Tekerlek kırıldıktan sonra yol gösteren, niçin kırıldığının analizini yapan çok olur. Bu nedenle, ısrarla, 28 Mayıs’tan bu yana böyle bir değerlendirme yapmaktan kaçındım. İş; tekerlek kırılmadan yazmak, konuşmak ve önerilerde bulunmaktadır. Bu yazımda; seçim öncesinde, yani tekerlek kırılmadan önce köşemde, ekranlarda ve CHP’nin önde gelen ilgililerine yaptığım değerlendirmeleri ve önerileri tekrar görüşlerinize sunacağım. Yoksa, sonucu görmüş olmanın bilmişliği içinde “niçin kaybedildiği” konusunun analizini yapmak ve “ben söylemiştim” demek çok kolay olur.
Erdoğan’ın seçim stratejisi çok basit, anlaşılır ve hedef odaklıydı. Kemal Kılıçdaroğlu kendisi için en tercih edilir rakipti, buna yönelik söylemler geliştirdi, hamleler yaptı ve emeline ulaştı. Devletin gücünü ve parasını kullanarak adil ve eşit olmayan bir seçim sürecini kotardı. Ayrıca ülkeye doluşturduğu sığınmacıların epeyce bir bölümüne vatandaşlık vererek kendi seçmeni yaptı.
CHP’nin Sonuç Odaklı Bir Stratejisi Yoktu
Erdoğan, ekonomi iflas etmiş olduğu için bu topa hiç girmedi. Güvenlik politikaları ve beka merkezli bir seçim kampanyası yürüttü. Bu kapsamda CHP başta, Millet İttifakını HDP-PKK ve FETÖ üzerinden ötekileştirdi, teröristlerle işbirliği yapıyor ve ABD başta Batı tarafından destekleniyors algısını yarattı. Başarı hikayesi ortaya koyabilmek için de Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) ve savunma sanayi projelerini çarpıtarak, kendine mal ederek, gerçekleri gizleyerek tepe tepe kullandı, hatta TCG Anadolu’yu bile seçim otobüsü gibi kullanarak istismar etti.
CHP liderliğinin ise seçim kazanmak için bir stratejisi değil, planı vardı. Çünkü strateji; sadece hedefe ulaşmak için uygulanan yol, yöntem ve usül demek değildir. Strateji; uygulayana kolay kolay ortadan kaldırılamayacak bir avantaj sağlayan, aynı hedefin peşinde koşan rakibin avantajlarını yok eden ve boşa çıkaran, yani açmazı kıran bir
hareket tarzıdır. Rakip, devletin namütenahi imkanlarını kullanıyordu ve bu eşit bir mücadele değildi. Örneğin; rakip sizi “FETÖ ile işbirliği yapıyorlar” diyerek ötekileştirmeye çalışıyorsa ve FETÖ’nün yurt dışındaki kaçakları “Düşmanımın düşmanı dostumdur” yaklaşımı içinde sizi savunuyorsa, bunu boşa çıkaracak hamleler yapmak zorundasınız. CHP ise gerekenin aksine, FETÖ kumpaslarının yargı bacağındaki bir numarasını Çankaya’da, medya bacağının amiral gemisi olan Taraf Gazetesi’nde yazan, “Kemalizm ırkçılıktır” diyen başka birisini hem de İzmir’de ilk sıraya koyuyor ve Erdoğan’ın seçim stratejisi gereği yaratmaya çalıştığı algıyı bırakın boşa çıkarmayı, doğruluyor ve güçlendiriyordu.
Tüm Canlılar İçin Güvenlik ve Beka Bir Numaradır!
Erdoğan beka ve güvenlik üzerinden stratejik bir hamle yaptı ama CHP’nin bu hamleyi boşa çıkaracak, güvenlik politikaları konusunda uzman ve önde tek bir kişisi bile yoktu. Doğal olarak bir karşı hamlesi de yoktu! Kılıçdaroğlu, sadece iflas etmiş bir ekonominin iktidara seçimi kaybettireceğini sandı. Demirel’in “Boş tencerenin yıkamayacağı
iktidar yoktur” sözüne güvendi, kendisine böyle tavsiye edildi. Bu söz doğruydu ama o gün Türkiye’de bambaşka şartlar vardı. O sözün söylendiği dönemde beka sorunu yoktu ya da siyasi rakip boş tencerenin karşısına bekayı koymamıştı. Bırakınız insanları, tüm canlılar için birinci öncelik yaşamda kalmak, beka ve güvenliktir. Erdoğan, halkın önüne
güvenliği koydu, elindeki tüm enstrümanlarla “Kılıçdaroğlu kazanırsa Türkiye’nin bekası zarar görecek” algısını yarattı, muhalefet karşı hamle yapamadı ve halk ekonomik başarısızlığı bile yok saydı. CHP aslında 7 Haziran - 1 Kasım 2015 arasında güvenlik ve beka sorunu yaşandığında ve/veya yaşatıldığında seçmen davranışlarının nasıl değiştiği tecrübesine sahipti ama aynı tuzağa yine düştü.
