi sınıfa çevrildi. Biz 3. Sınıflar orada eğitim görmeye başladık bu arada öğretmen geliyor, haftaya gidiyor. Sınıfta müfredatı kendimiz uyguluyoruz.
Bu arada ulusal bayramlarımız birbaşka güzel olurdu. Günler önce hazırlıklar başlar biz öğrenciler renkli yumurtalar ve azığımızı hazırlar, bir üst köye diğer okullarda gelir orada bulşurduk. Ben neredeyse tüm marşları biliyordum. Kocamanbaşı ve diğer köyler dağbaşı . Bayram sabahı okulda buluşulur. Toplu düzgün sıralı şekilde yola çıkılırdı. Ssbahın erken saatlerinde benim eşliğimde dağbaşını duman almış marşıyla başlanır, izmir marşından çıkılırdı, güle eğlene varacağımız okula kadar dağlar çocuk sesi marşlarla inlerdi.. O gün diğer köy okulları ile buluşulur, piyesler şiirler ve birçok yarışmalar yapılırdı.
Kışın sınıfta odun sobası yanardı. Her öğrenci bir öküz arabası odun getirmek durumundaydı. Allah rahmet eylesin Ahmet eniştem (Ahmet Kaplan) yukarı köyde odunu hazırlar, rahmetli oğlu Muhammet ve hayrettin le beraber benimkini de getirirdi.
Hoylan ilkokulunda birçok şey öğrendik aslında dağ köylerini dünyaya açan pencere olmuştu bu okulllar, hatta hala canlı hafızamda jeneratörle köye gelen görevliler, deprem felaketini Gediz depremini göstermiş nerelere ev yapmalı depreme karşı hangi önlemler alınmalıyı anlatmışlardı. yine başka bir zaman diliminde verem mikrobu ile ilgili belgesel izlemiştik İlk okul döneminin 3 yılını okuduğum Hoylan ilk okulunun Nedim gökçe öğretmenimin gönderdiği fotorğrafta okul merdivenlerini görünce her yıl okul birincisi olarka çıkarıldığım anlar aktı önüme, okul basamakları ve ikinci ve üçüncülüğü alan Beşikçilerin iki kızı hatırladım. Yaklaşık 50 yıl sonra köye 2021 de yeğenimin düğünü için Samsun geldiğimde birkaç saatliğine uğradım. Tabi okuluma gitmek fotoğraflar çekme istiyordum ancak şartlar el vermedi. İstanbul a döndüm. Aradan bir yıl geçmiş olmalı okulu çok merak ediyordum. Nedim Gökçe öğretmen okulun fotoğraflarını paylaştı içler acısı idi. Köyde olsam çatıya çıkar komple yenilerdim sağını solunu toparlardım ama uzaktı. Buna benzer yüzlerce oklumuz var.
Cumhuriyetimizin en büyük atılımı olan eğitim, yok imkanlarla bu millet devletine o okulları yapma olanağı sağladı.
Evet biz okula başladığımızda 3. Sınıfa kadar okumuş köyde birkaç kişi vardı. Onlar olmadığında asker mektubunu okuyacak insan yoktu..
Cumhuriyetimizin 100. Yılında her şeye rağmen geldiğimiz yerleri o okullara borçlu olduğumuzu unutmamalıyız. Bu gün öğrenci yoksa yine eğitim amaçlı köyde kalanlara alternatif üretim hakkında öğreticilik amaçlı kullanılabilir yada kentli çocukların aileleri ile sırayla gelip kaldıkları köyü kıda süreliğine de olsa tanıma olanağı sağlayan konaklama alanı olabilir. Bu köylerin mülki amirleri bunları görmez mi?
Milletin malını korumak muhafaza etmek onların öncelikli görevi değil mi?
Şartlar ne olursa olsun bu yıl CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINDA bu okullar bir anıt olarak toparlanmalı gelecek kuşlaklara aktarılmalıdır.
Çabası içine Nedim Gökçe öğretmenime saygılar sunuyor, sğlıklı nice güzel yıllar diliyorum. Ayrıca bizlere adımızı yazmayı öğreten tüm öğretmenlerimi saygı ve sevgiyel selamlıyorum.
sevgiyle kalın.
FACEBOOK YORUMLAR