Sevgili dostlar, bir seçimi daha geride bıraktık, TBMM 25. Dönem Milletvekillerini seçti. Peki, neler oldu? Şöyle dönüp bir geriye bakalım.
(1)1919 Amasya Bildirisi ile ilân olunan, "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" parolası, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde de benimsenmiş ve kurulacak olan Büyük Millet Meclisi’nin temel dayanağını oluşturmuştur.
İlk Meclis
Mustafa Kemâl’in Anadolu’da toplanmasını istemesine karşın, 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplanan Meclis, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin esaslarını Misak-ı Millî ilkesi doğrultusunda kabûl ve ilân etmiştir.
16 Mart 1920’de İstanbul’un İtilâf Devletleri tarafından fiilen işgali edilmesi üzerine Meclis dağılmış ve Milletvekillerinin bir kısmı İngilizler tarafından tutuklanmıştır. Bunun üzerine Mustafa Kemâl, valiliklere ve kolordu komutanlıklarına tâlimat vererek, Ankara’da toplanacak fevkalâde yetkilere sahip bir meclise yeni temsilciler seçmelerini bildirmiştir.
Bu çağrının neticesinde, 23 Nisan 1920’de yurdun her bölgesinden gelen millet temsilcileriyle Ankara’da Büyük Millet Meclisi açıldı. Mustafa Kemâl, millet iradesini ve egemenliğini temsil eden bu Meclis’e başkan seçilerek, artık Türk bağımsızlık mücadelesinin her bakımdan, askeri, siyasi ve sosyâl lideri olmuştur. Egemenliğin padişaha, bir sınıf veya zümreye değil, Türk Milleti’ne ait olduğu gerçeğini devlet hayatımıza kazandıran Atatürk’tür.
Artık Türk Milleti’nin iradesi, kararları ve sesi, onun yegâne temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi aracılığıyla bütün dünyaya duyurulmuş olmaktaydı. Büyük Millet Meclisi ile Türk Milleti, varlığını ve kaderi üzerindeki hâkimiyetini resmen ilân etmiştir.
Millî mücadele, Türk ulusunun bağımsızlığına olan düşkünlüğünün ve zafere duyduğu sarsılmaz inancın tam desteğiyle, Birinci Meclis’in önderliğinde kazanılmıştır.
20 Ocak 1921 tarihinde hazırlanan ilk Anayasamız’da da, hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğu ilkesi esas kabûl edilmiştir. Halkın kendi kaderini kendisinin tayin etmesi en tabi hakkıdır. Kanun yapmak ve yürütmek yetkileri, milletimizi temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde toplanmış ve buradan tecelli etmiştir. 1921 Anayasası ile, Amasya genelgesinden itibaren gelen ve yerleşen maneviyat ve kanaat resmî bir nitelik kazanmış ve bu Anayasa metni ile artık hukuki hüviyete bürünmüştür.
Cumhuriyet
Millî hakimiyetin tesis edilmesini takiben, sıra, yeni kurulan Türk Devleti’nin sağlam, demokratik ve çağdaş temeller üzerine oturtulmasına gelmişti. 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’in ilân edilmesinin ardından Atatürk, en kısa zamanda bunun gereği olan demokrasiye geçilmesini öngörmekteydi. Büyük önder Atatürk'ün bundan yıllarca evvel Cumhuriyet’e dair ifade ettiği düşünceler, bugün halâ bazı batılı ülkelerin ulaşmaya çalıştıkları ideâlleri temsil etmektedir.
Cumhuriyet’e sahip olmaktan ziyade asıl önemli olan, Cumhuriyet’in ilkelerine lâyık olmaktır. Bağımsızlığın, millî egemenliğin ve demokrasinin kıymetini bilen, erdemli ve özverili Cumhuriyet gençlerine sahip olmak, Türkiye’nin en büyük hazinesidir. Şehitlerimiz pahasına, yokluklar ve acılar pahasına savaş alanlarında kazanılan zaferler; siyasi, ekonomik ve kültürel zaferlerle pekiştirilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedi ilerleyiş yolu işte bu noktadan geçmektedir.
