Geçtiğimiz hafta 28 Ekim’de Londra’da İngiltere Türk Dernekleri
Federasyonu’nun, 29 Ekim’de Oslo’da ise Norveç Atatürkçü Düşünce
Derneği’nin düzenlediği Cumhuriyet Bayramı etkinliklerine katıldım ve
konuşmacı oldum. Her iki organizasyon da yüksek katılım ve heyecan
açısından çok başarılıydı. Hatta “muhteşemdi” dersek, abartmamış oluruz.
Her iki organizasyonun da arkasında bir kadın vardı. Başarıları nedeniyle İngiltere Türk Dernekleri Federasyonu Başkanı Jale Özer’i ve Norveç ADD Başkanı Pelin Balolu’yu kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum.
Cumhuriyetimizin 99. yılını idrak ederken ve bir asrı kutlamaya çok az bir
zaman kalmışken bugün Türkiye’nin en büyük sorunu; Türkiye’yi yönettiğini
sanan ve felakete doğru sürükleyen siyasi iktidardır. Çünkü iktidar; seçim sath-ı
mailine girdiğimiz bu dönemde takiye yapmaya çalışsa da Cumhuriyet’e,
Aydınlanma Devrimlerine, kazanımlarına, kurucumuz ve ebedi
başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e cepheden karşıdır. Bugün tüm
dünyada itibarsızlaşmışsak, yalnızlaşmışsak, ekonomik olarak iflas etmişsek, iç
barışımız hassas hale gelmişse, demokratik birikimimiz, insan hak ve
özgürlükleri ve hukuk yok edilmiş ve anayasamız en ağır şekilde ihlal ediliyorsa
sorumlusu siyasi iktidardır.
İktidar Muhafazakar Değil, Gerici!
Daha geçen gün TRT spikeri Deniz Demir’in ekranda okuduğu 29 Ekim
mesajında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ten “Bizi ümmet
olmaktan çıkarıp birey olma bilincini armağan eden…” diye bahsetmesi
üzerine nasıl hedef olduğunu ve işten el çektirildiğini hep beraber yaşayarak
gördük. Ümmet Kimliği; günümüz dünyasının kimliği değil, insan aklının
yaklaşık olarak 3 bin yıl önce ürettiği bir kimlik türüdür. Atatürk’ün yerine
koyduğu Ulus Kimliği ise bugün için insanlığın ulaştığı medeniyet seviyesinin
bir ürünüdür. Yarın insanlık daha evrensel bir kimliğe ulaşabilir ama bugün için
çağdaş olan kimlik; ulus kimliğidir. Ümmet kimliğinde ise kul, köle ve efendi
ilişkisi vardır, çağdışıdır, geçmişe aittir, kadını ikinci sınıf sayar, erkeği muhatap
alır, toplumu böler, parçalar ve mutsuz eder. İşte iktidarın savunduğu kimlik; bu
kimliktir.
AKP’li Mahir Ünal’ın Türkçe’ye ve Harf Devrimine karşı bilgi ve çağdaşlık
fukarası olan yaklaşımını gördünüz. Sonradan çevirmeye çalışsa da bilinç
altındaki fikirleri bu. İstifası da seçim odaklı. Sakın sanmayın ki tepkiler
nedeniyle istifa etti veya ettirildi. Sadece “sen şimdilik biraz gözlerden uzak
ol” emri verildi ama gönül ve fikirsel bağları asla kopmadı. İktidar, kendisini
tanımlamaya çalıştığı gibi muhafazakar da değil. Muhafazakar; sözlük, politik ve
felsefi anlamıyla, gelişmeye set çekmeyen ama mevcudu koruyan ve korumaya
çalışan demektir. İktidar ise kelimenin tam anlamıyla gerici! Çünkü mevcut olan
Cumhuriyeti, kazanımlarını, özgürlüklerimizi, demokrasimizi bırakın daha
ileriye götürmeyi, korumadığı gibi düşmanlık yaptı ve yok etmeye çalıştı. Yerine
koymaya çalıştıkları ise Ortaçağ kavramlarıydı! Dün, saltanatın kaldırılışının
100. yılını kutladık. Ama hala karanlıkta kalmaya devam eden, tam olarak neler
olduğunu bilmemizin istenmediği 15 Temmuz Darbe Girişimi ve sonrasındaki
16 Nisan 2017 Referandumu ile tekrar rejim değişikliği yapıldı. Monarşi, yani
tek adam yönetimi ve saltanat tekrar kuruldu.
Halkı Kandırmaya Yönelik
Ne yazık ki Türkiye; bugün akıldan bilimden ve liyakatten uzak kadrolar
tarafından yönetilmektedir. Geçen Cumartesi gecesi; Avrupa saatlerini bir saat
geri alarak kış saatine geçti ve Türkiye ile arasındaki saat farkı 2’ye, İngiltere ile
3’e çıktı. Türkiye ise dünyada kışın da yaz saati uygulamasına devam eden tek
ülke. Bu uygulama, damadın Enerji Bakanlığı döneminden kalan mirası.
Ekonomiyi de böyle yönetip iflas ettirmişti.
