Türker ERTÜRK

Türker ERTÜRK

[email protected]

TRUMP YÖNETİMİNİN VE YEMİN TÖRENİNİN VERDİĞİ TEOPOLİTİK MESAJ

24 Ocak 2025 - 17:17 - Güncelleme: 24 Ocak 2025 - 18:03

Teoloji; Yunanca Teos (Tanrı) ve Logos (Bilim) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Türkçe’de ise bu kavramın adı “İlahiyat” olup; Tanrı ve din olgusunu sistematik olarak ele alan bir disiplindir. Temel konusu doğaüstü güçlerdir, ancak dini bilgi ve vahiyle ilgilenir. Vahiy üzerinden Tanrı ya da Tanrıların varlığının kabulüne ve bunların dünya ile ilişki kurmak ve insanlara varlığını göstermeye istekli olduklarını ispata çalışır. Teopolitik ise bunun politikaya ve politik kararlara olan etkisine verilen addır. Aynen ekonominin
politikayı ve politik kararları etkilemesine “Ekopolitik”, coğrafyanın politikayı ve politik kararları etkilemesine “Jeopolitik” dediğimiz gibi. Teopolitiği ekopolitik ve jeopolitikten ayıran en önemli fark ise rasyonel, yani akılcı olmamasıdır.

Teopolitik kavramının ne olduğu konusunda yaptığımız bu kısa girişten sonra, 20 Ocak 2025 tarihinde ABD’de Başkanlık görevini teslim alan Trump’ın devir teslim töreninde gördüklerimiz ve Trump yönetiminde bulunacak isimler açısından yeni dönemde ABD dış politikasında teopolitiğin etkisini anlamaya çalışacağız.

Trump Bir Taşla İki Kuş Vurmuş

ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump, yemin töreni sırasında sol elini eşi Melania'nın kendisi için tuttuğu iki kutsal kitabın üstüne koymadı ve sağ elini kaldırarak yemin etti. Kutsal kitaplardan birincisi Trump’ın annesi tarafından kendisine çocukluğunda armağan edilmiş olan, diğeri ise Yahudi kökenli 16. ABD Başkanı Abraham Lincoln tarafından 1861’de üzerine elini koyarak yemin ettiği kutsal kitaptı (Bible). Her ikisinin de muhtevalarında farklılıklar olsa da Eski Ahit ve Yeni Ahit olarak hem Yahudi hem de Hristiyan inancını barındırıyor.

Trump 2017’de ettiği yeminde ise sol elini kutsal kitapların üstüne koymuştu. Sekiz yıl sonra Trump, yaptığı bu tavır değişikliği ile bir mesaj vermeye çalışmış. “İnanıyorum ama kararlarımı seküler akılla alacağım” demek istemiş. Yani bir taşla iki kuş vurmuş; hem Evanjelik Hristiyanlar hem dez sekülerler açısından. Evanjelikler; ABD’yi kuran ve tutuculuğu ile bilinen Protestan mezhebi Püritenlerin devamıdır. Yahudileri desteklerler ve politik olarak çok güçlüdürler. Trump’ın ilk dönemindeki Başkan Yardımcısı Pence;
iman etmiş, gerçek bir Evanjelistti.

İlahiler ve Kutsama Bölümünde Neler Oldu?

Törenin dini ayinler, ilahiler ve kutsamalar bölümü; ilk olarak Yahudilik adına Yeshiva Üniversitesi’nden Haham Ari Berman’dan bir kutsama ile başladı. Rehinelerin geri dönüşünden ve üniversite kampüslerinde İsrail ve Amerika’ya olan nefretin sona ermesinden bahsetti. İkinci olarak; Protestanlık adına Rahip Lorenzo Sewell, Trump’ın vurgulanması konusunda güçlü bir kutsama yaptı ve duasında, Martin Luther King’in birlik ve özgürlük temalarını vurgulayan ikonik “Bir Hayalim Var” konuşmasına referansla adeta şov yaptı. Üçüncü olarak ise Katoliklik adına Brooklyn Piskoposluğundan emekli bir
Katolik Rahip olan Peder Frank Mann, Trump için kapanış kutsamasını yaparak “Amerikalılar Tanrı’ya ve sadece Tanrı’ya diz çöküyorlar” dedi. Ortodokslar ve İslam adına ise kimse yoktu. Ama 2017’deki ilk yemin töreninde İslam adına İmam Mohamed Magid vardı.