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti, bu fikirler, bu düşünceler üzerine kurulmuştur. Mutlu ve güçlü Türkiye ülküsü, bu görüşlerin yaşamasına ve kuşaktan kuşağa canlı bir meşale olarak devredilmesine bağlı bulunmaktadır.
Mustafa Kemâl ATATÜRK diyor ki:
“Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan istiklâl aşkı ile yaratılmış bir adamım. Çocukluğumdan bu güne kadar ailevi, hususi ve resmi hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması mutlaka o milletin hürriyet ve istiklâline sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen bu saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple millî bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım.”
(23 Nisan 1921 Hakimiyet-i Milliye Gazetesi)
25. Meclis ilginç istem ve şartlarda oluştu. İlk meclisten bu güne Cumhuriyetimizin kazanımlarını her dönem görev yapanlar bir adım ileriye taşıdı. Zor günler yaşandı. Ülkemizin üzerinde türlü oyunlar oynandı. O günden bu güne hiçbir şey kolay olmadı. Ancak ilk meclisin yaşadığı zorlukları hiçbir dönem milletvekilleri yaşamadı. Çünkü o meclis yoktan bir ülke kurarken bir hanedanlığın elinde yüzlerce yıl oyuncak olan halk artık kendi yönetimine kavuştu. Onları minnetle anıyorum. Ardından gelen meclisler ise eğitimde ekonomide seferberlik ilan etmiş yine zor şartlarda mucizeler yaratmıştı. 1939 da başlayan 2. Dünya savaşının dışında kalmayı başarırlarken hızlarını tüm yokluklara rağmen kesmemişlerdi. En büyük hedefleri çok partili sisteme geçmek ve partiler arası hizmet yarışını başlatmaktı. Öylede oldu. 1950 ler geçtiğimiz çok partili sistem kesintilere rağmen tecrübe ve deneyimimizi artırdı. Elbette acılarda yaşandı. Ama yola devam ediyoruz. Bölgemizde demokratik bir ülkeden rahatsız olanlar, türlü oyunlar tezgahladı. Her şeye rağmen bu oyunu halkın iradesi ile aştık. Bunun kolay olmayacağını büyük önder Mustafa Kemal Atatürk “Nutuk” bizlere o günlerde yaşananları belgeleriyle örnekleyerek anlattı. Buna rağmen zaman, zaman yalpaladık.
25. Meclis seçim sürecinin çokta demokratik bir ortamda geçtiğini söylememiz mümkün değil ne yazık ki, sayın Cumhurbaşkanımızın Parlamenter sistemden şikayetçi olması başkanlık sistemi istemi ile makamının gerektirdiği tarafsızlığı ihlal etmesi ve bir siyasi partiden yana seçim yasaklarını hiçe sayması, iktidar partisinin kamu kaynaklarını ve gücünü sınırsız kullanması, yine bir önceki seçimde oy alan partilerin hazineden fonlanması, %10 seçim barajının seçime giren partiler arasında yarattığı eşitsizlik, yeni düşüncelerin hayat bulmasına ne yazık ki pek olanak vermedi. Halkı düşüncelerini temsil etmeyen partilere oy vermeye zorlamak demokratik söylem despotluğundan öte bir şey olamaz. Ama buna rağmen halkımız parlamenter sisteme sahip çıkmış gereğini yapmıştır. Bu nedenle 25. Dönem parlamentoyu oluşturan milletvekillerimizi kutluyor, halkın verdiği mesajı iyi analiz etmelerini, halkın gerisinde değil ilerisinde olmalarını temenni ediyorum.
Umarım omuzlarında ilk meclisin sorumluğunu taşırlar.
Nice güzel yarınlar dileğiyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Kaynak (1) TBMM web sayfası
Yaşar Kaba 07,07,2015
FACEBOOK YORUMLAR