Sevgili dostlar, 2007 Halkın hükümetin uygulamalarının Türkiye Cumhuriyeti ile bir hesaplaşma içine gireceği korkusu ve tereddütleri sonucu Ayyıldızlı bayrağı eline alıp meydanlara çıktığı bu ülkenin ve halkının değerleri ile oynamayın tepkisine neden olmuştu. Halkın bu tepkisini iyi okuyamayan yada işine gelmeyen iktidar, mitinglerin ardından dalga, dalga, operasyonlar yürütmüş, birçok aydını, gazeteciyi, askeri tutuklamıştı. Bu davalardan en kapsamlısı ise ERGENEKON davası olmuş aradan geçen süreçte yargılamalar çeşitli eleştirileri beraberinde getirmişti.
En son savunmaların alınması sürecinde mahkeme bir ani kararla son sözlere geçmiş mahkemeyi 05 Ağustos 2013 gününe ertelemişti.
Yine aynı anlarda gezi parkında gelişen olaylar ve halka karşı iktidarın kullandığı dil halk tarafından büyük tepki görmüş gezi direnişi 77 ile yayılarak milyonların sokağa çıkmasına neden olmuştu. Sanki eş zamanlı bir operasyon yürütülüyor gibi, Ak Parti ye yakın bazı grupların Kemalizm’in, Kemalistlerin sonu geldi gibi çıkışları anlaşılır gibi değil iki kelime anlamı da bu topraklarda kayıtsız şartsız bağımsızlık ve demokrasiyi anlatıyor. Bu süreçte olanları hiç kimse yerlere oturtamıyor.
Ancak Silivri mahkemesinin ERGENEKON davasının karar günü olarak “05 AĞUSTOS’”u göstermesi yurttaşın aklına başka bir düşünceyi getiriyor. 2007 den bu yana yürütülen politikalar ve davalar Türklerle ve Mustafa Kemal Atatürk le bir hesaplaşmamı? Batının ve Ortadoğu egemenlerinin Atatürk’ ü duvarlardan indirin talebi halkımızın bilgisi dahilin de peki “05 AĞUSTOS” ne anlama geliyor.
Yaşar Kaba
Aşağıda 05 Ağustos 1921 giden yol
Sakarya Savaşı (23 Ağustos - 13 Eylül 1921)İnönü’de ikinci kez mağlup olan Yunan kuvvetleri hazırlıklarını tamamlayarak, 10 Temmuz 1921’de iki ayrı cepheden taarruza geçerek Türk Ordusunu yok etmek istediler. Desteklenmiş kuvvetleriyle güçlü bir şekilde ilerlemeyi başardılar. Türk Ordusu, bu zor durumdan kendisini kurtarmak amacıyla Eskişehir’e kadar çekildi. Mustafa Kemal Paşa, 18 Temmuz 1921’de Batı Cephesi karargahına geldi ve durumu yakından görüp inceledi. Taktiksel bir anlayış sergileyerek ordunun düzenlenip kuvvetlendirilmesi için, Sakarya’nın doğusuna kadar çekilmesini gerekli gördü. Bunun üzerine, Türk Ordusu, 25 Temmuz 1921’de taktik savunma yapmak amacıyla Sakarya’nın doğusuna çekildi.
Türk Ordusu Sakarya’nın doğusuna çekilmekle askeri bakımdan büyük bir avantaj elde etti. Bu durum Türk kuvvetleri için zor olsa da, Yunanlılar için daha da zor olan bir durum oluşturmuş oluyordu. Bu sayede, Türk kuvvetleri düşmanın gelişen taarruzlarının tehdidinden kurtarılmış, Sakarya’nın doğusunda yeniden düzenlenerek savunma gücü artırılmıştı. Yunan ordusu ulaştırma şartları ağır bir ortamda ikmal yapma mecburiyeti içerisine giriyordu.
Türk Ordusunun Sakarya gerilerine çekilmesi halk arasında olduğu gibi TBMM içinde de bazı muhalif seslerin artmasına sebep olmuştu. Büyük Millet Meclisi’nde ve dışarıda son çare ve son tedbir olarak Mustafa Kemal Paşa’nın ordunun başına geçmesinde fayda umulduğu yolunda bir kanaat oluştu. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, 4 Ağustos 1921’de Büyük Millet Meclisi’ne verdiği bir önerge ile Başkumandanlığı kabul ettiğini bildirdi ve Meclis’in elindeki yetkileri de fiilen kullanmayı talep etti. Bu önerge üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın muhalifleri, kendisine Başkomutan ünvanını ve Meclis’in yetkilerini kullanmak hakkını önce vermek istemediler. Ancak ünvan ve yetki, 5 Ağustos 1921 tarihli kanunla tanındı.
Sakarya Savaşı’na HazırlıkTBMM, 5 Ağustos 1921’de çıkardığı yasa ile Mustafa Kemal Paşa’ya kendi yetkilerinin bir bölümünü üç ay süreliğine devretti.
Bu yasa ile Mustafa Kemal Paşa, Başkomutan (Başkumandan) atandı. Mustafa Kemal Paşa’nın bu üç aylık süre içinde verdiği kararlar “kanun” sayılacaktı. Başkomutan artık orduyu Yunan saldırısına karşı bütün olanakları en iyi şekilde kullanarak hazırlamaya başlamıştı.
Başkomutan ilk olarak, Türk ulusunu özveriye çağırdı. 7-8 Ağustos’ta yayınladığı Tekalif-i Milliye Emirleri (Ulusal Yükümlülükler Buyrukları) ile ulustan özetle şunları istiyordu. “Halkın ve tacirlerin elinde bulunan yiyecek ve giyecek maddelerinin yüzde kırkı, bedelleri sonradan ödenmek üzere orduya verilecekti. Öküz ve at arabalarının, binek ve taşıt hayvanlarının yüzde yirmisi teslim edilecekti. Halkın elinde ne kadar silah ve cephane var ise üç gün içinde orduya teslim edilecekti. Eli silah tutan herkes orduya katılacaktır. Teknik elemanların hepsi ordu emrine alınmıştı. Bütün teknik araç ve gereçlerin yüzde kırkına el konulmuştu. Her aile bir takım çamaşır ile bir çift çorap ve çarık hazırlayıp orduya verecekti. İlçelerde Milli Vergi Komisyonu kurulacak, rahat çalışabilmeleri için bölgede İstiklal Mahkemeleri kurulacaktır. Sahipsiz mallar, komisyonun denetiminde olacaktı. Bu emirlerin yerine getirilmesinin denetimini İstiklal Mahkemeleri yapacaktı.”
Artık ulus tam anlamı ile bilinçli bir hale gelmişti. Bu sonuçla Başkomutan’ın bütün emirleri fazlasıyla yerine getirilmiş ve ordunun ihtiyaçları elden geldiği ölçüde giderilmiştir.
Sakarya SavaşıMustafa Kemal Paşa, 12 Ağustos 1921’de Polatlı’daki Cephe Karargahına giderek ordunun başına geçti. Cephede teftiş yaparken, attan düşerek birkaç kaburga kemiği kırıldı. Savaşı cephede yaralı ve kaburga kemiği sarılı bir şekilde idare etmek zorunda kaldı.
14 Ağustos sabahı yunanlılar güçlendirdikleri birlikleriyle ilerlemeye başladılar. Kendilerini oyalamaya çalışan Türk kuvvetlerini önlerine alarak geldikleri Sakarya ırmağının kıyısında 23 Ağustos’ta Türk ordusu ile karşı karşıya geldiler. Asıl savaş o gün başladı. Çünkü Yunanlılar Sakarya ırmağını aşmaya başlamışlardı.Yunanlılar Ankara’ya ulaşmak için var gücüyle saldırıyordu. Özellikle Sakarya’nın doğusunda şiddetli çarpışmalar oluyordu.
