Neredeyse daha düne kadar, iktidarın seçim kazanma şansı hiç yoktu! Zaten
böyle bir şansının olduğunu görseydi, erken seçime giderdi. Ama iktidarın bu
farkındalık ile içeride ve dışarıda yaptıklarıyla ve muhalefetin yapmadıkları,
yapamadıkları ve doğru olmadığını değerlendirdiğim hamleleri ile Kasım 2022
itibarıyla iktidar açısından seçim kazanabilme şansı ufukta bile olsa doğmaya
başlamıştır. Kasım 2022 itibarıyla diyorum, çünkü artık seçim sürecine
girdiğimiz bu zaman diliminde her gün, her hafta ve her ay çok önemlidir ve
seçim sonuçlarına radikal etki yapabilecek hamlelere ve gelişmelere gebedir.
“Seçimi kim kazanacak?” değerlendirmesine geçmeden önce altını kalın
çizgiyle çizerek ifade etmek gerekir ki; halen Türkiye’yi yöneten iktidar, birçok
yorumcunun ifade ettiği gibi pragmatist değil, makyavelisttir. Makyavelizm’de
vicdan, ahlaki ve etik değerler, iyi-kötü ayrımı yoktur. Hedefe ulaşmak için her
yol mubahtır ve ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Bunun içinde; başka insanların ve
kitlelerin sırtına basmak, kural ve yasa tanımamak ve yalan söylemek de vardır.
Pragmatizm ise faydacı ve akılcıdır. Tabii ki; aynı zamanda çıkarcıdır. Ama
içinde vicdani, ahlaki ve etik değerleri vardır ve iyi-kötü ayrımı yapar. Her
makyavelist pragmatisttir ama her pragmatist makyavelist değildir.
AKP Hiçbir Siyasi Partiye Benzemez
İktidar seçimi mutlaka kazanmak istiyor. Tabii ki her siyasi parti seçimi
kazanmak ister. Ama halen Türkiye’yi yöneten iktidarın seçimi mutlaka
kazanmak istemesinin başka nedenleri şunlardır:
1. Hesap verebilir işler yapmadığından, hesap vermek zorunda kalmak
istemiyor. Halbuki demokrasinin olmazsa olmaz kuralı hesap verebilirliktir.
2. Halen sürdürülen yağma düzenine devam edebilmek istiyor.
3. “Tek Adam” rejimini devam ettirerek ve toplumu dönüştürerek
Cumhuriyeti yıkmak ve dini esaslara dayalı bir düzen kurmak istiyor. Bu
konuda da epey mesafe kat etti.
İktidar, Türkiye’yi 20 yılı aşkın süredir yönetiyor. Bu süre sonunda geldiğimiz
yer ise ekonomik iflas, yüksek enflasyon, milli paramızın pul olması, fakirleşme,
işsizlik, iç barışın hassas hale gelmesi, Ortadoğu bataklığına saplanmış
olmamız, itibarsızlık, ülkemize doluşan ve güvenlik sorunu haline gelen
sığınmacılar, devlet kurumlarının istisnasız tahrip edilmesi, üniversitelerin bilim
yuvası olmaktan çıkarılması ve nitelikli insanların yurt dışına göç ediyor
olmasıdır. Bu durum ülkemiz açısından sürdürülebilir değildir ve bir numaralı
güvenlik sorunumuzdur. Bu nedenle, iktidar seçimi asla kazanmamalıdır.
Başarı, Duygu ve Hamasetle Kazanılmaz
Seçim kazanmak; çok yönlü ve katmanlı bir mücadeledir. Mücadeleler ise akılla,
bilgiyle, sezgiyle, karşı tarafa veya taraflara yönelik yapılan nesnel analizlerle
kazanılır, duygularla, geçmişin koşullandırmalarıyla, bugüne kadar yaptıklarınızı
tekrar ederek ve hamasetle değil!
