Türker ERTÜRK

Türker ERTÜRK

[email protected]

NÜKLEER KÜRESEL SAVAŞA ARTIK DAHA YAKINIZ

14 Temmuz 2024 - 12:31

10 Temmuz 2024'te, Washington DC'de düzenlenen Kuzey Atlantik Konseyi Toplantısına katılan devlet ve hükümet başkanları tarafından Washington Zirvesi Sonuç Bildirgesi yayınlandı. Bildirinin 38 maddesi ve ek 6 maddelik Ukrayna'ya Uzun Vadeli Güvenlik Yardımı Taahhüdü okununca; üzerinde uzlaşılan bu bildirgede savaşı küresel ölçekte daha da yayarak, şiddetlendirerek ve hatta nükleer eşiği de geçmeye hazır olarak devam kararının verilmiş olduğu görülüyor.

NATO, 1949’da savunma ittifakı olarak kuruldu. Tehdit; Sovyetler Birliği ve onun rejim değişikliği de dahil Avrupa’ya yönelik yayılmacı emelleriydi. Türkiye de savunma endişeleri nedeni ile 1952’de NATO’ya girdi. Ama Soğuk Savaşın (1949-1990) bitimi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bu tehdit ortadan kalkmıştı. NATO epeyce bir süre kendine tehdit bulmakta zorlandı. Zaman içinde farklı farklı tehdit tanımları geliştirdi. ABD’nin niyeti açıktı; tek kutuplu dünya düzenini devam ettirebilmek için NATO’yu bu stratejik hedefinin aygıtı haline getirmek istiyordu ama bazı zorluklar yaşıyor ve Avrupa’dan da “stratejik özerklik” gibi itirazlar geliyordu. Hatta; Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO) “beyin ölümünün gerçekleştiğini” bile söyledi. Ama imdada Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi yetişti. Adeta bu savaş elektro şok oldu ve NATO’yu yaşama döndürdü.

Kışkırtma, Tahrik Etme, Köşeye Sıkıştırma

Dünyanın en önemli stratejistleri arasında sayılan, 1977-1981 yılları arasında Başkan Jimmy Carter’ın Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’nı da yapan Zbigniew Brzezinski, ABD’nin küresel üstünlüğünü ve dünyanın tek süper gücü olarak devamının jeostratejik gerekliliklerini anlattığı “Büyük Satranç Tahtası” kitabında; “Rusya bölünmeli ve parçalanmalı” diyor ve bunun için Ukrayna hamlesine olan ihtiyacı işaret ediyordu. Yoksa Ukrayna’nın ve Ukraynalıların güvenliği ABD’nin umurunda bile değildi.
Rusya-Ukrayna Savaşı; Rusya’nın uzun dönemde kışkırtılarak, tahrik edilerek ve köşeye sıkıştırılarak mecbur bırakılması sonucu başlamıştı. Engellenebilirdi, şimdi de durdurulabilir ama istenmiyor. ABD bu savaş ile Rusya ve Ukrayna üzerinden uzun soluklu vekalet savaşı yapmak, Avrupa için Rus tehdidini somutlaştırmak, Avrupa’yı kendi arkasında dizayn etmek, NATO’yu büyütmek, NATO ülkeleri için savunma harcamalarını arttırmak, dünyayı soğuk savaş mantığı ile ikiye bölmek, Almanya başta olmak üzere, Avrupa’nın Rusya ile olan enerji ilişkisini sonlandırmak, kendi silah ve kaya gazı sektörünü canlandırmak hedeflerine ulaştı.
ABD NATO’yu Daha da Büyütmek İstiyor

Washington Zirvesi Bildirgesi’nde Rusya tehdit olarak gösteriliyor, Rusya ve Çin’in Balkanlar, Ortadoğu ve Afrika’yı karıştırdığı ifade ediliyor. Halbuki bu bölgeleri, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi, Arap Baharı ve bu kapsamda vekalet savaşları ve müdahalelerle karıştıran ABD idi; Çin ve Rusya değildi. Hatta ABD’nin bu bölgeleri karıştırmasıyla oluşan savaşlardan, istikrarsızlıklardan ve kitlesel göçlerden etkilenen ülkelerin başında geliyor 32 NATO ülkesi içinde yer alan Türkiye.

