Sevgili dostlar Son yıllarda Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarına atfen ciddi saldırıları yaşıyoruz.
İnsanın içi acıyor.
Bu saldırılar dolaylı da olsa, temelde Ulusal Kahramanlarımızı hedef alıyor.
Varlığını Sevr antlaşması ile sona erdiren, bir imparatorluğun ardından her yanı işgale uğramış, aydınları sürgüne gönderilmiş, hapse atılmış.
Orduları terhis edilmiş, onlarca yıl süren savaşların ardından yoksul ve bitap düşmüş bir halkın, bin bir güçlükle Mustafa Kemal ve arkadaşlarının çaba ve gayretleri ile binlerce şehit vererek ortaya çıkardığı Türkiye Cumhuriyetine yapılan saldırıları yenilir yutulur cinsten değildir.
Kurtuluş Savaşına katılan ve ardından Cumhuriyet Devrimlerine bizzat tanıklık eden dedelerimizin anlattığı o günler hala hafızalarımızda.
Bir yanda “Aslında Kurtuluş savaşı verilmedi” “Şehitlik anıtları uydurmadır” yalanları, bir yanda yeni cumhuriyete ihanet içinde olanları neredeyse kahraman ilan edip anma törenleri, yaşanan acının bir diğer tarafı.
Merak ettiğim bu yalanları onlara kimler anlattı.
Kurtuluş savaşı verilirken onların ataları ve yakınları neredeydi acaba, yoksa Sakarya da silahlarını da yanlarına alıp firar edenler miydi?
Yoksa cepheden aşırdıkları silahlarla cephe gerisinde köyleri basan ulusal kuvvetlere arkadan saldıran bahtsızlar mıydı?
Bu gün, her şeye rağmen, o gün kurulan devlet 89 yaşında.
Hepimiz 0-89 Cumhuriyet çocuklarıyız.
89 yıldır bu halkın kaderi bir padişahın iki dudağı arasında değil, tüm eksiklerine rağmen kendini yönetecek olanları kendi içinden seçme ve seçilme iradesine sahip.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, 1919 başlattıkları mücadelenin temelinde, demokratik bir ülke var etme gerçeğini nasıl görmezden gelebiliyoruz.
O gün bu yolu tıkamak için ayaklanan ülkesine ve halkına ihanet içinde olanları baş tacı edebiliyoruz.
Anlamaya çalışıyorum, ama aklım ve mantığım yapılanları hiçbir yere oturtamıyor.
Bağışlayın beni… Olanları ne zaman anlamaya çalışsam, çocukluğumda, istiklal madalyası sahibi, büyük taarruza katılan Salih dede ve Topal Osman’la, Ermeni çetelerine karşı direniş mücadelesi veren Kara Mehmet’ in anlattıkları düşüyor önüme.
Yapmayın etmeyin, o günlerde ne olduysa oldu.
İyisi ile kötüsü ile geçmiş, bizim geçmişimiz.
Halkın oyları ile seçilen vekillerin, daha bir sorumlu olma zorunlulukları vardır.
Onlar kin tohumları ekme lüksüne sahip değillerdir.
Hatta toplum içinde oluşan olumsuzluklar var ise, bu olumsuzlukları ortadan kaldırmakla görevlidirler. Bunu karşılığını da bu halk vermektedir.
Benim Hakkari den, Edirne’ye halkımın oyları ile seçilenler, aynı sorumluluk ve davranış içinde olmalılar.
Siyasi bakış farklılıkları olabilir.
Ama bu farklılıklar hiç kimseye bu halkın değerlerine hakaret etme hakkını vermez.
En son bir Diyarbakır milletvekilimiz cumhuriyet dönemini Kemalist diktatörlük olarak tanımlıyor.
Ben gerekli yanıtın Diyarbakırlılar tarafından verileceğine inanıyorum.
Tarihten kısa bir dip not hatırlayalım..