Şimdi de seçimler için Erdoğan, “Türkiye Yüzyılı” açılımı yaptı. Hiçbir karşılığı
ve arka planı yok. Sadece halkı kandırmaya yönelik, boş bir söylem.
Üretemeyen, karnını bile doyurmakta zorlanan, milli parasının değeri pul olan,
ekonomisi iflas eden, hazinesinde dövizi olmayan, hatta eksi durumda bulunan,
akıldan, bilimden ve liyakatten uzaklaşan ve üniversitelerinde bilimin değil
sadakatin belirleyici olduğu bir ülkenin geleceği olmaz, olamaz!
Yerli ve Milli Değil
TOGG da bu kapsamda, seçimler öncesinde halkı kandırmak için bir yem! Balık
yemi gibi! Tabii ki yerseniz! 20 yıldır iktidardasınız, millilik ve yerlilik adına hiçbir
şey yapmadınız, aksine Cumhuriyetin tüm ekonomik değerlerini haraç mezat
özelleştirme adına sattınız, yabancılaştırdınız, şimdi de “yerli otomobil
yapacağız” diyorsunuz! Şimdiye kadar böyle bir vizyonunuz vardı da
neredeydiniz?
1954’de kurulan, ilk önceleri montaj yapan, 1970’de yerli katkısı yüzde 60 olan,
1986’da Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) devredilen, 1988’de yüzde 100 yerli
hale gelen ve 1995’de bir Türk markası olarak üretime geçen Tuzla Jip
Fabrikasını tüm itirazlara rağmen “gerek yok” diyerek kapatacaksınız ve şimdi
hiç utanmadan, tasarımı da dahil hiçbir şeyini üretmediğiniz yabancı TOGG’a
“yerli” diyeceksiniz. Türkiye 1961’de Devrim Arabası ve 1966’da Anadol
markası ile bu eşikleri çok önceleri geçmiş olmasına rağmen.
Nitelikli İnsanlarımızı Kaybediyoruz
Hem Londra’da hem de Oslo’da araştırdım, esnafı, çarşıları, alıveriş
merkezlerini dolaştım ve insanlarla konuştum; iktidarın “Avrupa bizi
kıskanıyor”, “Avrupa bizden kötü”, “Avrupa’da raflar boş, yiyecek
bulamıyorlar” gibi sözlerinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığını yerinde gördüm.
Gerçekten sordum; “Türkiye’yi kıskanıyor musunuz?” diye. Aldığım yanıtlar
ise “Neyinizi kıskanalım? Aksine size üzülüyoruz ve acıyoruz” şeklinde
oldu. Türkiye’deki enflasyonun, ekonomik iflasın ve yoksulluğun herkes
farkında ve adımıza üzülüyorlar. Otoriter bir yönetim altında ezildiğimiz temel
hak ve özgürlüklerden mahrum edildiğimiz içinse halimize acıyorlar. Maliye
Bakanı Nureddin Nebati’nin “Türkiye’nin ekonomik modelini anlatıyoruz,
bizi dinliyorlar, merak ediyorlar, izliyorlar. Türkiye’nin ekonomik modeli
dünyanın gündeminde” sözlerine Norveç’te ve İngiltere’de gülüyorlar.
Nitelikli insanlarımız Türkiye’yi terk ediyor. Buralarda, bunu daha kolaylıkla
görüyorsunuz. Çünkü iktidar; nitelikli, sorgulayan ve biat etmeyen insanlarımızı
sevmiyor, hatta düşmanlık ediyor. Nitelikli insan göçünün nedeni ekonomik
olumsuzlukların yanında, umutsuzluk, geleceği görememek, baskı ve zulüm.
Tabii ki Avrupa’da güçlü bir Türk diasporasının olması bir avantaj ama
niteliklilerimizi kaybederek, çevre ülkelerden sığınmacıları Türkiye’ye
doluşturarak ülkemizi çağdaş ve müreffeh yapmamız mümkün değil.
Az Gelişmişliğin En Önemli Kriteri
Norveç; Avrupa’nın en kuzeyinde, 5,5 milyon nüfuslu küçük ama zengin ve
güçlü bir ülke. Kişi başına milli geliri yaklaşık 100 bin dolar. Türkiye’de ise 9 bin
dolar. 18 yaşındaki bir genç ailesinden hiç para almadan üniversite okuyabiliyor
ve ev tutabiliyor. Sağlık hizmetleri ve eğitim ücretsiz. Norveç’in zenginliğinin
arkasında; denizlerden elde ettiği petrol ve doğal gazın yanında, insana yaptığı
yatırım ve nitelikli insan gücü var. Norveç gibi zengin ülkeler, tüm yatırımlarını
nitelikli insan gücü yetiştirmek için yapıyor. Hatta, nitelikli insan gücü için
dışarıdan transfer de yapıyor.
Az gelişmiş veya gelişmesini tamamlayamayan ülkelerin en önemli özelliği;
kaynakların kıt olmasından ziyade, kıt kaynakların israf ediliyor olmasıdır.
Bugün Türkiye’deki iktidar da aynen bunu yapmaktadır. Sadece ekonomik
kaynaklarımızı değil, nitelikli insan gücümüzü de israf etmektedir. Sonuç olarak;
bu iktidarla Türkiye’nin bir geleceği yoktur.
FACEBOOK YORUMLAR