ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan’nın Hulusi Akar’a gönderdiği yenilir yutulur ve hazmedilir olmayan mektupla ilgili olarak, iktidar tarafında alçak perdeden “müttefiklik ruhuna uygun değil” gibi serzenişten ve yakınmadan öte bir reaksiyon göremedik. Halbuki, daha önce bu mektupla yaşadığımız aşağılanmanın yüzde biri bile olmayan durumlarda nasıl “Ey Amerika! Ey Avrupa! Ey Rusya! Ey Mısır!” dendiğini bildiğimizden, çok ciddi ve okkalı bir tepki beklerdik, hiç değilse halk beklerdi ama olmadı. Çünkü iktidar, çok ama çok zor durumda!
Mektup, basına ABD tarafından kasti olarak sızdırılmış. İktidarın elini kolunu bağlamak ve manevra alanını kısıtlayarak topu taca atmasını engellemek için. Ama aynı zamanda Başkan Trump, kendisi tarafından değil de Savunma Bakan Vekili Shanahan tarafından mektubu göndererek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a son bir şans vermeyi hedeflemiş.
Her Karar Ülkemizi Zarara Uğratacak
S-400 konusunun ne olup ne olmadığını geçmiş yazılarımızda ayrıntısı ile analiz etmiştik. Bugün bunları tekrar etmeyeceğiz. Ama şunun altını çizmek isterim; S-400 dahil, bugün ülkece yaşadığımız ağır sorunların, hemen hemen her konuda duvara çarpmamızın nedeni siyasi iktidarın devlet aklını küçümseyen, horlayan, hiçe sayan ve ulusal çıkarımızı değil, kendi gizli gündemini esas alan tasarruflarıdır.
Bugün yaşadığımız kötü tablo, bugünün işi değil. İktidarın geçmişte attığı yanlış adımlar ve yaptığı fahiş hatalı hamleler bugünün resmini yarattı. İktidar S-400 konusunda ne karar verirse versin, Türkiye büyük zarara uğrayacak.
Bugün Kendi Hava Savunma Füzemiz Olacaktı!
İktidar S-400’den vazgeçerse; aynen Çin Hava Savunma Silahı Projesi ve Rahip Brunson konularında olduğu gibi ABD baskısına boyun eğmiş olacağız, ulusal onurumuz çok ciddi bir biçimde zedelenecek ve müteakip başka baskıların önünü ardına kadar açacak. Vazgeçmez isek; projeye ortak olduğumuz ve şimdiye kadar bir milyar dolar harcadığımız halde F-35’leri alamayacağız ve ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (CAATSA) kapsamındaki yaptırımlarla karşı karşıya kalacağız.
Halbuki, balistik füzelere karşı hava savunma silahı ihtiyacımız belirlenirken orada devlet ve kurmay aklı olsaydı, bugün S-400 ve F-35 konusunda yaşadığımız sorunları yaşamayacaktık. Kurmay, yani eski dilde Erkân-ı Harp; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin barışta ve savaşta nasıl davranacağı ve nasıl karar vereceği konusunda teknik bilgileri, deneyimi, ulusal hassasiyetleri ve bilimsel bakış açısını içine alarak görev yapan subaylardır. Belli ki S-400 kararı verilirken bu kurmay aklı yoktu ve tek kişi ile karar verildi! Olsaydı; bugün yaşadığımız sorunu o gün mahzurlar olarak ortaya koyardı. Bir de buna devletin aklını hiçe sayan ve hatta monşer gören düşmanlığı da ilave edince, mevcut durum ortaya çıktı! Halbuki gerçekten kurmay ve devlet aklı olsaydı, 2012’de verdiğimiz karar; balistik füzelere karşı savunmamız için milli bir sistemin geliştirilmesi olurdu. Aradan geçen 7 yıl içinde de yani bugün silahımızı geliştirmiş, üretmiş, envanterimize almış olurduk ve bu sorunları yaşamazdık.
S-400 Stratejik Silah Değildir
S-400 konusunda uzman olsun, olmasın herkes bir şeyler yazıyor ve söylüyor. Hiç yakından hava savunma füzesi gördünüz mü? Atışına katıldınız mı? Hava arama radarı, atış kontrol radarı nedir, farkları nelerdir bilir misiniz? Güdüm sistemleri ve kısıtları hakkında bilginiz var mı? IFF nedir bilir misiniz? Hiç Taktik Hava Resmi (Tactical Air Picture) gördünüz mü, üzerinde çalıştınız mı? Örneğin; S-400 fırlatıcısından (launcher) bir füze attıktan sonra, ikincisini yüklemek için 1 saate ihtiyaç olduğunu biliyor musunuz? Bu soruları daha da arttırmak mümkün! Tüm görüşlere ve değerlendirmelere saygı duyuyorum. Ama bir tanesi dikkatimi çekti; “S-400 stratejik caydırıcılık sağlar”mış!