ABD, NATO’yu daha da büyütmek istiyor. Washington Zirvesi katılımcılarına, gelişmelere ve sonuç bildirgesine batığınızda bu büyüme içinde Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda, Güney Kore, Ukrayna, Gürcistan hatta Ürdün, İsrail ve başkaları da olabilir. Alan Dışılık” (Out of Area) kavramı; NATO terminolojisinde ittifakın görev alanı dışında kalan bölgeleri ifade etmek için kullanılır. NATO’nun büyümeye çalıştığı coğrafi alanlar, özellikle Asya-Pasifik Bölgesi, NATO için “alan dışı” bir bölge. Ama ABD, küresel stratejik çıkarlarının bir aygıtı haline getirdiği NATO’yu bu bölgelere genişleterek “alan içi” haline getirmek istiyor.

ABD Ne Yapmaya Çalışıyor?

Bu büyüme yer küremiz için güvenlik ve istikrar sağlamaz; savaşı küresel ölçekte büyütür ve halen içinde bulunduğumuz kutuplaşmayı yani II. Soğuk Savaşı daha da sertleştirir. Bu hali ile NATO; savunma ittifakı olmaktan çok, ABD’nin stratejik çıkarlarının ve hedeflerinin peşinde koşan bir “saldırı ittifakı” haline gelmiş durumda. Aynı zamanda NATO, ittifakta bulunan ülkelerin de kontrolünü sağlıyor. Bu tespit; Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle'e ait. NATO’nun ilk Genel Sekreteri Lord Ismay de NATO’yu “Rusları dışarıda, Amerikalıları içeride, Almanları aşağıda tutmak için kurulmuştur” demişti. Dün Almanya için geçerli olan, bugün tüm Avrupa ve tüm üyeler için -kontrol altında tutmak anlamında- yine geçerli.

ABD; aynen Sovyetler Birliği’ne yaptığı gibi Rusya’yı çevreliyor, ötekileştiriyor, silahlanma yarışına sokarak (bildirgede bu husus ağırlıklı olarak var), kaynaklarını halkının refahını olumsuz etkileyecek alanlarda kullanmasını sağlayarak ve uzun soluklu vekalet savaşları ile yıpratıyor. Bu nedenle 1999’dan itibaren NATO doğuya doğru genişletildi. Son olarak Finlandiya ve İsveç’in de katılması ile Rusya, kuzeyde Baltık Denizi’nde tamamen kuşatıldı. Aynı şeyi Ukrayna ve Gürcistan’ı da NATO’ya alarak ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni Türkiye’yi ürkütmeden delerek ve/veya değişmeye zorlayarak Karadeniz’de de yapmak istemektedir.

ABD Montrö Hedefinden Vazgeçmiş Değil!

Bildirgenin 31. Maddesinde Montrö Sözleşmesi’nden bahsedilerek Türkiye tatmin edilmeye çalışılmış ama arkasından “Karadeniz’de seyrüsefer özgürlüğünü desteklemeyi amaçlayan çabalara sürekli desteğimizi yeniden teyit ediyoruz” denilerek diplomatik bir dille ABD’nin Karadeniz’e yönelik uzun soluklu niyeti ortaya konmuş. Sözleşme gereğince; Karadeniz’de harp gemileri için seyrüsefer özgürlüğü sınırlıdır. Bu sınırlama; tüm dünya denizleri içinde Karadeniz’i 1936’dan bu yana, II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş (1949-1990) da dahil olmak üzere günümüze kadar Dünya’nın en güvenli ve emniyetli deniz alanı yapmıştır.

Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları, Rusya ve Ukrayna’nın bir an önce savaşı bitirmesini ve barış yapmasını gerektirmektedir. Türkiye’nin ve bölgenin güvenliği, Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO üyesi olmamasını ve tarafsız kalmasını dikte etmektedir. Bildirgede; Rusya’dan sonra en büyük tehdit olarak terörizm gösterilmiş ama içi boş bırakılmış ve Türkiye’nin endişeleri giderilmemiştir. 1952’den bu yana müttefik olan, her konuda taşın altına elini sokarak bedel ödemiş bulunan Türkiye, terörizmle mücadelesine NATO’dan bırakın yeterince destek almayı bu mücadelesinde ABD başta olmak üzere bazı üyelerinin kösteği ile karşı karşıya kalmıştır.

Allah Aşkına Washington’da Ne Yaptınız?

