Tam tamına iki yıl önce bugün (27 Kasım 2015) köşe yazıma şöyle başlamıştım; “Geçtiğimiz Salı (24 Kasım 2015) günü SU-24 tipi Rus savaş uçağının düşürülmesi; kelimenin tam anlamıyla provokasyondur ve savaş kışkırtıcılığıdır. Rus savaş uçağı; Türkiye’nin iddiasına göre hava sahamız içinde, Rusya’nın açıklamasına göre ise Suriye tarafında düşürülmüştür. İhlal edildiği iddia edilen sınırımız; kuzeyden güneye, güneyden kuzeye son 4,5 yıldır kevgir haline getirilen hayali bir hattır. Yanlış politikalarımız nedeniyle, bu hat üzerindeki giriş/çıkış kapılarının hükmi şahsiyeti bile kalmamıştır.
Velev ki kevgir haline gelen Suriye sınırımızı Rus savaş uçakları biraz aşmış ve Türk hava sahasına girmiş olsun. Niçin vurmaya çalışıyorsunuz, amacınız ne? Yunan uçakları neredeyse her gün Ege’de hava sahası ihlali yapıyor. Onları niye düşürmüyorsunuz?
Düşürülen Rus Uçağı Değildi!
Ayrıca; düşürülen Rus savaş uçağı Türkiye’nin güvenliğine tehdit değil ve ülkemize saldırı peşinde koşmuyor, bunu çok net olarak biliyoruz. Rusya, bölge ülkesi ve iyi ilişkilerimiz var. Rusya ile olan bu iyi ilişkilerin sürdürülmesinin, özellikle her geçen gün daha fazla yalnızlaştığımız için, ülkemiz açısından hayati önemi var.
Esasında düşürülen, Rus savaş uçağı değil. Türkiye’nin güvenliği, bölünmez bütünlüğü, bölgesel çıkarları ve geleceğimiz düşürülmüştür. Bu, ülkemize ve yurttaşlarımıza karşı işlenmiş affedilemez bir cinayettir. Bu, siyasi ikbalinden başka bir şey düşünmeyen iradenin eseridir.
Güvenmiyor, Kullanmaya Çalışıyor
Gerçekte sorun, sınır veya hava sahası ihlali değildir. Arzu edilen; Rusya misilleme yapsın, NATO ve ABD işin içine girsin, hep beraber Esad’ın üzerine çullanalım, Suriye’yi bölüp parçalayalım, ufak da olsa bir lokma kapalım ve başkanlık için önümüzü açalım yaklaşımıdır.”
Hatta, yaptıklarından korktular ve Rusya’ya karşı NATO’yu 5. Madde gereğince davet ettiler. Ama zaman bizi haklı çıkardı, tükürdüklerini yaladılar ve kurtuluşu Rusya’ya yanaşmakta buldular. Rusya ise Türkiye’deki iktidara güvenmiyor, yalnızca kullanmaya çalışıyor.
Sadece Rusya Değil!
Sadece yanıldıkları Rusya mı? Tabii ki hayır. Geçtiğimiz 15 yıl, tam bir yanılgılar zinciri şeklinde gelişti. Hatta bu yanılgıları ülkemizin ve milletimizin çıkarlarına, tarihine ve güvenliğine karşı ihanetler serisi olarak da değerlendirmek mümkün.
Nisan 2012’de, bombalar patlarken Suriye’ye gittik ve Türkiye’nin orada yanlış işler peşinde olduğunu yerinde gözlemledik. Özetle ifade etmek gerekirse; Türkiye Suriye’de emperyalizmin vekalet savaşının ateşine odun taşıyordu! Türkiye’ye gelince yazdık ve ekranlarda anlattık; Türkiye’nin Suriye’de bindiği dalı kestiğini, mezarını kazdığını, Suriye’de istikrarın bozulmasının Türkiye’nin istikrarının bozulması olduğunu, Suriye’nin bölünmesinin Türkiye’nin bölünmesi olduğunu… Ama iktidar iradesi bize düşmanlık etti, bunları anlattığımız için!