20 Ocak 2025’te göreve başlayan Trump, ailesi ve yönetiminin üzerinde Yahudi, Evanjelist ve Hristiyan Siyonist ağırlığının olduğunu söylemek sanırım abartılı olmaz. Trump’ın damadı olan, ilk döneminde resmi olarak görev de verdiği Jared Kushner de bir Yahudi. Kushner’in eşi ve Trump’ın kızı İvanka din değiştirmiş, Yahudiliğe geçmiş ve İsrail yanlısı bir duruşu var. Trump’ın ilk dönem İsrail Büyükelçisi olan David Friedman; Yahudi ve Batı Şeria'daki İsrail yerleşimlerine desteğiyle biliniyor. Jason Greenblatt; Macar
Yahudi bir ailenin çocuğu, Uluslararası Müzakereler eski Özel Temsilcisi olup, İsrail-Filistin barışına odaklanmıştı, etkisi gayri resmi olarak devam edebilir. Stephen Miller; İç Güvenlik Danışmanı, Yahudi, İsrail ve antisemitizmle mücadele politikalarında rol oynamış. Jacob Helberg; Ekonomik Büyüme İçin Devlet Bakanı, Yahudi, İsrail yanlısı duruşuyla tanınır.

Yahudi ve İsrail Destekçisi Olmayan Yok!

Mike Huckabee; İsrail Büyükelçisi olarak atandı, Batı Şeria’da İsrail egemenliğini savunan bir geçmişe sahip, Hristiyan Siyonist savunuculuğu ile bilinen, elçilik rolünü dini inançlarıyla birleştirecek bir isim. Miriam Adelson; önemli bir bağışçı, güçlü bir İsrail destekçisi, ilhak stratejilerine yakın, resmi bir devlet rolü olmasa da çok etkili biri. Howard Lutnick; Trump'ın geçiş ekibinin eş başkanı ve İsrail'e yakın. Marco Rubio; Dışişleri Bakanı olarak atandı, o da İsrail'e yakın. Elan Carr; Antisemitizmle Mücadele ve İzleme eski Özel Temsilcisi, politikada hala etkili. Mike Waltz; Ulusal Güvenlik Danışmanı
olarak atandı, İsrail'in güçlü bir destekçisi ve İran karşıtı.

Elise Stefanik; Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçisi olarak görevlendirildi, İsrail'e yönelik BM yaklaşımını eleştiren pozisyona sahip ve İsrail’e yakın. Pete Hegseth; Savunma Bakanı olarak aday gösterildi, kendini Hristiyan Siyonist olarak tanımlayan ve İsrail'in kendini savunma hakkını destekleyen bir isim. Steven Witkoff; Orta Doğu'ya Özel Temsilci olarak atandı, diplomatik tecrübesi olmayan ama Trump ile kişisel bağları aracılığıyla İsrail
politikasına bağlı bir emlakçı.

Hristiyan Siyonizmi

Hristiyan Siyonizmi; Yahudi Diasporası’nın Filistin'deki Yahudi vatanına dönüşünü destekleyen teolojik ve politik bir Hristiyan hareketidir. Bu hareket; bölgeyi Tanrı tarafından Yahudilere vaat edilen kutsal bir toprak olarak gören İncil metinlerinin okunmasına dayanır. Hareketin arkasındaki en önemli itici güç; Yahudilerin dönüşünün İsa'nın ikinci gelişine yol açacağına olan inançtır. Trump’ın 2025 yönetiminin bileşimi, Hristiyan Siyonizmini ve
İsrail'in savunulmasını önceleyen açık bir tutum gösteriyor. Huckabee, Rubio
ve Hegseth
gibi isimler de kritik rollerde.

Trump; ilk döneminde de Yüzyılın Anlaşması ile Filistin sorununu İsrail’in lehine çözmeye çalışan bir girişime imza atmış ve bu kapsamda İsrail ile Arap Ülkeleri arasında normalleşmeyi sağlayacak İbrahim AnlaşmalarınıKudüs’ün İsrail’in bölünmemiş başkenti olmasını, ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınmasını, İsrail’in Golan’ı ilhakının tanınmasını ve Filistinlilere ABD’de bulunan Kızılderili Rezervasyonlarındaki gibi bir hayata mahkûm eden bir açılımı vizyona sokmuştu.

Erdoğan’ın Kaderi Kimin Elinde?

