Daha öncede bu konuya değinmiştim.
Şimdi durum daha kötü.
Roman yetmez külliyat lazım!
Hayatım basın medya gazete dergi kitap yayıncı matbaa denen çok kenarlı eşgen içinde geçti.
Hayatıma bir anlam mı kazandırdım heba mı ettim henüz anlamış değilim.
Sadece Türkiyede çizer sayısı belki onbinlercedir.
Karikatüristler çizgi romancılar ressamlar animeciler.
Yazar ha keza. Bunun gazetecisi var foto muhabiri var, yayıncısı editörü matbaacısı basın işçi ve emekçisi.
Koca bir ordu.
Ayrıca gazeteler dergiler dışında sözlü medya var.
Yüzlerce radyo ve TV. Ve bunları temsil eden cemiyetler cemaatler dernekler var oğlu var. Yaşadığımız yüzyıl basılı yayını ikinci plana iterken yanında matbaa ve yayıncılığıda beraberinde götürüyor.
Sesli medya ve dijital medya kağıt baskı mürekkep ve matbaa masraflarını ortadan kaldırdığı için daha aygın ve daha bir ulaşılabilir.
Tabi bu durum ülkenin yayım ve baskı dünyasınıda etkiliyor.
Tirajlar gittikçe düşüyor. Kişi başına kitap okuma oranları en altta sürünüyor.
Tezgahta satılan gazete tirajları azalırken yandaşlama fonlarıyla ayakta kalmaya çalışan onlarca sarı basın var!
Bir yılda basılan kitap sayısı ve adedi gittikçe aşağı doğru inen bir merdivenin basamakları gibi. Yayıncılar Birliği artık aylık rapor bile yayınlamıyor.
Çünkü bir şey basılmıyor.
Diğer yandan sesli ve sözlü medyada da işler iyi gitmiyor.
Besleme basın TV ve radyo seyredilmez ve dinlenmezken karşısında ki basınında yeterince özgür olduğu söylenemez.
Sistemin içine eden para ve finans gücüne muhalif basında yaslanmak zorunda.
Bir paranın iki yüzü gibi ya yazı ya tura. İktidarların sürekli havaya atmak istedikleri ise iki yüzüde tura olan sahte basın!
Bunlara birde ekonomik kriz ve temel ihtiyaçların öncelik kazanması eklenince kitap gazeteye kimse başını çevirip bakmıyor bile.
Okumayan bilgilenmeyen haber alamayan bir toplumu ne bekliyorsa biz de o bekliyor işte. Finansın egemenliğinde bir algı dünyasında yaşıyoruz.
Size uzatılan mavi ya da kırmızı hap çözüm değil.
Sözlerimi bir meslekdaşımın anısıyla bitireyim. Meslekte 50 yılı devirmiş bir arkadaşım var. O kadar çok çalışırdı ki para kazandığı sürece ne ülke gerçekleriyle ne siyasetle ilgilenirdi. Mesleğin duayeni bu şahıs çalışkanlığıyla ve iyi kazancıyla yol almaya devam ederdi. Ta ki kriz onları vurana kadar.
Sektör o kadar bozuldu ki artık kimse bir şey yazdırmıyor çizdirmiyor ve basmıyordu.
Bir sanatçıyı işsiz bırakmayacaksınız. O da siyasete atılır. Siyasi konuları paylaşmaya ve çizmeye başlar. Ve yolu bir gün ana muhalefet lideriyle kesişir.
İşte konuşulurken lider ona tabi bizde biliyoruz sıkıntılar var ama gelip bizi bulacaklar der. Meslekdaşım hepimiz adına tarihe geçecek o altın sözleri sarf eder lidere. Hayır efendim onlar size gelmez. Onlar sanatçıdır. Siz isterseniz pekala onları bulursunuz.
Siz onlara gideceksiniz.
Sizin basın danışmanınız bilmez mi biz kimiz?
Ama işlerine gelmeyince unuturlar demişti.
Sadece bu sözleri bile durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyordu.
Evet güneş yine doğacak yine batacak.
Ama ülkenizde artık bir edebi eser yazılmayacak basılmayacak bir tiyatro oyunu sahneye konmayacak.
Bir şair üzgün ve kırgın köşesinde oturacak.
Ressamlar çıraklarına güzelliği aktaramayacak, yazarlar halka bilgiyi sunamayacak.
Sinema filmi çekilmeyecek, beste güfte bir daha yazılmayacak.
Akıl ve merak ölecek.
Bilim yok olacak.
Bir süre eskilerle avunacaksınız.
Ama yeni bir şey gelmeyecek.
Ülkeniz bir damla suya hasret çöl olacak!
Güneş sonsuza kadar doğacak, batacak...
FACEBOOK YORUMLAR