Anadolu’nun işgali, emperyalizm tarafından yok edilmesi ve köleleştirilmesine karşı yapılan Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın örgütlenmesi olan Kuvva-i Milliye’nin ilk zafer tarihidir 23 Nisan 1920. Bu tarihte; Anadolu’nun tam ortasında, Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan tüm bölgelerden gelen halk temsilcileri ile Türk Milli Devleti fiilen kurulmuştur.
98 yıl önce yaşanan bu mutlu ve anlamlı olay; önce Türk Ulusu’na milli bayram olarak armağan edilmiş, daha sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat girişimi ile hem ulusal egemenlik hem de çocuk bayramı olarak her yıl kutlanmaya başlanmıştır.
Kutlu Doğum Haftası
Ne yazık ki; halen ülkemizi yönetmeye devam eden ve felakete sürükleyen iktidar iradesi, istikrarlı bir biçimde milli bayramlarımıza olumsuz bir tavır takınmış, hatta düşmanlık seviyesinde yorumlanabilecek davranışların içinde bulunmuştur. Bu iktidar iradesi, yıllarca Gülen Cemaati tarafından kotarılan “Kutlu Doğum Haftası” denen uyduruk bir kutlamaya namütenahi destek vererek; 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı örtecek, hasıraltı edecek, gölgede bırakacak ve unutturacak faaliyetlerin içinde olmuştur.
Bu günlerde zor durumda kaldığından ve geniş halk kesimlerini kandırarak “Tek Adam” rejimine destek aradığından; “Milliyetçi-Mukaddesatçı” söylemlerine biraz da Atatürkçü sos koyarak, bize bu çorbayı sunmaya çalışıyor. Neler yaptıklarını iyi bildiğimizden, sizi bilmem ama benim midem bunları kaldırmıyor.
Şark Kurnazlığı
Niye mi erken seçim? Çünkü; “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” bakış açısıyla sürdürülen soygun ekonomisi denizi bitirdi ve hazine tam takır! Döviz kontrolden çıktı, ülkede ticaret durma noktasına geldi, işsizlik ve iflaslar almış başını gitmiş, yandaşlar dahil büyük parası olan yurt dışına kaçırıyor ve kendisi de kaçmaya çalışıyor. Seçime kadar geçen her gün iktidar için kayıp! Milletin bankalardaki dövizlerine el koyacaklar ama seçimden önce yapmak intihar etmek demektir. Bunun için bir an önce seçime ihtiyaçları var!
Efendim, seçimi Bahçeli istemiş! Yersen tabii ki! Doğrusu; bir an önce, halk uyanmadan seçim olmasını iktidar iradesi istedi, Bahçeli’ye söylettirdiler! Yani, Şark kurnazlığı! Yani, arkasında ilkeler ve değerler manzumesi hiç ama hiç yok!
Vatan Savaşı Yapmıyor
Birilerinin söylediği gibi iktidar; vatan savaşı yapmıyor ve Kemalist çizgiye gelmedi! Yapılan savaş ve verilen mücadele; saray için, iktidardan hiç gitmemek ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan, kurucu ilkeleri akıl, bilim, aydınlanma, evrensel hukuk, çağdaşlaşma, ulusal devlet ve antiemperyalizm olan Türkiye Cumhuriyeti’ne nihai darbeyi vurmak içindir.
Tabii ki; Türk Silahlı Kuvvetleri Afrin’de, El Bab’da ve iç güvenlik harekâtı için yurdun her köşesinde aslanlar gibi mücadele ediyor ve vatan mücadelesi veriyor! Bu konuda şüphemiz asla ve kat’a yoktur! Sorun; yanlış siyasi hedeflere, çağdışı siyasi ideolojiye, Ortaçağ bakış açısına sahip olan ve ülkemizi felakete müncer rotada seyrettirmeye devam eden siyasi iktidardır.
Vatan, Millet, Hürriyet
Vatan için savaşan; Namık Kemal’in, Tevfik Fikret’in, Ziya Gökalp’in ve Mehmet Emin Yurdakul’un yanında olur. Vatan için mücadele eden; bu insanlardan beslenen ve feyz alan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten yana tavır koyar!
Yaşadığımız topraklarda “Vatan, Millet ve Hürriyet” gibi kavramları bilinçli olarak ilk defa kullanan; Namık Kemal’dir. “Vatan Yahut Silistre”; Namık Kemal’in yazdığı bir tiyatro oyunudur. Rusların Silistre Kalesi’ni kuşatmasına karşı koymak üzere gönüllü olarak Silistre’ye giden İslam Bey ve erkek kılığına girerek onun ardından giden Zekiye’nin hikâyesinin işlendiği tiyatro oyununda vurgulanmak istenen konu; vatan uğrunda yapılamayacak şeyin olmadığıdır.
Namık Kemal’i Sürgüne Gönderen İrade
Bu oyun; Gedikpaşa Tiyatrosu’nda, 1 Nisan 1873’de ilk defa sahneye konur. İzleyenleri çok etkiler, arkasından Namık Kemal devrin padişahı tarafından sürgüne gönderilir. İşte bugün iktidarda bulunan irade; o gün “Vatan, Millet ve Hürriyet” kavramlarını vurgulaması nedeniyle Namık Kemal’i sürgüne gönderen zihniyeti temsil etmektedir.
İskilipli Atıf’ın, II. Abdülhamit tarafından tımarhaneye kapatılan Said Nursi’nin, içki masalarından ve kumar salonlarından hiç eksik olmayan, bohem yaşam peşinde koşan, ekonomik çıkarları için kalemini ve dizelerini satan, devrin başbakanlarından rüşvet sızdıran, bir öyle bir böyle yazan Necip Fazıl’ın yanında durarak vatan savaşı yapılmaz. Vatan savaşı yapacak iradenin duracağı yer; Namık Kemal’in ve Atatürk’ün bulunduğu yerdir!
Kapatılmasının Bir Nedeni de Bu Olabilir mi?
Necip Fazıl Kısakürek, Heybeliada’da bulunan Bahriye Mektebi’nden, bugünkü adıyla Deniz Lisesi’nden ahlak notu nedeniyle atılır. Acaba diyorum; Deniz Lisesi dahil, askeri okullarımızın kapatılmasında bu atılma olayının travması etkili olmuş mudur?
Özgür Erdem’in İleri Yayınları’ndan çıkan “Türkiye’ye Şer Ekseni Tuzağı” kitabını okumanızı tavsiye ederim.
FACEBOOK YORUMLAR