Geçtiğimiz Cumartesi, Bursa Barosu’nun düzenlediği “KHK Gölgesinde Anayasa” paneline katılmak için Bursa’daydık. Açılış konuşmasını Bursa Barosu Başkanı Av. Gürkan Altun yaptı. Çok güzel bir konuşmaydı. Hamasetten, yalakalıktan, arkası boş laflardan öte; bilimsellik ve hukuk içeriyordu. Konuşmasının bir yerinde “‘Evet’i savunanlarla, ‘Hayır’ı savunanlar olarak beraber bir panel yapmak isterdik. Ama böyle özgür, bilimsel ve hukuki bir ortamda tartışabilecek bir ‘Evet’çi bulamıyoruz” dedi.
“Evet”i savunanların, bugüne kadar akla yatkın ve mantıklı bir gerekçesini duyamadım. Sadece karalama, yalan, bilgisizlik içerikli sözler, sahibinin sesi olan yaklaşımlar! Bir bakımdan “Evet”çiler haklı çünkü; “Evet”i savunmak zor değil, imkansız gibi. Bu nedenle bilimsel ve hukuki tartışmalardan kaçıyorlar. “Hayır”ı savunmak için binlerce gerekçe sayılabilir. Ama “Evet”in arkasını dolduracak, ahlaki olacak, demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, Anayasa Hukukundan yana, tarihin binbir çile ve ızdırap dolu sayfalarından ders alabilmiş tek bir gerekçe bile söylenemez, söylenemiyor da!
Tek Adam Yönetimleri İstikrar Sağlamaz
Bursa’daki panelimizi, Milli Savunma eski Bakanı Turhan Tayan yönetti. Panelin benimle beraber diğer katılımcıları ise; Anayasa Hukuku uzmanı Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu ve 20.Dönem CHP Bursa Milletvekili ve Bursa Barosu eski Başkanı olan Av. Yahya Şimşek idi. Kendi adıma, diğer panelistlerden çok şey öğrendim.
Panelden çıkan en önemli sonuç; yapılmak istenen rejim değişikliğidir. Bu rejimin demokratik olmayacağı, insan hak ve özgürlüklerini tamamen yok edeceği, ülkemizi her şeyi bilen ve öngören faraziyesi üzerine inşa edilen otoriter tek adam yönetimine gark edeceği kesindir. Özellikle yakın dünya tarihi göstermiştir ki; “Tek adam” yönetimleri ile istikrar bulmuş, huzura kavuşmuş, iç barışa ulaşmış ve esenliğe çıkmış hiçbir ülke ve toplum yoktur. “Tek adam” rejimleriyle yönetilmenin karşılığı; istikrarsızlıktır, savaştır, sefalettir ve yıkımdır.
Milleti Salak Yerine Koyuyorlar!
15 yıldır ülkemizi yönettiler, her istediklerini yaptılar, utanmadan şimdi; “16 Nisan’da bize ‘Evet’ derseniz, terörü durduracağız” diyorlar. Söyleyin de duyalım; 15 yılda yapmadığınız veya yapamadığınız neyi yapacaksınız da terörü durduracaksınız? Sadece bu söz bile, Türk Milleti’ni aptal yerine koymaktır. Bugün geldiğimiz durumda; iktidarın bizatihi kendisi, ülkemizin istikrarı ve güvenliği için sorundur. Sorunun kaynağına daha fazla yetki vermek, sorunu sadece katmerleştirir ve ülkemizi geriye dönülemeyecek şekilde felakete sürükler.
Bugün ülkemiz; kaynağını Anayasa’mızdan almayan yetkiyle, gayrihukuki bir irade tarafından yönetilmektedir. Bu irade için, 16 Nisan’da yapılacak halk oylamasında “Evet” sonucunu almak; adeta bekâ sorunudur ve yaşamsaldır. Anayasa değişikliği ile istenen; sınırsız, kontrol edilemez ve dengelenemez yetki ile işlenen suçlardan kurtulmak ve yargılanmamaktır.