Millet İttifakının doğru olduğunu ve büyütülmesi gerektiğini, iktidarın karşısında
olan istisnasız tüm yasal siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin farklı
seviyelerde de olsa ittifaka dahil edilmesi gerektiğini, hatta adının Demokrasi
İttifakı olarak değiştirilmesinin düşünülebileceğini daha önce yazmıştım. Ama
ittifak ısrarla büyütülmedi. Ayrıca; Millet İttifakı daha çok sağ yapıyor. Halbuki
kitleleri harekete geçirebilmek için sol söylemlere ve politikalara ihtiyaç var.
Dünyadaki gelişmeler de bunu gösteriyor.
Putin, Erdoğan’ın İktidarını “Yaşamsal” Görüyor
Bu seçimlerde, geçmişle kıyaslanmayacak kadar dış dinamiklerin etkisi olacak.
Bunu yok sayar ve hesaba katmazsanız; hüsrana uğrarsınız. Rusya’nın
Ukrayna’ya müdahalesi ile başlayan savaşın bölgesel ve küresel etkilerinin
Türkiye’deki seçim sonuçları üzerinde çok etkili olacağını, bu nedenle savaşın
başladığı 24 Şubat’ı milat kabul edip seçimin üzerindeki belirleyiciliğini azaltmak ve
seçimi kaybetmemek için muhalefet olarak çok ciddi politika değişiklikleri yapılması
gerektiğini zamanında bu köşede yazmıştım. Muhalefet tarafından Rusya’ya “Biz
kazanırsak bugünkü Rusya-Ukrayna politikasının tam tersini yapacağız”
izlenimi veya emaresi verilmemeliydi ama verildi. Bu yüzden Putin, Erdoğan
iktidarının devamını yaşamsal olarak görüyor, destek veriyor. Seçimler yaklaştıkça
bu desteğin gücü de artacaktır.
İktidar, makyavelist ve ilkesiz olsa da kendi iktidarını devam ettirebilmek adına
doğru adımlar attı ve atmaya devam ediyor. Makyavelizm; zihniyete göre amaç
araçları meşru kılar. HDP hamlesini de bu şekilde değerlendirin. Bu anlamda
şeytanla işbirliği de yapılabilir, papaz elbisesi de giyilebilir. İktidarın ön ayak olduğu
Karadeniz’deki Tahıl Koridoru Anlaşması; hem içeride hem de dışarıda itibar
kazanabilmek açısından doğruydu. Rusların geçen ay bu anlaşmadan çekilmesi
ve daha sonra Türkiye’nin girişimi ile tekrar tahıl sevkiyatına başlanması da
iktidara puan kazandırdı. Rusya’nın önce çekilmesi, daha sonra dahil olması da
iktidara desteği açısından danışıklı olabilir.
ABD Kimi Destekler?
“Rusya iktidarı desteklerse, Batı da bizi destekler” diyorsanız; yine yanlış
hesap yapıyorsunuz demektir. Batı da kendi çıkarlarının peşinde, Türkiye’de
Cumhuriyet tehlikedeymiş, baskı ve zulüm altındaymış, insan hak ve
özgürlükleri yok ediliyormuş; umurlarında bile olmaz. Zaten Batı’da belirleyici
olan güç ABD. Ukrayna Savaşı ile bu daha çok su yüzüne çıktı, hatta Avrupa
için; “Takke düştü, kel göründü” bile denebilir. Yani Avrupa’nın kendi
çıkarları halefine gelişmeleri tetiklediği halde, hiç değilse şimdilik, ABD’ye karşı
çıkamayacağı görüldü.