Hem bildirgede her ulusun kendi güvenlik düzenlemelerini seçme hakkı var diyeceksin hem de Türkiye’nin kendi güvenlik düzenlemesi kapsamında terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı durumunda bulunan yapıya karşı operasyon geliştirmesinin karşısında bulunacaksın, hatta bu kapsamda düşmanca faaliyetlerin içinde bulunacaksın! Bu da yetmezmiş gibi bildiride NATO haricindeki herkesi kurallara dayalı dünya düzenine ve hukuka uymamakla suçlayacaksın ama Birleşmiş Milletler tarafından tanınan bağımsız ve egemen bir ülke olan Suriye topraklarında hangi kurallara dayalı dünya düzeni içinde bulunduğunun ve kimden meşruiyet aldığının hesabını vermeyeceksin.

Tepeden aşağıya kadar zirveye katılan heyetimize soruyorum; yedikleriniz içtikleriniz, hangi lüks içinde gidip geldiğiniz, nerede nasıl eğlendiğiniz size kalsın da Allah aşkına zirvede ne yaptınız, neler konuştunuz, neye itiraz ettiniz, bir anlatın da dinleyelim. Çünkü bildirgeyi incelediğimizde; Türkiye’nin çıkarlarını ve güvenliği savunamadığınız, Türkiye’nin endişelerini bildirgeye sokamadığınız, ABD tarafından Dünya’nın nereye doğru götürüldüğünü anlayamadığınız ve edilgen bir biçimde film izler gibi zirveyi izleyip fotoğraf çektirip dönmüş olduğunuz izlenimi uyanıyor. Gazze’de İsrail soykırım yapıyorken bu hususun bildirgeye girmesini istediniz mi, yoksa istediniz de yapmadılar mı, niçin çekincenizi belirtmediniz?

ABD İstedi Diye Niçin Düşman Olalım?

Rusya ve İran, Türkiye’nin iyi ilişkiler içinde bulunmak zorunda olduğu ülkeler. ABD istedi diye veya artık ABD’nin stratejik hedeflerine ulaşmak için enstrümanı haline getirdiği NATO istedi diye bu ülkelerle niçin düşman olalım? Suriye de iyi ilişkiler içinde bulunmamız gereken ülkelerdendi. ABD istedi diye aramızı bozduk ve düşman olduk; başımıza gelenleri görüyorsunuz. Aynı şeyi Rusya ve İran’a karşı da yaparsak bu yaşadıklarımız yaşayacaklarımızın yanında devede kulak kalır.

Brzezinski, yine Büyük Satranç Tahtası kitabında; “ABD için potansiyel olarak en tehlikeli senaryo, ideolojiyle değil, anti hegemonik refleksle bir araya gelecek Çin, Rusya ve belki de İran'dan oluşan büyük bir koalisyon olacaktır” demişti. Bugün Brzezinski’nin korktuğu şey meydana geldi. Hatta Şangay İşbirliği Örgütü, BRICS ve hatta Küresel Güney’in oluşması; ABD’nin sürdürdüğü küresel hegemonik, buyurgan, hukuk, kural ve düzen tanımaz politikaların sonucudur ve Brzezinski’nin öngörüsünden de daha tehlikeli bir senaryo ve kutuplaşma oluşmaktadır. Bu gidiş, küresel büyük savaşa gidiştir. Bu savaş; ister istemez nükleer silahların kullanımını gerektirecektir ve tetikleyecektir. ABD bunun farkında olduğu için “Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer savunma kabiliyetlerimize yatırım yapıyoruz” maddesini bildirgeye koymuş ve mesajını vermiştir.

ABD Ne İstiyor?

Küresel bir savaşa Avrupa’nın ve Türkiye’nin ihtiyacı olmayabilir ama ABD’nin böyle bir savaşa ihtiyaç duyduğu anlaşılıyor. Çünkü ABD; Dünya’nın ekonomik ve siyasi ağırlık merkezinin Atlantik üzerinden Asya-Pasifik Bölgesi’ne doğru kaydığını görüyor ve aynı zamanda küresel düzenin tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru evirildiğini de anlıyor. Bu gelişmeleri durdurabilmek için de hala üstün olduğu askeri gücünü kullanarak ve NATO’yu bu işe alet ederek durdurmak istiyor. Eğer ABD bu rotada giderse; önümüzdeki beş yıl içinde nükleer silah kullanma eşiğinin geçildiği bir küresel savaşı yaşamamız kesin gibidir.
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum