“Tüm dünya birleşmiş, üzerimize üzerimize geliyor. ABD bize karşı, AB de! ABD, Türkiye’yi bölmeye ve parçalamaya çalışıyor ve Sevr’i tekrar diriltmenin peşinde. AB’nin de niyeti farklı değil. NATO’dan derhal çıkmamız lazım. Yoksa NATO bizi parçalayacak. Başımıza ne felaket geldiyse, NATO yüzünden gelmiştir. Doğu Akdeniz’de kuşatıldık. Artık yüzümüzü tamamen doğuya dönmeliyiz, Batı ile ilişkilerimizi tamamen koparmalıyız, yüzümüzü tamamen Avrasya’ya dönmeliyiz ve Şangay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) tam üye olmalıyız” sözlerini ve benzerlerini son günlerde çok duyuyoruz.
“Tüm dünyanın bize karşı birleştiği ve husumet içinde olduğu”, doğru bir saptama değil. Herkes ve her ülke, kendi çıkarlarının ve güvenliğinin peşinde! Bu kapsamda işbirlikleri ve çıkar çatışmaları yaşanıyor ve yaşanacak da. Dünyanın ve yaşamın değişmeyen kuralı bu! Bırakın farklı dillere ve kültürlere sahip toplumları, aynı anaya ve babaya sahip kardeşlerin bile miras için yani çıkarları için nasıl birbirilerine girdiklerinin örneklerini yakından biliyoruz. Ortaklıklar da böyledir. Ayağını sağlam basmayan ve güçlü olmayan ortağın işini diğer ortaklar, çeşitli yöntemlerle bitirirler. İstisnalar, genel kuralı bozmaz!
Haklı Bir İsyan
“Amerika nasıl müttefik böyle? Hem PKK’yı terör örgütü olarak tanıyacak hem de bu terör örgütünün Suriye’deki uzantısı olan PYD’ye yardım edecek ve ayrıca bu terörist yapıyla müttefikim diyecek!”
Bu çok haklı bir serzeniş ve isyan. Ama çuvaldızı başkasına batırmadan önce, iğneyi kendimize batıralım. Büyük Ortadoğu Projesi, ABD’nin bölgemize yönelik bir emperyalist girişimi! Proje ile bölgemiz; etnik, dinsel ve mezhepsel olarak daha küçük siyasi parçalara ayrılmak isteniyor. Yani ABD, bölgemizin yeni bir siyasi haritasını çizmek istiyor. Daha açık ifade etmek gerekirse; Türkiye’nin de bulunduğu bölgeye tecavüz etmek istiyor. Nasıl olur da aramızdan birisi çıkar ve bu projeye eş başkanlık yapar! Bunu sorguladınız ve hesabını sordunuz mu?
İktidar Hala Yanlış Yolda
İktidar, daha düne kadar tüm itirazımıza rağmen “ABD, stratejik müttefikimiz” diyordu. Halbuki Türkiye, ABD’nin NATO dolayısıyla müttefiki ama stratejik müttefiki değil. Almanya bile ABD’nin stratejik müttefiki değil. Almanya bu durumun farkında ama Türkiye farkında değil.
Bugün için, gelecekte yaratacağı tehlikeler de düşünüldüğünde, Türkiye’nin bekasına yönelik bir numaralı tehdit Suriyelilerdir. Kim doldurdu bunları ülkemize? İktidar Suriye’deki vekâlet savaşının ateşine odun taşımasaydı, sınırlarımızı kevgir etmeseydi, Suriyelileri kucağımızda bulmayacaktık ki! Suriye’nin kuzeyinden PKK’nın uzantısı PYD tarafından kuşatılmamızın da nedeni; iktidarın “Siyasal İslamcı” ideolojisi ve “Yeni Osmanlıcı” hayalinden beslenen yanlış Suriye politikasıdır. Suriye’nin kuzeyinde, ABD ile birlikte güvenlikli bölge arayışları ve müzakereleri, iktidarın hala yanlış yolda olduğunun göstergesidir.
Hamas ve İhvan Aşkıyla Olmaz!
Ya Doğu Akdeniz! Özellikle zengin hidrokarbon kaynakları nedeniyle, bölgesel güçlerin yanında küresel güçler de bölgeye gelmiş durumda. Türkiye ise hem bölgesel güçlerle hem de küresel güçlerle çatışıyor. Bu yanlış rotada Türkiye, ne yazık ki haklı olduğu halde kaybeden ülke olur. Doğu Akdeniz çanağında bulunan tüm ülkelerle kavgalıyız. Hamas’a ve İhvan’a aşk duyarak, Mısır’a, İsrail’e düşmanlık yaparak, Suriye’nin kuzeyinde egemenlik alanı peşinde koşarak ve Suriye’yi bölmeye çalışarak Doğu Akdeniz’deki yaşamsal menfaatlerimizi elde edemeyiz.
Yoksa iktidar, Türkiye’nin çıkarları değil de çatışma çıksın peşinde mi? Çünkü iktidar, her geçen gün halkın desteğini kaybediyor. Durumu tersine çevirebilmek için dış tehdide ve itiş kakışa ihtiyacı var gibi gözüküyor ve bu yönde izlenim veriyor. İktidar madem Doğu Akdeniz’de çıkarlarımızın peşindeydi, geçmişte neredeydi?
Esas Sorumlu İktidar!