(Mustafa Kemal, 26 Mart 1916'da Diyarbakır'a gelerek komutayı ele aldı.1 Nisan 1916 da Generalliğe yükseltildi. Diyarbakır'a gelişini takiben kısa bir hazırlıktan sonra 3 Ağustos 1916 sabahı emrindeki kuvvetleri Bitlis ve Muş yönünde taarruza geçirdi; Ruslarla iki tümenimiz arasında taarruz ve karşı taarruz şeklinde şiddetli çarpışmalar oldu. Nihayet 8 Ağustos 1916 sabahı Muş, aynı günün akşamı Bitlis kuvvetlerimiz tarafından düşman işgalinden kurtarıldı. Muş; ne yazık ki 25 Ağustos 1916'da tekrar Rusların eline düşmüştü. Mustafa Kemal Paşa, 2. Ordu Komutanlığı sırasında, 14 Mayıs 1917'de Muş'u ikinci defa Rus işgalinden kurtardı.
Mustafa Kemal, Aralık l9l6'da Ahmet İzzet Paşa'nın izinli olarak bir süre İstanbul'a gitmesi üzerine vekâleten 2. Ordu Kumandanlığına tayin edildi. Karargâhı Diyarbakır'da olan bu ordunun Kurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) Bey'di.
Büyük Kumandanın, İnönü ile yakından tanışması, emir-komuta zinciri içinde çalışması bu tarihlere rastladı.)
Cumhuriyet dönemi devrimlerini, bizler kısaca Mustafa Kemal’ le özdeştiği içinKemalizm, ya da Kemalist devrimler olarak tanımlıyoruz.
Şimdi sayın vekilim ve vekilim gibi düşünenlere soruyorum…
Aşağıda yapılan devrimlerin hangisi ile sorununuz var?
Şu ana kadar siz bu ülke için, ya da yaşadığınız kent için ne yaptınız?
İşgal altında olan topraklarımızı, işgalden kurtardıktan sonra yapılanlara bir bakalım.
Siyasî alandaki devrimler
Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
Ankara'nın Başkent Olması (13 Ekim 1923)
Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)
Çok Partili Rejim Denemeleri (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 1924, Serbest Cumhuriyet Fırkası 1930)
Kadınlara siyasi hakların verilmesi (1930 Belediye - 1933 Muhtarlık - 1934 Meclis)
Toplumsal alanda yapılan devrimler
Şapka ve Kıyafet Devrimi (Şapka Kanunu), (25 Kasım 1925)
Lâkap ve Unvanların Kaldırılması (26 Kasım 1934)
Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
Laiklik (1928)
Milletlerarası Takvim ve Saatin, Yeni Rakamların Kabulü ve Ölçülerde Değişiklik (26 Aralık 1925 - 26 Mart 1931)
Tekke ve zaviyelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
Eğitim alanındaki devrimler
Medreselerin Kapatılması (1924)
Öğretimin Birleştirilmesi (3 Mart 1924)
Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun (1926)
Millet Mekteplerinin Açılması (1928)
Harf Devrimi (1 Kasım 1928)
Güzel Sanatlarda Yenilikler (1928)
Türk Tarih ve Dil Kurumlarının Kurulması (12 Nisan 1931, 12 Temmuz 1932)
Dil Devrimi (1932)
Üniversite Reformu (1933)
Üniversite Öğreniminin Düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
Ekonomi alanındaki devrimler
İzmir İktisat Kongresi (1923)
Aşar (Öşür) Vergisinin Kaldırılması (17 Şubat 1925)
Çiftçinin Özendirilmesi(1925)
Örnek Çiftliklerin Kurulması (1925)
Tarım Kredi Kooperatiflerinin Kurulması (1925)
Kabotaj Kanunu (1 Temmuz 1926)
Sanayi Teşvik Kanunu (28 Mayıs 1927)
Toprak Reformu (1929)
I. ve II. Kalkınma Planları (1933, 1937)
Yüksek Ziraat Enstitüsü'nün Kurulması (1933)
Ticaret ve Sanayi Odalarının Kurulması (1935)
Hukuk alanındaki devrimler
Teşkilât-ı Esasîye Kanunu (1921)
Yeni Anayasanın Kabulü (1924)
Şer'iyye Mahkemelerinin Kapatılması (1924)
Mecellenin Kaldırılması (1926)
Türk Kanunu Medenisi (TBMM'de 17 Şubat 1926'da kabul edildi ve 4 Ekim 1926'da yürürlüğe girdi.)
Türk Ceza Kanunu (1926).
Sizler tarih bilgilerinizi bir yoklayın,
Tarih Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dehayı ve yurtseveri, yaşamını ve varlıklarını halkına bahşeden birini daha yazdı mı?
Sevgilerimle 01 Mart 2012 Perşembe
FACEBOOK YORUMLAR