Hava savunma füzesi taktik ve operatif bir silahtır, stratejik bir silah değildir. Ayrıca hangi tehdide karşı caydırıcı olacaktır? Bu, Yunanistan veya başka bir komşumuz olamayacağına göre belli ki ABD kastediliyor! Düşünebiliyor musunuz; ABD Türkiye’ye saldırmaya karar veriyor ama Türkiye S-400 alınca cayıyor! Bu doğru ve akli bir değerlendirme değil. Sadece fazla iyi niyetli ve duygusal!
Kızıl Ordu Tek Kurşun Atmadan Teslim Oldu!
Türkiye, Rusya’dan iki adet S-400 sistemi alacak olup; her sistemde 72, 48 de yedek olmak üzere toplam 192 adet S-400 füzemiz olacak. ABD; Irak’a Birinci Körfez Savaşı’nda (1991) yaklaşık 300 adet, İkinci Körfez Savaşı’nda (2003) ise yaklaşık 900 adet Tomahawk füzesi attı. ABD, Nisan 2017’de Suriye’nin El Şayrat Hava Üssü’ne, denizden karaya atılan 59 adet Tomahawk füzesiyle saldırdı.
S-400’ler, aksine seçim yapılmaz ise her Tomahawk’a iki füzeyle angaje oluyor. Demem o ki; 100 adetlik Tomahawk saldırısına 192 S-400 füzesi ile ancak 1 saat dayanabilirsiniz. Gerisi yok! Kendiniz üretmezseniz, karşılaşacağınız durum budur!
Yine demem o ki; Türkiye’nin ABD’ye karşı caydırıcılık alanları çoktur ama bu S-400’ler ile olmaz. S-400 taktik bir silahtır, stratejik caydırıcılık sağlamaz. Stratejik caydırıcılık; nükleer silahlarla, kitle imha silahlarıyla sağlanır. O bile her hal ve şartta değil! Örneğin Kızıl Ordu, envanterindeki binlerce nükleer silaha rağmen, tek kurşun atmadan teslim oldu. Sovyetler Birliği, kendisine karşı yürütülen Dördüncü Nesil Savaşta (Fourth Generation Warfare) yenildi ve parçalandı.
En Önemli Güvenlik Cephesi Ekonomidir
Tabii ki ABD ile Türkiye’nin çıkarları çatışıyor ve ABD, Türkiye’ye karşı bir savaş yürütüyor. Ama bu savaş ağırlıkla ateşli silahlarla yapılmıyor ve yapılamayacak da. Bu; Beşinci Nesil Savaştır (Fifth Generation Warfare). Yüksek teknoloji, terörizm, vekâlet savaşçıları, binlerce kilometre uzaktan ve uzaydan sevk ve idare edilen insansız hava ve deniz araçları, psikolojik harekât, siber timler, ekonomik ve ticari manipülasyonlar ve daha niceleri bu savaşın silahlarıdır. Teknoloji ile birlikte savaşların karakteri ve silahları da değişiyor.
Örneğin; ekonomi bir ülke için artık en önemli güvenlik alanı veya cephesidir. Eğer siz ülkenizin ekonomisini tamamen bağımlı ve dışarıdan manipülasyona açık hale getirdiyseniz, özelleştirme adı altında Cumhuriyetin ekonomik değerlerini haraç mezat sattıysanız, hatta yabancılaştırdıysanız, sanayinizi, tarım ve hayvancılığınızı dış rekabete karşı korumadıysanız; ülkeniz güvenlik zafiyeti altındadır.
1974’den Daha İyi Durumda Değiliz
ABD mektupla tehdit ederken ve taviz isterken şunu biliyor; “Yaptırımlarla Türkiye’nin ekonomisini perişan ederim ve Türk Lirasının Dolar karşısındaki değerini feci şekilde düşürürüm”. Bunu daha önce de yaptı! Şimdi soruyorum; bu saldırıyı S-400 füzeleriyle karşılayabilir misiniz?
Sakın “Biz bu ambargoları ve yaptırımları 1974’te de yaşadık” demeyin. Belki Türk Silahlı Kuvvetleri 1974’e göre daha güçlü olabilir ama Türkiye olarak daha güçlü durumda değiliz ve her şeyden önemlisi; yanlış işlerle ve söylemlerle iç cephe de bölünmüş durumda.
23 Haziran, Sadece Belediye Başkanı Seçimi Değil!
Sonuç olarak söylemek gerekirse; iktidarla Türkiye’nin düzlüğe çıkabilmesine ve birikmiş sorunlarını çözebilmesine imkân yoktur. Yeni, milli, yaşadığımız toprakların ve toplumun sesi olan, ortak akla saygı duyan, Cumhuriyetimizin kurucu değerleri ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimleri ile sorunu ve gizli gündemi olmayan ve tüm toplum kesimlerini kucaklayan bir iktidara ivedi olarak ihtiyacımız var.
23 Haziran’da sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı seçmeyeceğiz. Milli irademizin katledilmesine boyun eğmediğimizi ve iktidara devam edip etmemesi için güven duyup duymadığımızı da göstereceğiz.
FACEBOOK YORUMLAR