İktidarda Hitler’in bir azınlık hükümeti vardı ve yaklaşık olarak bir hafta sonra, yani 5 Mart 1933’de genel seçimler yapılacaktı. Ama Hitler’in adamları, Almanya Parlamentosu’nu (Reichstag) 27 Şubat 1933 gecesi kundaklayarak yaktılar. Aynı gece Adolf Hitler, Dr. Joseph Göbbels ve Herman Göring olay mahalline geldiler ve orayı adeta bir miting alanına çevirdiler.
Hitler, parti militanlarının ve taraftarlarının doldurduğu bu büyük miting alanında suçluyu ilan etti. “Uluslararası Komünizm”, Alman birliğine karşı örgütlü olarak saldırıya geçmişti ve Hitler konuşmasında; “Artık acıma yok! Kim yolumuza çıkarsa, kafasını keseceğiz! Alman halkı artık merhamet göstermeyecektir. Her komünist, nerede görülürse vurulacak! Komünist milletvekilleri bu gece asılmalı! Reichstag Yangınının içinde olan sosyal demokratlara da artık acıma yok!” dedi.
Kılıçdaroğlu, Başbuğ, Gül…
Hitler, bu yangını bahane ederek muhaliflere ve muhalif milletvekillerine karşı bir cadı avına girişti. Yangının ertesi günü, “Reichstag Yangını Kararnamesi” çıkarılarak Weimar Anayasası rafa kaldırıldı, demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri de askıya alındı. Kısa sürede 100 bin muhalif tutuklandı ve devamı da geldi! Özetle; “Reichstag Yangını” Almanya’da faşizme geçişin en önemli adımı oldu. Yangın, aynı zamanda Hitler’e tek başına ve sonsuza kadar devam ettirebileceği gücü verdi! Ama Hitler, 12 yıl içinde ülkesini felakete taşıdı, kendisi, arkadaşları ve yandaşları için ibret dolu bir sonu hazırladı. Almanya, bu geçmişi nedeniyle hala utanç içinde!
Son günlerde yandaş basında, yandaş ve militan kalemler tarafından darbe söylentileri ve yorumları yapılıyor. Bu iddialar, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “FETÖ’nün siyasi ayağı” çıkışları ile ilişkilendiriliyor. Hatta, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, darbe girişimi çabalarının odak ismi olduğunu iddia edenler de var.
Meşruiyet Minderini Terk Etmemeli!
Hiç şüphe yok ki, bu söylentilerin arkasında iktidar, önünde ise iktidarın tetikçileri bulunuyor. Amaç; darbe yapmak, anayasayı tamamen askıya almak, muhalefeti ve önde gelen muhalif isimleri Ergenekon ve Balyoz benzeri kumpas operasyonlarıyla içeri atarak susturmak ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Atatürkçü ve yurtsever komutan, subay ve astsubaylarını bu bahane ile tamamen tasfiye etmektir. Bugün için Türkiye’de, iktidardan başka kimsenin darbe yapma şansı ve imkânı yoktur. Muhalefet için tek yol; her şeye rağmen anayasal çizgidir, hukuktur ve demokratik seçeneklerdir. İktidar mücadeleyi ne kadar çok anayasal çizgi, hukuk ve demokrasi dışına çekmeye çalışırsa çalışsın; oyuna gelinmemeli ve meşruiyet minderi son ana kadar asla terk edilmemelidir. Tek istisna, seçimlerin meşruiyeti ve sonrasında vermek istememesi durumudur!
“Benzetmek gibi olmasın” diyeceğim ama “Teşbihte hata olmaz” özlü sözünden hareketle belirtmek isterim ki; iktidar bir anlamda “Reichstag Yangını” gibi bir bahanenin peşinde. Darbe söylentileri ve iddiaları ise; bu bahane ile iktidar ve/veya yakın çevresi tarafından yapılması akıllardan geçen bir darbenin hazırlık safhasını oluşturmaktadır.
Millet Artık Yemez, Bilesiniz!
Artık iktidarın seçim kazanmasına imkân ve ihtimal kalmamıştır. Ekonomi başta olmak üzere, her alanda tam iflas ve felaket durumu söz konusudur. Artık ağır sansür, gerçeklerin gizlenmesi, yalan ve rakamlar üzerinde yapılan oynamalar kifayet etmemektedir. Millet fakr-ü zaruret içine düşmüş, canından bezmiş, iktidardan bıkmış ve korku duvarlarını aşmaya başlamıştır. İktidar, her geçen gün bir önceki güne göre oy ve destek kaybetmekte ve hızla erimektedir. İşin kötüsü; bu durumu tersine çevirebilecek fırsatları da tüketmiştir.
Daha da önemlisi; iktidar bugüne kadar yaptıkları nedeniyle, hiçbir alanda hesap verebilir durumda değildir. İktidar ve yakın çevresi; beka açısından ülkenin yönetiminde sonsuza kadar kalmayı yaşamsal olarak elzem görmekte ve muhalefete düşmeyi aklına bile getirmek istememektedir. Tek şansı; savaş veya darbedir. Şimdi bu ikisi üzerinde çalışılmaktadır. Ama bizden söylemesi; ikisi de başarılı olmaz ve milletimiz de bunları yemez, bilesiniz! Geçmişten epeyce deneyimimiz var. Israr edilirse; sadece daha fazla acı çekeriz ve ülkemizin kaynaklarını boş yere tüketiriz, o kadar!
FETÖ’nün siyasi kanadını AKP’nin dışında aramanın, milletin aklıyla dalga geçmekten ve pişkinlikten öte hiçbir anlamı yok. Bu arayış, emin olun Hitler’in Propaganda Bakanı Dr. Göbbels’i gölgede bırakır ve ona bile rahmet okutur. Hele hele FETÖ’nün siyasi ayağı olarak CHP’yi ve onun genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçlamak; ancak psikolojideki yansıtma kavramı ile açıklanabilir. Bildiğiniz gibi; yansıtma kişinin kendisine söylemesi gerekenleri karşısındakine söylemesi, kendisine yakıştıramadıklarını başkalarına yakıştırması ve kendi utancı veya suçu üzerinden başkasını suçlaması ve karalamasıdır ki, iktidarın yaptığı da tam olarak budur! Şurası muhakkak ki; “FETÖ’nün Siyasi Ayağı” tartışması iktidara çok puan kaybettiriyor. Bu yüzden içinde bulundukları endişe ve saldırganlıkla başkalarını suçlayarak yaptıkları açıklamalar ise kayıplarının boyutunu daha da büyütmekten başka bir işe yaramıyor.
FACEBOOK YORUMLAR