CHP’ye Hakaret Niteliğindeydi
Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı; kampanya boyunca demokrasi, güçlendirilmiş parlamenter sistem, hak, hukuk ve adalet kavramlarını işledi. Ama bu kavramların özellikle İç ve Doğu Anadolu ile Karadeniz’deki seçmen davranışları üzerinde belirleyici bir özelliği yoktu.
Bu bölgeler için ikna edici başka söylemlere ve girişimlere ihtiyaç vardı. İktidarın başarı hikayesi yaratmak için TSK’yı ve savunma sanayi projelerini kullanmasına karşı hiçbir hamle yapılmadı, iktidar meydanı boş buldu, kuru sıkı attı ve istediği gibi at oynattı. Bu köşenin yazarı bu konuda yazarak ve ekranlarda çok mücadele etti ama yalnız kaldı, en
ufağından bile bir destek alamadı.
Millet İttifakının küçük ve halkta karşılığı olduğu konusunda çok ciddi şüphe duyulan paydaşlarına CHP’nin Milletvekilliği Aday Listelerinde yer verilmesi yanlıştı ve bu adeta siyasi bir rüşvet olarak görüldü. İttifak nedeniyle baraja takılmıyorlardı. Kendi başlarına seçime girebilirlerdi. Ayrıca; Millet İttifakını büyütmek ve Demokrasi İttifakı haline getirmek gerekirdi. Ama ısrarla büyütülmedi ve büyütülmedikçe zaman içinde
küçük paydaşların esiri olundu. Birinci tur kaybedilince de şaşkınlık içinde büyüyebilme telaşıyla önce Sinan Oğan’a, daha sonra da onu aday gösteren Ümit Özdağ’a gidildi. Halbuki bu iş baştan da yapılabilirdi. Son dakikada yapılınca bu durum Kürt seçmenlerin oyları üzerinde de olumsuz bir tesir yarattı. Ayrıca Kılıçdaroğlu ve Özdağ arasında
imzalanan mutabakat metninde yer alan Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini koruma (Anayasa 1-4 Md. ve 66 Md.) ve terörle etkin mücadele için gerekenlerin yapılması konusu; Atatürk’ün Cumhuriyetin kurucu partisi olma görevi verdiği CHP’ye hakaret niteliğindeydi.
Suriye Hariç Tüm Dünya Erdoğan’ı Destekledi
Seçim sonucu üzerinde dış dinamikler de etkili oldu. Muhalefetin dış politika mesajları çok kötüydü. Sonunda ABD, AB, Rusya, Yunanistan, İsrail, İran, Azerbaycan, Türk Cumhuriyetleri, Arap Dünyası, Körfez Ülkeleri, Irak ve Kuzey Irak Yönetimi dahil herkes Erdoğan’ınkazanmasını istedi. Sadece Suriye lideri Beşar Esad Erdoğan’ın kazanmasını istemiyordu. ABD, AB ve İsrail’e selam çakan hamleler bile işe yaramadı. Rusya da Erdoğan’ı tüm gücüyle destekledi. Türkiye Ukrayna Savaşı açısından Rusya için nefes borusu niteliğindeydi ve kaybedemezdi. Muhalefetin yanlış mesajları, Putin’in Erdoğan’a daha çok sarılmasına neden oldu. Hem de geçen sene bu savaş başladığında bu fırsatı iktidarın kullanacağı ve CHP’nin yanlış mesajlarla Putin’i Erdoğan’a destek vermesi konusunda provoke etmemek gerektiği konusunda uyarmamıza rağmen!
Laiklik ve Atatürk Yoktu
CHP’nin Milletvekilliği Aday Listeleri toplum için tam bir hayal kırıklığı idi. Atatürkçüler, Aydınlanma Devrimlerinin ve Cumhuriyetin kurucu ideolojisinin yılmaz savunucuları, AKP iktidarına karşı istikrarlı olarak mücadele etmiş insanlar, sanki özellikle ayıklanmıştı. Listelerde FETÖ ve PKK’ya karşı mücadele etmiş ve bedel ödemiş insanlar da yoktu.
6’lı Masa Ortak Politikalar Uzlaşma Metninde demokrasinin olmazsa olmazı olan ve iktidar tarafından aşındırılarak neredeyse kağıt üzerinde bırakılan laiklik bir kere bile geçmiyordu. Atatürk’ün ismi ise bir kere geçiyor o da “Atatürk Havalimanı” olarak. Sanırım bunun bir anlamı var. Meral Akşener’in masayı dağıtması sonra dönmüş olsa bile daha da kaybettirdi. Ama o güne kadar Cumhurbaşkanı adayını konuşmamak, tüm uyarılara rağmen daha da büyük yanlıştı.
