Sevgili dostlar, tarih boyu çeşitli nedenler ile (dış saldırı kötü yönetim vb) çok acılar çektiği yaşadığımız toprakların insanları, aynı zamanda ağıtların gölgesinde zorlukları aşmayı başarmış büyük uygarlıklara imza atmıştır.
Son bin yılda Hakanların, Padişahların, Kralların güç savaşlarına sahne olmuş, halkın kaderi Hanedanların iki dudağı arasına hapsedilirken, o cepheden bu cepheye, ya da o diyardan bu diyara göçer olmuş.
Son birkaç yüzyıl ise yönetenlerin saray sefalarından, dış dünyadaki gelişmelerden uzak, akıl ve bilimden bi haber, yozlaşma ile bitişi yaşayan, egemen olduğu toprakların elinden kayıp giderken kaybedilen topraklarda yaşanan dramlar ne yazık ki yaşandığı yerde kalmıştır. Milyonlarca sivil insanımız yaşamını yitirirken (batıda, doğu da, kuzeyde, güneyde) yine o toprakları koruma uğruna şehit olan evlatlarımız.
Dünyadaki gelişmelere gözlerini kapatan, halkını geleceğe hazırlama yerine sadece onlardan vergi alıp ne hali varsa görsün, ben sarayda yaşamımı en iyi şekilde yaşayayım yeter deme hakkına sahip, halkına hesap vermek gibi bir yükümlüğü olmayan, hesap soracak kurumların olmadığı yönetimlerin 1919 geldiği yer, egemen olduğu beş milyon m2 vatan toprağından geriye işgal edilmedik bir m2 yer kalmamış. En son çünkü başkentin (İstanbul) anahtarını işgal kuvvetleri komutanına padişahımız, efendimiz, bizzat kendisi teslim etmiştir.
Padişah Ülkenin anahtarını işgalcilere verdi
Hesap vermek zorunda olmayan yöneticiler için yaşadıkları sarayların dışındaki dramlar, çokta önemli değildir. Çünkü egemen olduğu topraklardaki insanlar onun kuludur.
Balkanlarda 5 milyon insanımızın soykırıma uğradığı araştırmacıların iddiasıdır. Bir o kadar insan yüzyıllardır yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalmıştır.
Kaybedilen topraklardan canını kurtarıp bu topraklara sığınan insanlarımız bu acıları yaşarken, bu topraklarda durum Samsun’da Mustafa Kemal’in bir çiftçiye İzmir işgal edildi dediğinde aldığı yanıttır.
Ülkenin Padişahı tarafından, Ülkenin anahtarının işgal kuvvetlerine verildiği, tüm cephaneliklerin el konulduğu, bir vilayetten, diğer vilayete gitmek için işgal kuvvetlerinden izin belgesi alma zorunluluğu olduğu bir dönemde, bir avuç insanın, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının başlattığı ulusal Kurtuluş savaşımızda Halime Çavuş, Şerife Bacı, Çete Emir Ayşe, Gördesli Makbule, Hafız Selman İzbeli, Halide Onbaşı, Kara Fatma, Nezahat Onbaşıların, eline silah alıp cepheye koştuğu ve sonuçta anahtarı veren Padişahında, anahtarı alan işgalcilerinde ülkeden gönderildiği bir süreci yaşadık 100 yıl önce bu topraklarda.
100 yıl önce geçmişte halktan cebren alınan yönetimin (Egemenliğin) yine halk tarafından geri alınması süreci yaşandı bu topraklarda binlerce yıl süren Hanedanlıkların son bulduğu, Egemenliğin kayıtsız şartsız halka geçtiği bir süreci yaşadık 100 yıl önce bu topraklarda, yeryüzüne birkaç yüz yılda bir gelen bir dâhinin, Mustafa Kemal’in düştüğü bu topraklarda.
Binlerce yıl süren savaşlara “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesiyle noktayı koydu.
Her ulusal bayramımızda, gözünü kırpmadan vatan uğruna toprağa düşen yüzbinlerce şehidimizi ve bu ülkeyi bize bahşeden Atalarımızı anarız, geçmişte yaşanan acıları hatırlamak ve bir daha yaşamamak için ve onların anısına bir şükran çiçeği (ÇELENK) sunarız temsili anıtlara
İki gül taksaydınız o tenekelere
Cumhuriyetimizin 98. Yılında (2021) bu şükran çiçeklerinin yerini ne yazık ki tenekeler almış, koskoca kurumlar bile birer teneke çelenk yaptırmış onu koyuyor anıta, iki gül alacak paranızda mı yoktu? iki gül taksaydınız o tenekelere 25 yakın yapılan sunumun 3 tanesi gerçek çiçek çelenkti. Karacaahmet Sultan Cem evi, Memleket Partisi ve Gazeteciler Sosyal Sorumluluk Projeleri Derneği.
Bayramlarda anıta konan çelengin anlamını unutmuşuz, canları uğruna bize bu cennet vatanı bırakan atalarımız anısına konan Çelenk’in çiçek olduğunu hatırlar, farkında olmadan atalarımız anısına teneke sunduğumuzu fark ederiz umarım.
"Cumhuriyet Anadolu topraklarında ilk defa halk egemenliğinin ilanıdır” Cumhuriyetimizin 98. yılı kutlu olsun.
Sevgiyle kalın.
Yaşar kaba
FACEBOOK YORUMLAR