Ukrayna Savaşı’nda 9’uncu ayı doldururken, şu ana kadar savaşın tek galibi
her bakımdan ABD gibi görünüyor. ABD, savaşın bitmesini istemiyor. Bu savaşı
sürdürerek Rusya’yı daha çok yıpratmak istiyor. Savaşın uzaması için
Rusya’nın dayanması lazım. Türkiye, Rusya için nefes borusu olarak,
Rusya’nın dayanmasına ve savaşın uzamasına neden oluyor. ABD de şimdilik
Türkiye’nin Rusya için yaşam hattı olmasından çok şikayetçi değil. Bu hattı
istediği zaman kesebileceğini veya kestirebileceğini düşünüyor.
ABD’nin Parlamenter Sistem Beklentisi Yok!
İktidar, Rusya’nın baskısına ve şartların mecbur etmesine rağmen Esad ile
masaya oturmuyor ve anlaşmıyor. Çünkü ABD bunu istiyor. ABD, Türkiye’nin
oyun kurucu olarak değil, oyun bozucu olarak Libya’da bulunmasından da
memnun. ABD Strateji Komutanlığı Komutanı Amiral Charles A. Richard,
geçtiğimiz günlerde yapılan sempozyumda; Rusya'nın Ukrayna'daki savaşının
ABD açısından Çin ile uzun süreli bir çatışma için ısınma olduğunu, Çin ile
ABD arasında çok uzun bir çatışmanın başlangıcını oluşturduğunu belirtti.
Diğer taraftan; ABD’nin Türkiye’de yeniden parlamenter sistem istediğine dair
herhangi bir emare yok. Türkiye’de başkanlık sisteminin olması, ABD’nin çok
öteden beri istediği bir şeydi. CIA Türkiye eski şefi Paul Bernard Henze,
2006’da Beyaz Saray’a sunduğu Türkiye raporunun bir bölümünde;
“Türkiye’nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından
emin olamayız. Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.
Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis, Meclis’i ikna ettiğimizde ordu, orduyu
ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor. Eğer Amerika’nın çıkarı
Türkiye’de bir federal devlet kurulması ise mutlaka ve öncelikle yargı,
ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir.
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha
kolay olacaktır. Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarına yardım etmek
konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak,
Amerika için sorun olmaz” diyordu.
Muhalefet bu küresel ve bölgesel resmi görerek hamleler yapmak, söylemler
geliştirmek ve politikalar tespit etmek zorunda. Aksi kafayı kuma gömmek,
nesnel gelişmelerden uzak politikalar ise hüsrana neden olur.
İktidar Neyin Peşinde?
İktidar, geçmiştekilere rahmet okutacak ölçüde dürüstlükten ve adil olmaktan
uzak bir seçim gerçekleştirme peşinde. Bugüne kadar seçim ve sandık
güvenliğini yok edecek birçok hamle yaptı, hatta yasalar bile çıkardı. Bu konuda
halkı gerçeklerden uzaklaştıracak ve yalan bombardımanına maruz bırakacak
işler de yaptı. Halk arasında bilinen adıyla “Sansür Yasası” da bunun içindi!
Ama yeterince mücadele edilmedi. “Meclis çoğunluğumuz yok, nasıl olsa
geçecekti” yaklaşımı hiç doğru değildi. Halk ve meydanlar harekete
geçirilebilirdi. Bu anlamda daha enerji ve akıl dolu bir mücadeleye ihtiyaç var.
Bugüne kadar yapılanlarla ve eski yöntemlerle başarılı olmak mümkün değil.
Hukuksuzlukla mücadele; istisnasız olarak hukuksuzluğa maruz kalan herkese
sahip çıkarak ve kitleleri harekete geçirerek olur. Hukuku ve adaleti herkes için
istemek gerekir. Hukuksuzlukla ve zulümle mücadele, omuz omuza yapılır.
Görüşlerine katılmadığınız siyasi rakipleriniz bile olsa hukuksuzluğa karşı
duracaksınız ve mağdurlarına mazeret belirtmeden sahip çıkacaksınız. Ama
nerede? Türkiye için yaşamsal derecede önemli olan Montrö Boğazlar
Sözleşmesi’ne sahip çıkan Amirallere iktidar marifetiyle halkı korkutmak ve
mağduriyet yaratmak amacıyla kurulan kumpasa bile sessiz kalındı. Kumpas
devam ediyor ve buna hala sessiz kalınıyor.
