Bu sabah (13 Aralık 2017), “34 İlde Büyük FETÖ Operasyonu” haberi ile uyandık. Artık bu iş, vaka-i adiyeden oldu! Habere göre; rütbeli askerlere yakalama kararı varmış. Bana sorarsanız, bu iş kabak tadı verdi ve adeta cadı avına döndü! Bu cadı avı ile tüm muhalif sesleri baskı altına almaya uğraşıyorlar, 2019’da “Tek Adam” yönetimini yasallaştıracak seçime doğru giderken mıntıka temizliği yapıyorlar ve planlanan seçim hilelerine itirazı engellemek için korku ve dehşet yaratmaya çalışıyorlar.
Nerede FETÖ’nün siyasi kanadı? Niçin dokunulmuyor! Yoksa ipin ucu iktidar iradesine uzandığı için mi kollanıyor ve korunuyor! Biz Pensilvanya’da FETÖ için “Bu adam darbeye hazırlanıyor” derken ve eylem koyarken, içeride Gülen’in elini eteğini öpen ve ona methiyeler düzen siyasiler niçin tutuklanmıyor veya soruşturmaya uğramıyor? Kim koruyor bunları ve yargıyı görevini yapmaktan alıkoyuyor?
21 Yıl Geriden Geliyorlar
FETÖ’nün ülkemiz için tehdit olduğunu biz 21 yıl önce de görmüştük. Türkiye’yi yöneten iktidar iradesi, 1996’da cemaatçi diye meslekten ihraç ettiklerimizin 2003’den sonra kimisini affetmiş, kimisine iade-i itibar vermiş, kimisini de belediyelerinde yüksek ücretle istihdam etmiş. Ama bir de baktık ki; bu adamları 692 sayılı KHK ile tekrar darbeci diye ihraç etmişler. Şimdi bunu yapan siyasi iradenin bir sorumluluğu yok mu, hesap vermeyecek mi?
Geçtiğimiz hafta Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu mezunu olan ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda görev yapan bir Kıdemli Üsteğmen’den mektup aldım. Mektubunu görüşlerinize sunuyorum.
Kıdemli Üsteğmen’in Mektubu
“Tarih; 17 Ağustos 1999... O acı gecenin sabahına hasar görmüş bir binanın yanında uyanan, askeri okulunun ilk günü olan bir askeri öğrencinin hayallerine kavuşarak subay olması sonrası yazdığı küçük bir not bu...
14 yaşımızdan beri Atatürk ilkelerine bağlı, gerçek subaylar gibi yetiştirildiğimize inanıyorum. Hayatım boyunca hem kişisel hem de mesleki olarak kendi doğrularımı yapmaktan hiç ama hiç kaçınmadım. Mutlak itaatin hakim olduğu bir şekilde, öğrenciler arasındaki hiyerarşi ile mesleki saygısını kazanmış bu neslin şimdilerde FETÖ’cü olarak suçlanmasını asla ama asla kabul etmiyorum.
Ben, 693 sayılı KHK ile sadece suçsuz olan eşimin ihraç edilmesi sebebiyle ihraç edildiğimi şifahen öğrendim. 14 yaşından beri üniformasına leke gelmesin diye uğraşan, sol elinde tuttuğu o meçin gururu ile yürüyüp gemilere çıkan, o gemileri yürüten ben ve çoğu arkadaşım, her zaman terörist olduğunu haykırdığım bir yapının mensubuymuş gibi terörist olarak tasfiye edildik.
İnsanın en çok zoruna, olmadığı bir şey ile suçlanmak gidiyor. Türkiye’nin en kaliteli okullarından birisi olan Deniz Lisesi’nde belli bir zeka seviyesinde olmak şartı ile askerlik hayatına başlamak zorundadır subay adayları. Kafası çalışan insanlar, Allah ile kul arasına kimsenin sokulmayacağını bilerek yaşar. Ben şahsen inançlı birisi olarak yaşamadım. Kendi doğrularım, kendi inançlarım vardı ve ben onlara göre hareket ettim.
Türk Silahlı kuvvetleri içerisinde bu yapıya ait oluşumlar olduğu aşikardı; fakat 28 Şubat sonrası çok hassas elemelerden geçerek askeri liseye giren bizlerin, bu yapının içerisinden insanlar olabileceğini ne aklım ne de mantığım kabul etmiyor.
Eşim, 16 Temmuz 2016’da gözaltına alındı. Eski adı ile HSYK’nın sonu ‘tutuklanmaları sağlanacaktır’ ibareli bağımsız yargımıza(!) verilen tek bir yaprak kâğıttan ibaret sözde suç dosyası ile 4 gün gözaltında kaldı. HSYK tarafından, sonrasında savcılıklara yollanacağı HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz tarafından sözde 2 senedir detaylı olarak incelendiği belirtilen hakim ve savcılara ait hala bir suç dosyası oluşturulamamıştır.
İçi boş iddianameler ile bağımsız bir şekilde biat etmeyen hakim savcıların, Zekeriya Öz gibi dalkavuklar ile aynı torbaya koyularak suçlanmalarının yargının kontrolünü ele almayı daha da kolaylaştırdığı aşikardır.
Bu tasfiyeler sonrası adliyeler, eski görevleri bazı siyasi partilerin il, ilçe başkanlıkları olan eski avukatlar ile dolmaya başlamıştır. İnsanların ‘adalet arıyoruz’ çığlıklarının temelinde bu ihraçların olduğunu kimse göremiyor. Çünkü, ihraç edilen tüm hakim ve savcılar birer Zekeriya Öz, birer İbrahim Okur!
Maalesef artık belediye başkanları karşısında esas duruşa geçecek kalitede olduğuna inandığım bir komuta kademesi ile de Türk Silahlı Kuvvetlerinin, sadece dizi sektöründe başarı sağlayacak seviyeye getirilerek Hollywood cephesinde büyük başarılara imza atacağı kesinleşmiştir.
İlk başta Balyoz, Ergenekon, Amirallere Suikast – en komiği de bu idi (hayatında denetlemelerden başka amiral görmeyen Deniz Harp Okulu’ndan yeni mezun teğmenler, amirallere suikast düzenleyecekti)– gibi saçma sapan iftiralar ile bizim birbirimize olan bağlarımızı çürüttüler. Malum durum çerçevesinde bu yapının içine girmiş kişilerin monte olduğunu da sonradan görmüş olduk ama diyorum ya; kabullenemiyorum bir subayın cemaatmiş, memaatmiş içerisinde olmasını!
Burada FETÖ’cü subay olarak asıl incelenmesi gerekenler iktidarın değişmesi sonrası harp okulu girişliler; müteakip dönemlerde ise askeri lise seviyelerine kadar rahatlıkla bu yapıya ait ailelerin çocuklarının yerleştirildiğini görebiliriz.
Ama o kişileri bu seviyeye kimler taşıdı? Fatih Camiini bombalayacaklar diye bağırıp, kozmik odaya devletin savcısı bal gibi de girer diyenler taşımadı mı? Bu arada bakın bize bir örnek daha; hakim ve savcıları çok basit bir şekilde FETÖ’cü ilan etmek için!
Sonuç olarak; bir milat koydular, kendileri pür-i pak, bir taraf olmayanları da FETÖ’cü damgası vurarak atın gitsin diyerek bertaraf ettiler. Ha bu bana koyar mı? Bana koyan tek şey; ‘Kürşatlar, Emineler bu vatana feda olsun’ diyerek biz sineye çekerken, bize, suçlular gibi bakan kişilerin taptıklarının devleti felakete sürüklediklerini görememesi olur.”
FACEBOOK YORUMLAR