Makyaj Yaparak Yola Devam Edilemez
Sonuç olarak; CHP başta olmak üzere muhalefet, kazanılabilecek bir seçimi kaybetti. Bu kaybedişin hiçbir mazereti ve hafifletici nedeni olamaz. “Adil ve eşit değildi” diyebilmek için, seçim öncesinde adil ve eşit bir seçim talebi ve mücadelesi yapmış olmak lazım. “Biz, buna rağmen seçimi kazanırız” dediniz ama kazanamadınız. Daha da kötüsü; Erdoğan, Anayasamıza göre üçüncü defa aday olamazdı. Buna itiraz edilmedi, yapılması gerekenler yapılmadı. Kendinize güvenip, bu hukuksuzluğa rağmen “Biz bunları siyaseten yeneriz” dediniz ama yenemediniz. Bu ağır sorumluluğun gereğinin yapılması lazım. Hiçbir şey
olmamış gibi, makyaj yaparak yola devam edilemez. Bu sonuç, hesap vermeyi gerektirir. Hatırlarsınız; diğer bir fahiş hata, 2017’de de 2,5 milyon mühürsüz oy pusulası operasyonuna karşı sessiz kalınarak ve mücadele edilmemesiyle kendini göstermişti.
“İktidarın verdiğinden daha fazlasını vereceğim” mesajları da kar etmedi. Kurban Bayramı’nda Erdoğan’ın 2 bin lirasına karşılık 15 bin lira ve şifresiz maç vaadi bile seçmen davranışı üzerinde etkili olmadı ve güven vermedi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı yüzde 47,82 oyu CHP’nin şimdiye kadar aldığı en yüksek oy şeklinde takdim etmek de çok yanlış
olur. 2018’de Muharrem İnce’nin aldığı yüzde 36,64 oy oranına, Meral Akşener’in yüzde 7,29, Selahattin Demirtaş’ın yüzde 8.40, Temel Karamollaoğlu’nun yüzde 0.89 oyunu toplarsanız yüzde 47,41 olur. Bunun üzerine tam oranını bilmemekle beraber Deva, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti’nin toplam oyunu en az 0,50 kabul edersek, toplam
yüzde 47,91’lik bir orana ulaşırız. Sonuç olarak; 5 yıl içinde oylar artmamış, hatta düşmüştür bile denebilir.
Değişime İhtiyaç Var
Seçimler sonrasında, CHP seçmeni ve tabanı kendisini psikolojik olarak aldatılmış, yorgun, umutsuz ve sahipsiz olarak görmektedir. Ayrıcaz Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen Aydınlanma Devrimlerinin tehdit altında olduğu ve CHP’nin bu liderliği ve kadrosuyla bu tehdide karşı Cumhuriyeti koruyamayacağı ve mücadele edemeyeceği algısına inancına sahiptir. Bu durumun devamı, yerel seçimler açısından ağır bir başarısızlık demektir.
CHP'de bugün hiç olmadığı kadar değişime ihtiyaç var. Bu değişim; “Sen kalk o koltuktan, ben oturayım” anlamında bir değişim asla olmamalı. CHP'nin demokratikleşmeye, ideolojik olarak kafa karışıklığını gidermeye, direksiyonu her seferinde daha fazla sağa, hatta Siyasal İslam’a kırarak büyüyebileceğine dair yanlış hesabından vazgeçmeye,
Siyasal İslamcıları partiye monte eden ve asıl evlatları olan Atatürkçüleri ve Cumhuriyetin kurucu değerlerine yürekten bağlıç olanları kapı dışarı eden zihniyeti terk etmeye, kurucu değerlerini içselleştirmeye, ekonomide kamucu politikalara dönmeye, “Ben seni seçeyim, sen de beni seç” yaklaşımı içinde belirlenen delege yapısından kurtulmaya, ön seçim müessesesini çalıştırmaya, daha enerjik ve mücadeleci bir örgüt yapısına ulaşmaya ihtiyacı var. Bazı isimlerle yapılacak makyaj değişiklikleriyle bu değişimin önünde durulmamalıdır ve önü kesilmemelidir. Yurtseverliğin ve devrimciliğin
gereği budur.
Aksi halde yaklaşan yerel seçimlerde sonuç; hiç şüphesiz başarısızlık demektir. Yerel seçimlerde Millet İttifakı büyütülerek sürdürülmeli ve Demokrasi İttifakı haline getirilmelidir. Değişen, demokratikleşen ve fabrika ayarlarına gelen bir CHP, Demokrasi İttifakına daha iyi liderlik yapar, güç ve enerji katar ve umut yaratır.
FACEBOOK YORUMLAR