Yunanlılar bir ara Ankara’ya 50 km. kadar yaklaştı. Ancak her seferinde önlerine yeni birlikler yetiştirilerek durdurulmaları başarıldı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa her seferinde değişik taktikler uygulayarak yeni savunma çizgileri oluşturdu. Bu taktiksel anlayışını Türk ordusuna ve milletine şu sözleriyle ifade ediyordu, “Hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır, o satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz”
Yirmi iki gün, yirmi iki gece süren ağır çatışmaların ardından Yunanlılar yenilerek geri çekilmeye başladılar. 13 Eylül’de Sakarya Irmağı’nın doğusunda tek bir yunan askeri bile kalmamıştı. Sakarya zaferi, geri çekilmenin durduğu, ileri gidişin başladığı noktayı oluşturmuştur.
Sakarya Savaşı’nın Türk Ulusu açısından tarihsel önemiEğer bu savaş yitirilseydi Anadolu’da Türk varlığı tamamen sona erecekti. Yunanlıların Ankara’ya ulaşması demek, İngilizlerin yardımı ile Türk varlığının Anadolu topraklarından silinmesi işleminin hız kazanması demekti.
Sakarya Savaşı’nın Sonuçları
- 22 gün süren savaş sonucunda Yunanlılar yenilmiş ve savunma durumuna geçmişlerdir.
- TBMM hakkındaki kuşkular tamamen ortadan kalkmıştır.
- TBMM Mustafa Kemal’e “Gazilik” ve “Mareşallik” ünvanlarını vermiştir. (19 Eylül 1921)
- Mustafa Kemal’e 5 Ağustos 1921 tarihli kanunla verilen Başkomutanlık yetkisi süresiz uzatılmıştır.
- İtilaf devletleri üç ay süreyle ateşkes önerisinde bulundular.
- Savaş, Kurtuluş Savaşı’nın son savunma savaşı olmuştur.
- İtalyanlar Anadolu’yu tamamen boşalttılar.
- Rusya aracılığı ile Kafkas Cumhuriyeti’yle Kars Antlaşması imzalanmıştır.
- İngiltere ile esir Mübadelesi Antlaşması imzalanmış ve Malta’daki Türk esirler serbest bırakılmıştır.
- Fransa ile Ankara Antlaşması imzalanmıştır.
- Ukrayna ile Dostluk Antlaşması imzalanmıştır.
ERGENEKON DESTANI
(ÖZET)
Moğol ilinde Oğuz Kağan soyundan il Han’ın hükümranlığı sırasında Tatar Türklerinin hükümdarı Sevinç Han Moğol ülkesine savaş ilan etti. ilhan’ın idaresindeki orduyu Kırgızlar ve diğer boylardan da yardım alarak bozguna uğrattı. ilhanın ülkesindeki tüm insanları öldürdüler. Yalnız il Han’ınn küçük oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ile eşi kurtulmayı başardılar. Düşman askerlerinin, onları bulamayacağı bir yere kaçmaya karar verdiler. Yabanî koyunların yürüdüğü bir yolu izleyerek yüksek bir dağıda dar bir geçite vardılar. Bu geçitten geçerek içinde akar sular,pınarlar, çeşitli bitkiler, çayırlar, meyva ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere gelince Tanrıya şükrettiler ve burada kalmağa karar verdiler. Dağın doruğu olan bu yere dağ kemeri anlamında “Ergene” kelimesiyle “dik” anlamındaki “Kon” kelimesini birleştirerek “Ergenekon” adını verdiler. Kıyan ve Nüküz’ün oğulları çoğaldı. Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldı ki Ergenekon’a sığmadılar. Atalarının buraya geldiği geçitin yeri unutulmuştu. Ergenekon’un çevresindeki dağlarda geçit aradılar.
Bir demirci, dağın demir kısmı eritirlerse yol açılabileceğini söyledi. Demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler ve ateşi yaktılar. Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden körüklediler. Demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı. İlhan’ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski vatanlarına döndü, atalarının intikamını aldılar.
Ergenekon’dan çıktıkları gün olan 21 Mart’ta her yıl bayram yaptılar. Bu bayramda bir demir parçasını kızdırırlar, demir kıpkırmızı olunca önce Hakan daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyup döverler. Ergenekon Destanı için bugün hem yeniden özgür hem de bahar bayramı olarak hala kutlanmaktadır.
Kaynak
http://www.edebiyatfakultesi.com/ergenekon_destani.htm
FACEBOOK YORUMLAR