Türkiye’yi yöneten iktidar iradesi, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonları ile Fırat’ın batısına yaptığı askeri harekât için Rusya’dan izin almıştı; şimdi de Fırat’ın doğusundan yapacağı harekât için ABD’den izin istedi, sözler ve güvenceler verdi ve mahdut hedefli izni aldı.
“Birkaç güne kadar Fırat’ın doğusunda başlayacağı davulla zurnayla ilan edilen askeri harekâtın iliklerine kadar sınırlı hedefli bir seçim operasyonu olduğu, Amerikalılardan izin alındığı ve karşılığında Mart 2019 yerel seçimlerinden sonra açıklanacak olan tavizler verildiği” değerlendirmesini, iktidarın bu beyan ettiği ilk açıklamanın üzerinden henüz bir tam gün geçmeden yapmıştık. Bugün geldiğimiz yerde daha net görüyor ve anlıyoruz ki; ilk gün yaptığımız değerlendirmede eksik var, fazla yok.
Suriye’den Çekilme Konusu Sürpriz Değil!
Amerikan askerlerinin Suriye’den çekilmesi sürpriz değil! Bu husus, ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim kampanyası sırasında verdiği sözlerden biriydi! Bunun böyle olduğunu twitter’dan bizzat kendi açıklıyor ve “Suriye’de bulunmamızın tek nedeni olan IŞİD’i yendik, artık eve dönme zamanı geldi” diyor. Ayrıca; Trump, Recep Tayyip Erdoğan ile konuştuklarını, söz aldığını ve mutabık kaldıklarını söylüyor. Bu konuda bizim taraftan yalanlama gelmediği gibi, doğrulama geliyor.
Erdoğan, geçen hafta 21 Aralık’ta, Türkiye’nin 500 Büyük Hizmet İhracatçısı Ödül Töreni’nde “Başından beri Trump’la yüz yüze ve telefonla pek çok görüşmemizde Suriye meselesinde birçok noktada aynı fikirleri paylaştığımızı gördük. Ancak, bu görüş birliğinin sahaya yansıması oldukça geç ve güç oldu, ama oldu” dedi.
Anlamamak İçin Zır Cahil Olmak Lazım
ABD, 1991’de Birinci Körfez Savaşı ile başladığı, 2003’de İkinci Körfez Savaşı ile hız verdiği ve bugüne kadar uzun soluklu olarak devam ettirdiği Büyük Ortadoğu Projesi’nden (BOP) vazgeçmiş olabilir mi? ABD, Türkiye’nin de bulunduğu “Büyük Ortadoğu” coğrafyasını yeniden şekillendirmek ve siyasi haritasını yeniden çizmek istiyor. Bunu açıkça, en yetkili ağızlardan ifade etti ve ediyor! Anlamamak için zır cahil olmak lazım. Anlaşıldığı halde sessiz kalınıyorsa; bunun da karşılığı hainliktir.
BOP özetle; bölgeyi etnik, dinsel ve mezhepsel olarak daha küçük parçalara ayırmak, ulus devletlere son vermek, İsrail’in çevresindeki ülkeleri Balkanlaştırmak, bölgenin Arap-İsrail ana çatışma eksenini Şii-Sünni olarak değiştirmek, enerji ve ham madde kaynaklarını tamamen denetim altına almak, bölgeyi istikrarsızlaştırmaktır. BOP’un en önemli bacağı ise; bölgede uydu bir Kürt Devleti’nin kurulmasıdır.
Bölgeyi Yeniden Dizayn Ediyorlar
Mart 2011’de Suriye’de başlatılan vekâlet savaşı, BOP’un Suriye bacağını gerçekleştirmek içindi! Evet, BOP’un realizasyonunda zorluklarla karşılaşıldığında planın bazı bölümleri revize ediliyor, bazı hedeflerin gerçekleştirilmesi zamana yayılıyor ve öteleniyor, kimi hedeflerin ele geçirilmesinde ise müttefikler değiştiriliyor. Değişmeyen tek bir şey var, o da 27 yıldır inişli çıkışlı olarak sürdürülen plan ile Türkiye’nin de dâhil olduğu bölgenin yeniden küresel emperyalizmin istekleri doğrultusunda dizayn edilmesi.
ABD’yi mercek altına aldığımızda görüyoruz ki; yekpare ve homojen bir ABD’den bahsetmek mümkün değil! Kendi aralarında da itiş kakışlar oluyor ve anlaşmazlıklar çıkıyor. ABD Savunma Bakanı James Mattis’in istifası, bu konudaki en son örneklerden biri. Ama bunu yanlış yorumlamamak lazım. Burada söz konusu olan anlaşmazlık, Suriye’den çekilip çekilmeme meselesi değil! Suriye’den asker çekilmesi konusu; ABD Yönetimi, Pentagon ve ABD Dışişleri Bakanlığı içindeki anlaşmazlığın aynen aysberg gibi su üstünde kalan küçük bir bölümü. Esas sorun ve ayrıştıkları konu ise İran!
Sekiz Ay Önce Nasıl Değerlendirmişiz!