Şimdi merak edilen konu; Trump’ın Ortadoğu’da ne yapacağı. Herkes ilk döneminden de bildikleri Trump’ın gazabından korunmak için kutlama mesajları gönderiyor. HTŞ lideri Colani bile göndermiş. Trump, 20 Ocak’ta yaptığı konuşmada çok şey söyledi ama Ortadoğu konusunda bir şey söylemedi. Bu, fırtına öncesi sessizliğe benziyor. Suriye’de taraflar Trump’ı bekliyor. Merak içinde bekleyenler arasında Erdoğan da var. Hatta kaderi
Trump’ın ellerinde.

Trump şimdi ilk döneminden daha güçlü. Yönetiminde görev verdiği isimlerde öne çıkan husus ise kendisine yönelik sadakatleri. Ayrıca; Kongre’nin iki kanadında da güçlü ve ilk döneme göre daha da deneyimli. Gazze’deki ateşkes, Trump’ın bir baskısı sonucunda gelişti. Ama İsrail’in Suriye içinde işgali geliştirmesine sesini çıkarmadı. Görünen o ki; Trump, Filistin sorununu

İsrail lehine çözerek tarihe geçmek istiyor. Yanında bulunanlar da bu hedefe kilitlenmiş görünüyor. Trump Gazze’yi inşaat ve imar alanı olarak görüyor ama Filistinlileri pek görmüyor gibi. İlk iş İsrail-Arap Ülkeleri ilişkilerinin normalleşmesi bağlamında İbrahim Anlaşmalarına hız verilecek, bu kapsamda Suudi Arabistan ve İsrail ilk hamle olacak ve karşılıklı büyükelçilikler açılacak. Trump, Gazze Ateşkesini bu nedenle zorladı, Suudi
Arabistan
’ın şartı buydu.

Filistin İçin Çözümleri Nedir?

Hedef; Şeria Nehri’nden Akdeniz’e kadar yekpare İsrail’dir. İlk planda Batı Şeria’nın ilhakı gerçekleşecek. İki devletli çözüm tamamen çöpe atılacak. Zaten Netanyahu başta, İsraillilerin ezici bir çoğunluğu bu kavrama hiç inanmadı. Bu kavramı ortaya atan ve altı imzalanan Oslo Anlaşması’na da İsrail uymamıştı. 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı saldırısı ve arkasından 15 ay devam eden savaş, 47 bin Filistinlinin yaşamını kaybetmesi, 110 bin
Filistinlinin
yaralanması ve Gazze’nin yüzde 85’inin tahrip edilmesinden sonra İsrail ve ABD açısından bu artık mümkün görünmüyor.

Gündeme gelecek diğer konu ise Gazze’nin Filistinlilerden arındırılması veya Filistinli nüfusun azaltılması. Gazze Savaşı sırasında bu çokça gündeme gelmiş; buradaki Filistinlilerin Sina’ya veya başka Arap ülkelerine paylaştırılarak gönderilmesinden bahsedilmişti. Şimdiki seçenek ise Gazze’deki Filistinlilerin Endonezya’ya gönderilmesi şeklinde. Hiç değilse bir bölümünün Gazze’deki yerleşim yerlerinin yeniden inşasına kadar. Tabii ki giden geri getirilmeyecektir.

Türkiye’nin Nüfuz Kazanması İstenmiyor!

Suriye’de İsrail’in onaylamadığı bir çözüm olmayacaktır. Bu paralelde olası adımlar; Kürtler için Kuzeydoğuda özerk bir yapı kurulması, YPG’nin dağıtılmaması, bütünlüğünün bozulmadan merkezi orduya entegrasyonu ve yeni anayasa ile Kürtlerin aynen Irak’ta olduğu gibi Şam üzerinde dengeleyici yönetim gücünün olmasıdır. Çünkü İsrail ve ABD; HTŞ’yi bu geçiş döneminde kullanıyor ama güvenmiyor, Türkiye’yi ve Kürtleri dengeleyici bir güç olarak kullanmak istiyor. Sorun yaşanırsa ABD tüm suçu Türkiye’nin üzerine yıkacak.

Sonuç olarak; Türkiye’yi yöneten iktidarın Trump’tan istediğini alabilmesi mümkün görünmüyor. Çünkü ABD ve İsrail; Türkiye’de Siyasal İslamcı ve İhvancı reflekslerle hareket eden iktidara güvenmemektedir ve bu yüzdenz Saddam, Beşar Esad ve İran’ın direniş ekseninin çökmesi sonrası Irak ve Suriye’de doğan güç ve otorite boşluğunun Türkiye tarafından doldurulmasına razı değildir. Buna Katar hariç Körfez Ülkeleri, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün de dahildir.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum