İktidarın Almanya’da referandum için miting yapma isteği nedeniyle, Almanya-Türkiye arasında gerginlik çıktı. Yine bizim taraftan seviyesiz, çapsız, nezaketi ve diplomatik kuralları yok sayan sözler ve davranışlar gördük! Gelişmeler üzerine Alman tarafının, “kurallara ve yasalara uyduktan sonra miting ve toplantı yapılabileceğini” açıklaması üzerine; ilişkiler yumuşadı ve bu sefer bizimkiler terbiye sınırlarını bir hayli zorlayan açıklamaları nedeniyle, her zaman yaptıkları gibi kıvırmak zorunda kaldılar.
Sevgili okurlar, böyle bir kepazelik ve rezalet olabilir mi? Siz devleti yönetenler ve en üst düzey sorumlular olarak; Anayasamıza ve yasalarımıza uymayacaksınız ama başkalarından ve halktan uymasını isteyeceksiniz.
Kabile Devleti
İktidar, Anayasamızı ihlal etmekte ve yasalarımıza uymamaktadır. Nasıl mı? Bugün ülkemiz fiili olarak, gayri anayasal ve gayri hukuki bir irade tarafından, adeta başkanlık sistemi ile yönetilmektedir. Bu, Anayasamızın bizzat iktidar tarafından açık ihlalidir.
Ya uymadığı, yok saydığı ve arkasından dolaştığı yasalar mı? Hangisini yazayım buraya! Mesela; Almanya’da seçim propagandası yapma işi? İktidar, 2008’de yasa çıkarmış. 5749 no’lu bu yasanın 94/A maddesine göre; “Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılması” suç kapsamına alınmış. Ama şimdi ve geçtiğimiz genel seçimlerde, bu yasayı kale bile almamışlar. Bu bir kabile devleti yaklaşımıdır!
Muz ve Hurma Cumhuriyeti
Bu durum ancak ve ancak; demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, hukukun üstünlüğü ve kanun devleti olma kriterlerinden çok çok uzak Muz veya Hurma Cumhuriyetleri liginde bulunan ülkelerde gerçekleşebilir. Evet, bu iktidarla geldiğimiz seviye budur! Katlandığımız müddetçe, daha beterlerini de göreceğiz.
Ayrıca, ülkemizi yöneten ya da yönettiğini zanneden iktidar ikiyüzlü! Türkiye’de, bizi felakete ve diktatörlük rejimine götüreceği konusunda en ufak şüphe bile olmayan referandum sürecinde, “Evet” için devletin her türlü imkanını kullan ama “Hayır”ı savunanlara saldır, karala, operasyon yap ve ifade özgürlüklerini engelle, kısıtla! Sonra, utanmadan Almanya’yı bu konuda eleştirmeye çalış!
Esad İsterse Ne Olacak?
Diyelim ki; Cenevre görüşmeleri başarı ile tamamlandı ve Suriye’de seçim yapılacak. Beşar Esad Türkiye’de çeşitli yerlerde konuşmak ve seçim propagandası yapmak isterse, ne diyeceksiniz? Örneğin; Bursa nüfusunun yüzde 10’u Suriyeli! Ayrıca bizim iktidarın yaptığı gibi; kumanyalı, ulaşımlı ve bazılarının cebine para koyarak gerçekleştirdiği bindirilmiş kıtalara da lüzum yok. Sadece Bursa’da yaşayanlar yeter. Ama bunlar arasında, Esad’dan nefret edenler de var! Ne diyorsunuz, bu tür mitingler ülkemizdeki kamu düzenini bozar mı? Tabii ki, evet. İşte bunun için Almanlar, bu tür mitinglere izin vermek istemediler.
Hollanda ve Avusturya da izin vermiyor! Hatta Avusturya; bu yasakların tüm AB ülkeleri için geçerli olması istiyor ve bu konuda girişim yaptı. Amaç kamu düzeni ve Türkiye’deki kavganın kendi ülkelerine taşınmaması.
Amaç Halkı Kandırmak!
Almanya’da Merkel Hükümeti, yasaklama kararından vazgeçti. En önemli nedeni, gerilimi düşürmek. Alman basınında yazılanlar; “Erdoğan’ın mağduriyet edebiyatı yaparak, gerilimi referanduma yönelik kazanç sağlamak için kasti olarak arttırdığı ve şantaj yaptığı” yolunda. Yasaklama kararını geri alarak, Erdoğan’ın elinden bu malzemeyi geri almış oldular.
Gerçekten Almanya’ya dayılanmak ve “Nazi ve Hitler” dönemi suçlamaları yapmak; iktidarın Halk Oylamasına yönelik operasyonu idi. Amaç, mağduriyet yaratarak ve “Bakın, biz nasıl büyük devletlere meydan okuyoruz” palavrası ile halkı kandırmaktı!
Gelişmeler Çok Benziyor!
Yasak kaldırıldı kaldırılmasına ama, arkasından mahkeme kararı geldi. Alman Anayasa Mahkemesi; “Herhangi bir ülkenin hükümet yetkilileri Almanya’ya geldikleri zaman, güvenliklerinin sağlanması gibi diplomatik haklara sahiptir. Seçim propagandası nedeniyle gelenler bu haklardan faydalanamazlar. Vizesi olan, sade vatandaş muamelesi görürler, güvence vermeyiz” diyor. Almanlar buna “Vogelfrei” diyor! Yani; “Kuş gibi ortalıkta uçar”, başına gelenlerden sorumludur, yasal güvencesi yoktur.
Almanlar; Türkiye’deki gidişin, 1930’lu yılların başlarındaki Almanya’nın “Nazi ve Hitler” otoriter yönetimine sürüklenişine çok benzetiyorlar. “Önceden haber alınan ve kontrollü hale getirilen 15 Temmuz Darbe Girişimi ve bu bahane edilerek sonrasında yapılanlar ile Naziler tarafından 27 Şubat 1933’de provokasyon amaçlı çıkarılan Reichstag (Alman Parlamentosu) yangını ve sonrasında bu bahane edilerek yapılanlar, birebir aynı” diyorlar.
Yarın Panelimize Bekleriz
Ayrıca; 16 Nisan’da yapılacak Halk Oylamasını da, 25 Mart 1933’de Alman Anayasası’na değişiklik getiren Almancası ile “Ermächtigungsgesetz”, İngilizcesi ile “Enabling Act” değişikliğine benzetiyorlar. Bu anayasa değişikliği ile Hitler ve Naziler; kuvvetler ayrılığına son vermiş, Alman Meclisi’ni pratikte işlevsizleştirerek, hiçbir denetimden geçmeyen, kararnameler yolu ile Almanya’yı yönetebilen yetkiye ulaşmışlardı. Bu şekilde, 12 yıl Almanya’yı yönettiler. Sonuç; kan, gözyaşı, yıkım, 50 milyonu aşkın insanın yaşamını kaybetmesi, “Yahudi Soykırımı”, sefalet ve felaket.
Yarın (12 Mart 2017), saat 15:00’de, Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde, Trabzon Fikir ve Spor Platformu’nun düzenlediği “Türkiye Nereye Gidiyor, Ülkemizi Bekleyen Tehlikeler” paneline konuşmacı olarak katılacağım. İstanbul Barosu eski Başkanı Muammer Aydın, E. Büyükelçi Onur Öymen, İ.Ü. eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu ve Gazeteci Arslan Bulut diğer panelistler.
FACEBOOK YORUMLAR