Geçtiğimiz Nisan ayında, yani 8 ay önce yine bu köşede ABD kaynaklarına dayanarak şöyle bir değerlendirme yapmıştım;
“Kabinede yapılan en son değişiklikle, Ulusal Güvenlik Danışmanlığına (National Security Advisor) şahin davranışları ile bilinen John Bolton getirildi. Trump göreve başlayalı sadece 15 ay geçti ama bu süre içinde iki Ulusal Güvenlik Danışmanı değiştirildi, Bolton üçüncüsü oldu. Son olarak görevden aldığı asker kökenli McMaster ise körü körüne Trump’ın peşinden gidecek bir insan değildi. Bu konuda “Görevi İhmal” adlı bir kitap yazmış ve Vietnam Savaşı’nı ABD’nin çıkarları ve güvenliği peşinden değil, başkanların peşinden körü körüne giden komutanlar yüzünden kaybettiklerini anlatmıştı. Anlaşılan; McMaster itiraz etti ve yerine İran’a müdahale edilmesini, önleyici saldırı (Preemptive Strike) yapılmasını savunan Bolton geldi!
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan biraz da onuru ile oynanarak alınan Rex Tillerson, İran’la savaş yanlısı değildi, nükleer anlaşmanın devamından yanaydı ve gitti! Yerine CIA Başkanlığı’ndan, İran’a karşı sertlik yanlısı olan Mike Pompeo getirildi.
Trump yönetimi tarafından saray darbeleri ile veliaht yapılan, fiili olarak Suudi Arabistan Kralı’nın yetkilerini kullanan ve pek yakında tahta oturacak olan Muhammed bin Salman, İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney için “Hitler” diyor ve İran’ın bölge için çok ciddi bir tehdit olduğunu söylüyor.
İran’a direkt müdahalenin önünde kalan son eşik ise ABD Savunma Bakanı James Mattis! Çünkü Mattis, İran’la savaştan yana değil. O giderse ya da gelişmeler elini kolunu bağlarsa savaş başlar!
Bu Gizli Gündem ile Çatışma Kaçınılmaz
Görülen o ki; ABD’de İran’a müdahalenin önünde duran son itiraz odağı da gönderildi. Evet, Suriye’den çekilme işi bu planın bir parçası. Rusya Türkiye’nin Fırat’ın batısına girmesine müsaade etti, çünkü Türkiye’yi Batı’dan, NATO’dan ve ABD’den koparmak istiyordu! Rusya kendisi açısından doğru iş yaptı, doğru strateji uyguladı ve epey mesafe kat etti. ABD’nin Suriye’de PKK’nın uzantısı olan PYD’yi müttefik olarak görmesi ve işbirliği yapması ise Rusya’nın ekmeğine yağ sürüyordu!
Şimdi; ABD Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna girmesine ve mahdut hedefli bir harekât yapmasına müsaade ediyor. Çünkü Türkiye’yi Rusya-İran aksından uzaklaştırmak, kendisine yaklaştırmak ve ufukta gözüken İran’a müdahale tarafında konumlandırmak istiyor. Tabii ki ABD Türkiye’deki iktidar iradesinin gizli bir gündemi olduğunu, Suriye’nin kuzeyinde radikal Sünni Araplar üzerinden bir egemenlik alanı yaratmak istediğini biliyor. ABD yine biliyor ve değerlendiriyor ki; bu gizli gündemle Suriye’ye giren Türkiye, eninde sonunda Suriye ile çatışacak ve Türkiye, Rusya ve İran aksından kopacaktır!
Seçimden Sonra Verilen Sözün Gereği Yapılacak
Belli ki ABD’ye güvence verilmiş; Suriye’deki Kürtlere ve PYD’ye dokunulmayacağı, hatta hamilik yapılacağı, seçimlerden sonra tekrar açılımların başlatılacağı ve Türkiye’ye de federatif yapının getirileceği hakkında. Ayrıca; ABD çok uzakta değil, Irak’taki üslerde olacak. Eğer verilen mahdut hedefler aşılır ve PYD’ye dokunulursa; dünya kamuoyu ayağa kaldırılacak, hava sahası kapatılacak ve operasyon yapılacak.
ABD’nin Suriye’den çekilme işine, İran’a müdahale konusunun şahinleri olan İsrail ve Suudi Arabistan’ın hiç muhalefet etmediği sanırım dikkatinizi çekmiştir. Diğer taraftan; İran müdahalesi için vazgeçilemez bir isim olan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’a, dünyanın gözü önünde işlettirdiği katliama rağmen niçin sahip çıkıldığı da umarım anlaşılmıştır.
Milli Mücadelemizin başlangıcının 100.yıldönümünde, akıl ve bilimi esas alan bir anlayışla ülkemizi Atatürk İlke ve Devrimleri ışığında çağdaş uygarlık rotasına doğru çevirebileceğimize dair duyduğum inanç ve umutla yeni yılınızı kutluyorum.
Reşit Sermet Elçi’nin Verita Yayınlarından piyasaya yeni çıkan “Geç Değilmiş” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.
FACEBOOK YORUMLAR