Libya’da Kaddafi’nin yargılanma hakkı bile tanınmadan, linç edilerek katledilmesi insanlık tarihinin yüzyıllar geçse bile belleğinden asla silemeyeceği bir cinayet olarak kalacaktır. Bu cinayet; ekranlarda gördüğünüz gibi ağzından salyalar akan, kana susamış ve insanlıktan nasibini alamamış yaratıklar tarafından değil, başta Fransa, ABD ve NATO olmak üzere batılılar tarafından işlenmiştir. Üzülerek söylemek gerekirse; ülkemiz bu cinayete iktidar nedeniyle yardım ve yataklık yapmıştır.
Libya’ya karşı icra edilen bu insanlık dışı, barbarca harekât; Libya’nın sahip olduğu doğal zenginlikler ve bu zenginlikleri Batı ile değil, halkıyla paylaşmak isteyen dik kafalı ve otoriter liderin ortadan kaldırılması için düzenlenen bir operasyondu. Aynı zamanda bu operasyon, adım adım yürütülen Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) Libya bacağını halletme ve dünyanın doğuya yani Asya-Pasifik bölgesine doğru kayan ekonomik, siyasi ve askeri ağırlık merkezini durdurma veya yavaşlatma girişimiydi.
Ne Falcıyız, Ne de Kâhin!
Esasında; “Sirenayka-Trablus-Fizan” başlıklı ilk yazımı Kaddafi’nin 20 Ekim 2011’de, Sirte’de hunharca öldürülmesinden 9 gün sonra, 29 Ekim 2011’de yazmıştım. Bu başlıkla aratarak internette bulabileceğiniz yazımın son paragrafında “Artık Libya eskisi gibi olmayacaktır. Kabileler arasında iç savaş, kan davası, istikrarsızlık ve büyük bir güç boşluğu hüküm sürecektir. Batı bir yandan ülkenin zenginliklerini yağmalarken, diğer taraftan ise bu kavgada hakem, arabulucu ve polis rolü oynayacaktır. Sonunda emperyalizmin en klasik oyunu devreye girerek ülke parçalanacaktır. Zaten Libya çok büyük, yüzölçümü Türkiye’nin 2,5 katı büyüklüğünde, nüfusu ise 6,5 milyon. Bölünme ile kurulacak yeni devletlerin adlarının tarihsel arka planı eski Yunan kolonilerinden, Roma’dan ve biraz da Osmanlı’dan gelecektir. Sirenayka (Libya’nın doğu kıyı bölgesi), Trablus (Batı kıyı bölgesi) ve Fizan (Güney bölgesi) olmak üzere üç yeni ülke üretilecektir” değerlendirmesini yapmışız.
Gerçekte ne falcıyız, ne kâhiniz, ne de rüyaları yorumlayarak gelecekten haberler verme safsatasına inanırız. Bilim egemen kafalıyız, tarihin rehberliğinde sadece bilimsel analizler yaparız ve tabii ki yanılabiliriz de! Ama Suriye ve Doğu Akdeniz konularında zamanında yaptığımız analizler ve öngörüler gibi Libya konusundaki gelişmeler de yine bizi haklı çıkarıyor!
Libya Bölünmeye Doğru Gidiyor!
Libya, adım adım bölünmeye doğru gidiyor. Türkiye’deki iktidar da yanlış Libya politikası uygulayıp yanlış odaklarla işbirliği yaparak, bölünmenin değirmenine enerjik şekilde su taşıyor. En son yapılan ateşkes ve Sirenayka-Trablus olarak arasında muhtemel sınır olacak Cufra-Sirte hattında ABD’nin isteği ile askerden arındırılmış bölge, bölünmeyi zaman içinde fiili hale getirecektir. İktidar, Libya’da da Suriye’de de ABD’nin taşeronluğu yapmaktadır.
Libya bölündüğünde, Türkiye’nin Trablus yönetimi ile yaptığı deniz yetki alanları mutabakat muhtırası da işlevsiz hale gelecektir. Çünkü Türkiye’nin denizden karşılıklı komşuluğu Libya’nın batısı ile değil, doğusu ile olacak. Tobruk yönetimi ve Libya bölündüğünde -ki gidiş bu gidiştir- Sirenayka veya başka adla ayrı bir devlet olacak, iktidar Libya’da taraf olduğu için bu devlet Türkiye’ye düşmanca bakacak ve deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasını Mısır ve Yunanistan ile yapacaktır.
Başımıza gelen bu sorunların iki nedeni var; iktidarın çağdışı “Siyasal İslamcı” ideolojisi ve geçmişin aklı olan “Yeni Osmanlı” hayali! Bu kapsamda Türkiye’nin kurucu ideolojisi, güvenliği ve çıkarları ile yaşamsal derecede çeliştiği halde İhvan’a yani Müslüman Kardeşlere destek verildi ve işbirliği yapıldı.
Müslüman Kardeşler
Bu gerici ideoloji, hayal ve işbirliği nedeniyle Suriye’de hala savaşıyoruz, Lübnan ile aramız nahoş, İsrail ile ilişkilerimiz iyi değil, Mısır’la kavgalıyız, Libya’da iç savaşa dâhil olduk, Katar hariç tüm Arap dünyası karşımızda, Doğu Akdeniz’de kuşatıldık ve yalnız kaldık. Katar’ın desteği de ABD’ye bağlı! Libya ve Suriye başta olmak üzere, taşeronluk görevlerine devam edildiği müddetçe var olacak. ABD, Katar’a “Buraya kadar” dediği anda o destek de bıçak gibi kesilir. ABD, küresel ve emperyal bir güç. Her iki tarafa da oynuyor. Mısır’la işbirliği yapıyor ama Mısır’ın terörist olarak gördüğü İhvan’la da!
İhvan, diğer adıyla Müslüman Kardeşler; 1928’de hilafeti kaldıran Atatürk’e, Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimlerine ve Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine karşı tepki olarak İngilizlerin ustaca bir manipülasyonu ile Mısır’da kurulmuştur.
Ayı ile Yatağa Girmek Gibi!
Bu örgüt, gerek kuruluşunda gerekse daha sonraki aşamalarında iliklerine kadar emperyalizmle işbirliği yapmıştır. Antiemperyalist söylemlerinin ve batı karşıtlığının realitede hiçbir karşılığı yoktur. İngiliz İstihbaratı ile ilişkileri 1940’lara, CIA ile ilişkileri de 1950’li yıllara kadar uzanır. Müslüman Kardeşler, 1954-1970 arasında Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır’ı devirmek için CIA ile iç içe çalıştılar. Mursi iktidara gelince, emperyalizmin ve İsrail’in çıkarlarını tehdit edecek hiçbir şey yapmadı! Bir yıl önce iktidara gelirken de arkalarında ABD desteği vardı! Tabii ki devrilirken de ABD’nin oluru vardı. ABD’nin çıkarları zaman içinde değişir, yakın geçmişte desteklediğini bile bir gün içinde çıkarları öyle gerekiyorsa satabilir!
Bunun örnekleri çok! İsmet Paşa’nın dediği gibi “Büyük devletlerle ilişki kurmak, ayı ile yatağa girmeye benzer!” İlişkileriniz çok iyi bile olsa, çıkarları değiştiği anda ne yapacakları belli olmaz. Dostken bile yatakta sizi tırmalayabilir, ısırabilir ve severken öldürebilirler!
Mursi, 2012’de halkın yaklaşık yüzde 51’inin katıldığı seçimlerde yüzde 51’in oyunu alarak ikinci turda seçimi kazandı. Gerçek anlamda halkın yaklaşık yüzde 25’inin oyunu almıştı. Mursi ile Mısır’da iktidar olan İhvan ne mi yaptı? Mısır’ı tamamen ele geçirmeye çalıştı, yandaşlarını kilit noktalara yerleştirdi, devleti İslamileşme rotasına soktu, muhalefetin sesini hiç dikkate almadı, kendisi dışındaki halkın yüzde 75’ini yok saydı, toplumu kamplaştırdı, Mısır’ın yüzde 10’unu oluşturan Hristiyanları görmezlikten geldi ve onlardan bir kişiyi bile bakan olarak atamadı. Kızların 9 yaşında evlenmelerinin ve ölen eşle cinsel ilişkiye girebilmenin önünü, çıkardığı yasalarla açtı ve Türkiye ile teklif yapılmasına rağmen deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması yapmaya yanaşmadı.
FACEBOOK YORUMLAR