Başörtüsü Hamlesi Yanlıştı!
ABD’ye gidiyorsanız ABD Başkanı Biden ile, İngiltere’ye gidiyorsanız
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ile görüşeceksiniz. Yoksa gitmeyeceksiniz.
Türkiye’nin yönetimine talipseniz; bu liderlerle görüşmeyi istemek en tabii
hakkınız. Sadece bunlar da değil. Rusya Devlet Başkanı Putin, Yunanistan
Başbakanı Miçotakis ile de görüşeceksiniz. Ziyaret ettiğiniz ülkelerdeki
randevu talepleriniz ve diğer faaliyetlerin koordinasyonu için Büyükelçilikleri
kullanmalısınız. Bunlar iktidarın değil, Türkiye Cumhuriyetinin
Büyükelçilikleridir. Gereğini yapmaz ve yandaşlık yaparlarsa afişe etmek de
demokrasinin doğası gereğidir. Biz bunları “muhalefete muhalefet” olsun diye
değil, seçimi muhalefetin kazanması için testi kırılmadan yol göstermek adına
söylüyoruz. “Hayır, siz ne anlarsınız, biz doğruları yaptık ve yapmaya
devam diyoruz” diyorsanız, yanlış yapıyorsunuz deriz. Macaristan ve Brezilya
seçimlerinden ders çıkarılmalı. Özellikle Brezilya’ya heyet gönderilmeli ve ilk
elden başarıya götüren deneyimler öğrenilmelidir.
Başörtüsü çıkışı da yanlıştı. Belli ki nasıl bir karşı hamle ile karşılaşılabileceği,
fayda-mahzur analizi ve iktidarın makyavelist zihniyeti yeterince doğru
değerlendirilmemişti. Sonrasında İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in
yaptığı açıklamalara bakılırsa konunun Millet İttifakı içinde de koordine
edilmediği gözüküyor.
İsimler Üzerinden Değil, İlkeler ve Program
Üzerinden Gidilmeli
İktidarın karşısına aday çıkarırken isimler üzerinden değil; ilkeler, değerler ve
uygulanacak program üzerinden gitmek lazım. Yolsuzluklarla hesaplaşmak,
sosyal devleti eğitim ve sağlık başta olmak üzere yeniden inşa etmek, stratejik
kurumları kamulaştırmak, üniversite reformu yapmak, tarımda ve sanayide
üretimi arttırmak, asker, polis, yargı ve Merkez Bankası öncelikli olmak üzere
tahrip edilen kurumları nasıl iyileştireceğini ortaya koymak gereklidir. Halka
dayanmaya ve halkçı politikalara ihtiyaç var. Atatürk önderliğinde yapılan
Aydınlanma Devrimlerini savunurken de utangaç olmamak ve kararlı duruş
göstermek gerekir.
Sonuç olarak; bugüne kadar yaptıklarınızı yaparak başarı gelmez, gelmeyecek.
Bugüne kadar yapmadıklarınızı yapmalısınız, yapmak zorundasınız.
Yapamıyorsanız; yapabilecekleri, enerjisi ve cesareti olanları bu mücadelenin
içine katmalısınız ve ön saflarda yer vermelisiniz. Kartacalı komutan ve devlet
adamı Hannibal’in çok soğuk bir kış mevsiminde, emrindeki 90.000 kişilik
ordusu ve binlerce fille Alp Dağları’nın geçit vermez sarp yamaçlarına
vardığında umutsuzluğa kapılan komutanlarına, subaylarına ve askerlerine “Ya
yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir yol yapacağız” sözleri; bugün
Cumhuriyetten, demokrasiden ve Atatürk’ten yana olanlar için de geçerlidir.
FACEBOOK YORUMLAR