2002’den bu yana; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan, İsrail, Lübnan ve Mısır dersine çalışırken, Doğu Akdeniz’i paylaşırken, tüm uyarılara rağmen iktidar hiçbir şey yapmadı. O yıllarda Genelkurmay Başkanlığı; “Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarımızda yoğun faaliyet gösterelim, petrol ve doğal gaz arama faaliyetleri icra edelim” tekliflerini Avrupa Birliği (AB) ile aramızı bozar diye hep geri çevirmişti. Hatta, 2009 AB raporunda Avrupalılar şikâyet ettiği için Cemaat (FETÖ) ile birlikte, ağırlıklı olarak Türk Deniz Kuvvetleri’ne Balyoz kumpası yapılmıştı.
Demem o ki; bugün ülkemizde ekonomik iflastan Suriyeli sığınmacılara, işsizlikten Doğu Akdeniz’e, Ege’deki adalardan Suriye’nin kuzeyindeki kuşatılmışlığımıza ve dinamitlenen iç barışımıza kadar esas sorumlu, 17 yıldır ülkemizi yöneten iktidardır.
II. Abdülhamit de Aynısını Yapmıştı!
Bu felâket tablosunda, dış güçlerin etkisi ikincildir. “Amerikalılar kötü, Ruslar iyi”, “Almanlar kötü, Çinliler iyi” diye kategorize edilebilecek bir dünya yok! İyilik, kötülük, dostluk ve düşmanlık; şarta, zamana, mekâna, çıkarlarınızın çatışmasına veya örtüşmesine göre değişir. Asıl olan; ülkemizin çıkarları ve güvenliğidir. Din kardeşliği diyorsanız, İhvan aşkı nedeniyle Sisi’ye ve Beşar’a düşmanlık ediyorsanız; siz ülkemizin çıkarları ve güvenliğinin peşinde değil, iktidarınızın ikbali peşindesinizdir. II. Abdülhamit de kurduğu otoriter yönetimle, dışarıdan aldığı borçlarla ve dış güçlere verdiği ödünlerle sadece iktidarının ömrünü uzattı ama Osmanlı Devleti’nin çöküşünü ve parçalanmasını hızlandırdı. Aynı şeyleri yapıp, farklı netice beklemek; sanırım biraz saflık olur!
Amerika, AB ile de çatışıyor. Amerika, stratejik müttefiki olan Kanada’ya da yaptırım uyguladı ve 2003’e kadar, yıllarca stratejik müttefiki olan İngiltere’de, ülkesindeki İrlanda kökenliler vasıtası ile terör örgütü IRA’yı destekledi. Yine Amerika, NATO müttefiki Almanya’nın Başbakanı Merkel’in telefon konuşmalarını dinletti. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Artık İki Cepheli Dünya Yok
Artık Soğuk Savaş (1947-1990) döneminin iki cepheli dünyası yok. Şimdi, çok cepheli ve çevresel tehdit dünyasındayız. Artık tehdit çok cepheli, çok katmanlı ve 360 dereceden çevresel! Soğuk Savaş döneminin iki cepheli paradigması ile günümüzün tehditlerini algılayabilmek, önlem alabilmek ve bertaraf edebilmek mümkün değil. İktidarı ve muhalefeti ile, değişen bu dünyaya uyum sağlamak ve paradigma değişikliği yapmak zorundayız.
Daha açık anlatmak gerekirse; A ülkesi X probleminde B ülkesi ile çatışırken, Y probleminde B ülkesi ile işbirliği yapabilir. Problemde bilinmeyen sayıları ve veriler arttıkça, problemin çözümü zorlaşır. Soğuk Savaş döneminin iki cepheli dünyasındaki bilinmeyen sayısı az olan kolay problemleri yok artık.
Ruslar Bile Arkamızda Durmadı!
Tabii ki ABD ile Türkiye’nin çıkarları çatışıyor. Ama bunun çözümü; karşı tarafa savrularak, bir tarafa olan bağımlılığın seçeneği olarak öbür tarafa bağlanmak değil! Batı ile bağları koparıp, Doğu’ya bağlandığınızda aynı muameleyi oradan görmeyeceğinizin garantisi var mı?
Rusya bile, Doğu Akdeniz konusunda arkamızda durmadı! Çünkü onun da bölgede, Türkiye’ninkinden farklı çıkarları var. Ayrıca GKRY ve Yunanistan ile ortak menfaatleri ve dayanışması da var. Diğer taraftan, PKK’nın uzantısı olan PYD’nin Moskova’daki ofisi hala açık! Çin, Uygur Türklerine karşı ağır insan hakları ihlali yapıyor.
İktidarın Görevi
Sonuç olarak; Türkiye’nin kendine göre güvenlik endişeleri ve farklı farklı çıkarları var. İktidarın görevi ise; ulusal güç unsurlarını dengeli kullanarak, Türkiye’nin güvenliğini ve bekasını sağlamak ve her alanda çıkarlarını maksimize etmektir. Türkiye’nin sonsuza dek sürecek dostu, kardeşi ve düşmanı yoktur, olamaz da!
Gazeteci Mert İnan’ın kaleme aldığı, Hayykitap’tan çıkan, psikiyatrinin yaşayan bilgesi kabul edilen Prof. Dr. Özcan Köknel’in 90 yıllık kişisel yolculuğunun ve toplumsal ruh sağlığımıza ilişkin tespitlerinin anlatıldığı “Bilgenin Aynası” isimli kitabı okumanızı tavsiye ederim.
FACEBOOK YORUMLAR