Biraz Yaklaştılar!
İktidar bugün Suriye konusunda yaptıklarının yanlış olduğunu yaşayarak gördü ama çok geç! Bize faturası çok büyük oldu, daha da büyük olacak! Hafta sonu konferans için Konya’daydım. Konya nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u; vergi vermeyen, sigortasız çalışan ve çalıştırılan, iktidarın azami müsamahasına mahzar olan Suriyelilerden oluşuyor. Türkiye’deki Suriyelilerin sayısı ise 4 milyon. Bunlar, yarın ana dilde eğitim isteyecek. Daha ne işler açacaklar başımıza, göreceksiniz.
Haziran 2012’de İran’a gittik ve sonrasında Türkiye’nin İran ve Irak politikasının yanlış olduğunu, bölge güçleri ile iş birliği yapması gerektiğini anlattık; fakat iktidardan düşmanlık gördük. Ama bugün bakıyoruz ki, iktidar bizim o gün söylediklerimize biraz yaklaşmış gibi!
Sadece İktidar Sorumlu Değil!
Ağustos 2013’de Pensilvanya’ya gittik, eylem koyduk ve Gülen’in ülkemiz, bölgemiz ve dünya barışı için tehdit olduğunu haykırdık ve darbe için hazırlandığını anlattık ama iktidardan düşmanlık gördük. Bugün ise; “yanlış yaptık, yanıldık ve aldandık” diyorlar!
“Yanıldık” veya ihanet bağlamında yapılanlara örnek çok. Sonuç olarak söylemek gerekirse; halen ülkemizi yöneten iktidar iradesi ile esenliğe çıkabilmek ve iç barışımızı sağlamak olası değildir. Sorun, sadece iktidar iradesi de değil. Bu iradenin gayri anayasal ve gayri hukuki tasarrufları peşinde giden asker dahil bürokratlar da olanlardan sorumludur.
Denge ve Kontrol Mekanizmaları Patlatıldı
Yaklaşık olarak iki hafta önce Kanada’da düzenlenen Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu’nda, ABD Stratejik Kuvvetler (STRATCOM) Komutanı Orgeneral John Hyten yaptığı konuşmada; “ABD Başkanı Donald Trump’ın yasal olmayan bir şekilde nükleer silah kullanmak istemesi durumunda Trump’a karşı çıkacağım” dedi. Yani General Hyten, “Benim için esas bağlayıcı olan ABD Anayasası, kuralları ve hukuk sistemidir. Bunlar ABD Başkanı’nın üzerindedir” demek istiyor.
Tüm çağdaş ülkelerde uygulandığı üzere; sandıktan çıkmak, her istediğini yapabilmek anlamına gelmez. Her ülkenin iktidar gücünü dengelemek ve kontrol etmek için mekanizmaları vardır. Bunlar; Anayasa, kuvvetler ayrılığının yasama ve yargı güçleri, ülkenin tarihi, kırmızı çizgileri ve kurucu ideolojisidir. Bugün ülkemizin başına gelen felaketlerin esas nedeni; Türkiye’nin denge ve kontrol mekanizmalarının bizzat iktidarın içinde olduğu operasyonlarla patlatılmış olmasıdır. Bugün Türkiye, freni patlamış bir kamyon gibidir.
Görevi İhmal
ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster yazdığı “Görevi İhmal” kitabında; Vietnam savaşında üst düzey komutanların ABD Başkanlarının dümen suyunda gitmesi nedeniyle ABD’nin ulusal hedefleri, görevleri ve güvenliğinin zedelendiğini ve savaşı kaybettiklerini anlatıyor. Yine kitabında; “Siyasi liderlerin hedefleri ile ulusal güvenliğin hedef ve amaçları örtüşmez ise girişilen tüm mücadeleler ve savaşlar kaybedilir” diyor.
Evet, bugün Türkiye’yi yöneten iktidar iradesinin hedefleri ile ülkemizin güvenliğinin hedef ve amaçları örtüşmediği gibi çelişiyor. Bilginize ve görüşlerinize sunulur!
FACEBOOK YORUMLAR