Suçlardan Bazıları
1. Anayasa ihlali,
2. Yaygın hukuksuzluk, mahkemelere yekten emir ve direktif vermek ve direnç gösterenlere operasyon yapmak,
3. Devletin aklına ve uyarısına rağmen; FETÖ’ye yardım ve yataklık yapmak, askerini ve aydınını operasyon silahı haline getirdiği mahkemelerle vurmak ve tasfiye etmek,
4. Darbeyi engellememek ve kontrollü olarak gelişmesine izin vermek,
5. Yaygın rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk, partizanlık ve hileli ihaleler,
6. İsviçre hesapları başta olmak üzere; yurt dışına kaçırılan paralar,
7. Yabancı bir devlet aleyhine asker toplamak (5237 Sayılı TCK’nın 306.maddesi),
8. Emperyalizmin Suriye’deki vekalet savaşının ateşine odun taşımak,
9. BM Güvenlik Konseyi kararı ile İran’a karşı uygulanan uluslararası yaptırımların aşılmasına yönelik hülleye devlet desteği vermek ve rüşvet almak.
Bu suçların bazıları da insanlık ve savaş suçudur ve beynelmileldir. Bunların yazılması ülkemizdeki baskı ve sansürle engellense de; uluslararası medyada çokça yazılıp çizilmektedir.
BM’ye Sunulan Klasörler
Rusya, geçen sene Ocak, Şubat ve Mart aylarında, BM Güvenlik Konseyi’ne dört klasör sundu. Türkiye’nin IŞİD’le petrol ticareti yaptığını, teröristlerin sınırdan geçişine kolaylık sağladığını, IŞİD’le tarihi eser kaçakçılığı yaptığını ve IŞİD’e silah ve cephane sevkiyatı yapıldığını dosyalarda belgelendirilmiş. Hatta bu belgelerde ve havadan çekilen uydu fotoğraflarında; petrolü taşıyan tankerler, tankerlerin ait olduğu şirketler, şirketlerin sahipleri ve Türkiye’de kimlere yakın olduğunun kanıtları da sunulmuş.
Bunlar hiçbir şey. Daha neler var, neler! Bunları tüm dünya basını yazıyor ve dünya kamuoyu biliyor! Ülkemizde yazmaya çalışıp, halkı bilgilendirmeye çalışanları ise işlerinden attırıyorlar.
Giydirilmek İstenen Elbise!
İşte bu nedenle, ülkemize ikili tuzak kuruluyor. Bu tuzak; Türkiye’de ulus devleti sonlandıracak, federatif yapıya geçişin ve din devletine gidişin önünü açacak “Tek adam” rejimine geçmek. Zaten bu işin başından beri, emperyalizmin son provadan sonra ülkemize giydirmeye çalıştığı nihai elbise buydu!
Altında yatan niyetse; sınırsız yetkiye sahip bu tek adamı ele geçirerek, tepe tepe kullanmak, taviz verdirmek ve gerekirse şantaj yapmak. Direnirse işlenen suçlar ve dosyalar üzerinden operasyon yapmak. Eğer tek adam dayanıklı çıkarsa ve devlet gücüyle direnmeye devam ederse; Türkiye’ye müdahale etmek, aynen Irak’ta ve Libya’da olduğu gibi!
Diktatöre Diktatör Demez!
Yugoslavya, Renkli Devrimler ve Arap Baharı kapsamında müdahale edilen tüm ülkeler tek adam rejimleri ile yönetiliyordu, bilesiniz! Kusurlu da olsa, demokrasisi ve parlamenter sistemi olan hiçbir ülkeye müdahale yetkisi BM’den ve desteği dünya kamuoyundan alınamaz.
Emperyalizm diktatöre diktatör demez, diktatörü kullandığı müddetçe. Diktatör sıkıntı yarattığında, kısmen bile olsa söz dinlemediğinde ve kullanım ömrünü tamamlandığında, emperyalizm diktatöre diktatör der ve gereğini yapar!
Türker Ertürk
FACEBOOK YORUMLAR