Türker ERTÜRK

Türker ERTÜRK

[email protected]

SUİKASTIN ESAS AMACI NE?

21 Aralık 2016 - 21:25

Geçtiğimiz günlerde, Suriye’nin en büyük ve en önemli kenti olan Halep’te; 4 yıldır aralıksız devam eden çatışmalar sona erdi ve Beşar Esad’a bağlı Suriye Merkezi Hükümeti şehirde tam kontrolü sağladı. Tabii ki Suriye’nin bu başarısının arkasında, Rusya ve İran var. Ayrıca, her geçen gün daha fazla birbirine yaklaşan Türkiye-Rusya kader birlikteliği ve birlikteliğin neden olduğu Türkiye’nin Halep’teki isyancılara verdiği desteğin geri çekilmesi kararı var.

 

Suriye’de Mart 2011’de başlayan ve neredeyse 6 yılını tamamlayacak olan bu savaş normal bir savaş değil ve ülkenin iç dinamiklerinin meydana getirdiği bir gelişme de değil. Suriye’deki savaş, Atlantik üzerinden estirilen Arap Baharının devamı niteliğindeydi. Bu savaşın amacı, Suriye’yi etnik ve mezhepsel olarak atomize etmek ve parçalamaktı. Bu savaş; Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) yönelik olarak kurgulanan ve aynen “Kentsel Dönüşüm” gibi bir “Bölgesel Dönüşüm” projesiydi.

 

Oltanın Ucuna Ne Taktılar?

 

AKP İktidarı ile Türkiye, kendisi de içinde olmasına rağmen; projeye destek verdi ve Suriye’deki vekalet savaşında, emperyalizmin taşeronluğunu yaptı. Daha başında yazdık, anlattık ve uyardık; “Suriye’nin istikrarının bozulması, ülkemizin istikrarının bozulması ve Suriye’nin bölünmesi, ülkemizin bölünmesi” demekti. Ama ne yazık ki, anlamadılar veya anlamak istemediler.

 

Emperyalizm Suriye’de Türkiye’yi kullanırken, oltanın ucuna AKP İktidarının “Siyasal İslamcı” ideolojisi, “Yeni Osmanlıcı” hayali gibi  mezhepsel bakış açısını besleyecek nitelikte uygun yemler taktı. Halbuki akılcı dış politika, çıkarların ve güvenliğin üzerine otururdu. İdeolojilerin, hayallerin, dinsel ve mezhepsel bakış açılarının üzerine oturtulan dış politika istenmez, hüsranla bitmek zorunda kalırdı, kaldı da!

 

Birlikteliği İstemeyenler Var!

 

Rusya ve İran; Suriye’ye, Suriye halkını korumak için değil, kendi çıkarları için geldiler. Türkiye ise, çıkarlarının gereğini yapmadı. Bindiği dalı kesti ve ne yazık ki, dünyanın her tarafından gelen cihatçılara, radikal İslamcılara, daha doğru bir ifade ile emperyalizmin vekalet savaşçılarına destek verdi. Sorun Beşar’ı sevip sevmeme meselesi değil; ülkemizin çıkarlarının ve güvenliğinin peşinde olup, olmama meselesiydi.

 

Sonunda şartlar, geç ve güç de olsa Türkiye’yi Rusya’ya yaklaştırdı ve yanlıştan kısmen dönüldü. Ama çıkarlarımız ve güvenliğimiz açısından çok zemin kaybettik. Ayrıca, Türkiye-Rusya birlikteliğini istemeyenler de var.

 

Batı İçin Felaket Olur!

 

Frankfurter Allgemeine Sonntag gazetesine konuşan Alman Federal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen; "Türkiye'nin Suriye'de Rusya'yla anlaşması çok tehlikeli bir gelişme ve bu Batı için bir başka diplomatik felaket olur" dedi. Sanırım, bu ifade ne demek istediğimizi açıklıyor.

 

Dün (19 Aralık2017), Ankara Çankaya’da bulunan Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen silahlı saldırıda, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Gennadiyeviç Karlov öldürüldü. Suikastı yapan ise; 1994 Aydın Söke doğumlu, genç bir polis.

 

Biz Halep’te Öldük, Siz Burada Öleceksiniz!

 

Suikast yaparak, Rus Büyükelçisini arkadan vuran Mevlüt Mert Altıntaş adlı polis memuru silahını ateşlemeden önce; “Biz cihatçıyız” anlamına gelen Arapça sözler sarf ediyor ve “Biz Halep’te öldük, siz burada öleceksiniz” diyor. Halbuki Halep’te, Suriye merkezi hükümeti; Rusya ve İran’ın desteğini alarak, en tabii hakkı olan terörle mücadele faaliyetini icra etmiştir.

 

Yani; 22 yaşındaki gencimiz, arkasında emperyalizmin olduğu cihatçı, radikal İslamcı vekalet savaşçıları ile kendisini özdeşleştiriyor. Soruyorum; bu gencin bu sapık fikrinin oluşumundaki iklimin sorumlusu kim? Düne kadar Halep’teki emperyalizmin vekalet savaşçıları olan teröristleri özgürlük savaşçısı olarak takdim edenler ve bu sapık fikri kitle iletişim araçlarından topluma pompalayanlar da suçlu değil mi?

 

Arkasında Kim Var?

 

Rus Büyükelçi’yi vuran polis, AKP iktidara geldiğinde 8 yaşındaymış. Bu çocuk; her geçen gün Atatürk’e ve Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine saldırılan, eğitim ve öğretimin tekliği ilkesinden uzaklaşılan ve laik-bilimsel omurgasından vazgeçilen bir ortamda, “Dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz!” söylemleri içinde büyüdü ve erginleşti.

 

Bu polise tetiği çektiren, FETÖ veya yabancı istihbarat örgütleri olabilir mi? Olabilir ama, bu gencin hangi iklim tarafından yetiştirildiği gerçeğini asla değiştirmez.

 

Çözüm Nedir?

 

Bu suikast; Türkiye-Rusya ilişkilerini bozmaz, aksine her iki ülkeyi birbirine daha çok yaklaştırır. Bu saldırının esas amacı; Türkiye’yi kaos ortamına sokmak, istikrarsızlaştırmak, güvenilir olmadığı imajını uluslararası kamuoyuna göstermektir. Artık Türkiye, emperyalizmin direkt olarak hedefindedir. Artık derinleştirilecek olan ekonomik operasyonlar, çoklu kitlesel bombalı saldırılar, iç savaşı tetikleyebilecek kışkırtmalar ve üst düzey devlet yöneticileri de dahil suikastlar beklenmelidir.

 

Çözüm, başkanlık sistemi ile daha fazla otoriterleşerek asla gelmez. Yaşadığımız sorunlar, durup dururken olmadı. Bunlar; yapılan yanlışların ve fahiş hataların sonuçlarıdır. Türkiye’yi esenliğe çıkarabilmek için; bir an önce Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisinin gerektirdiği fabrika ayarlarına dönülmeli, Türk Silahlı Kuvvetleri güçlendirilmeli, laik-akılcı-bilimsel eğitim sistemini esas alan ve eleştirel akla sahip nesiller yetiştirecek eğitim ve öğretim sistemi egemen kılınmalıdır. Aksi, hüsrandır!

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum