Halen ülkemizi gayri anayasal ve gayri hukuki bir biçimde yöneten veya yönettiğini zanneden iktidar iradesinin; artık Milletimize barış, huzur, güvenlik, refah adına verebileceği hiçbir vaat kalmamıştır. Hep yalan söylüyorlar.
Evet propagandası için, haram paralarla yaptırdıkları afişlerle ve pankartlarla şehirlerimizi, hatta kırsallarımızı kirlettiler. İçerikleri ise, adeta bizi aptal yerine koyuyor. Bakın; 2010 referandumunun öncesinde “Tarafsız ve Bağımsız Yargı İçin Evet Diyorum” dediler, aradan 7 yıl geçti, şimdi size “Bağımsız ve Tarafsız Yargı İçin Tüm Kalbimle Evet” diyorlar. Yani; sizi salak yerine koyuyorlar.
15 Temmuz Darbe Girişimi Olmayacaktı!
Halbuki; bu geçen yedi yıl içinde, yargının ve adaletin içine ettiler. 2010’da yapılan referandumda verdiğiniz “Evet” ile yargıyı tamamen Cemaate teslim ettiler, bu sayede yapılan hukuk görünümlü operasyonlar ile ülkeyi darbeye de, teröre de yedirdiler.
Demem o ki, siz 2010’da “Evet” demeseydiniz; 4 milyon Suriyeli sığınmacı ülkemize doluşmayacak, terör azmayacak, şehirlere hendeklere kadar inmeyecek, çocuklarınız IŞİD tarafından yakılamayacak ve 15 Temmuz Darbe Girişimi olamayacaktı!
Siyasetçi Hesabı Nerede Verir?
Hadi diyelim 2010’da aldatıldınız ama yedi yıl sonra bir daha aldatılırsanız, size yazık. Eğer bu sefer de “Evet” derseniz; kaderimizin Saddam’ın Irak’ından farklı olmayacağını bilesiniz.
“Siyasetçiler millete hesabı sandıkta verir” çok doğru bir söz. Ama siyasetçiler eğer hırsızlık, yolsuzluk yapmışlarsa, anayasa ve yasaları ihlal etmişlerse, teröristlerle mücadele değil müzakere etmişlerse, komşu bir ülkedeki emperyalizmin vekalet savaşının radikal örgütlerine destek sağlamışlarsa, haklarında IŞİD’in petrolünün taşıdıklarına dair BM Güvenlik Konseyi’ne sunulmuş suç dosyaları varsa; hesap vermeleri gereken yer sandık değil, mahkemeler ve soruşturma komisyonlarıdır.
Vebali Büyük Olur!
Eğer siz yarın “Evet” derseniz; bu durumu kısmen meşrulaştırmış ve çağdaş dünya önünde suç ortaklığı yapmış durumuna düşecek, çocuklarınız ve torunlarınız için felakete doğru sürüklenen bir ülke bırakmaya karar vermiş olacaksınız. Bunun vebali çok büyük olur!
Dursun Temel’e sormuş; “Bak şuraya ne görüyorsun?” Temel yanıt vermiş: “Mezarlık”. Dursun yine sormuş; “Başka?” Temel, “Sığırlar” diye cevap vermiş. Dursun Temel’e; “Ha demiş bir gün öleceksin, şu mezarlığa gömüleceksin, üzerinde otlar bitecek, sığırlar otları yiyecek ve haburaya yapacaklar ben de boklarına bakıp, ey Temel neydin ne oldun diyeceğum!” demiş.
Hiç Değişmemişsin!
Temel Dursun’a dönmüş; “Ula sen bu dünyaya kazuk mu çakacaksın. Sen de öleceksin, seni şu mezara gömeceğiz, üzerinde otlar bitecek, sığırlar otlarını yiyecek, buraya yapacaklar ben de boklara bakarak ula Dursun hiç değişmemişsin diyeceğum” demiş.
Efendim neymiş? FETÖ’yü en iyi bunlar temizlermiş. Bu ifade problemi; hala anlamamışlığın ifadesidir. Sorun Gülen Cemaati sorunu değil! Sorun; cemaatçilik ve yönetimi ele geçirmek üzere devletin içine yapılan sızma sorunu! “Gülen Cemaati kötüdür, diğerleri iyidir” yaklaşımı ve davranışı içindeyseniz; siz zihniyet olarak hala FETÖ’cüsünüz demektir. Bugün; Gülen Cemaati yerine Menzilcileri ve Süleymancıları devlete sızdırıyorlar. Ne fark etti?
Kötü Niyetli Olduklarını Nereden Bilebilirdim!
Bakınız; sorunun kaynağı, çözümün belirleyicisi olamaz. İktidar; Gülen Cemaatini kollayarak, koruyarak, yardım ve yataklık yaparak ve devletin içinde yapılandırarak, ülkemizi 15 Temmuz Darbe Girişimine yedirtmiştir. “Aldatıldık ve kandırıldık” ise koca bir yalan. Bunu, devletin aklına ve ikazına rağmen yaptılar!
Fadime karakola gitmiş ve “cüzdanım çalındı” demiş. Komiser sormuş; “Nerede çalındı?” Fadime, “otobüste” diye yanıt vermiş. Komiser yine sormuş; “Cüzdanın neredeydi?” Fadime biraz da utanarak; “sutyenimin içindeydi” diye cevap vermiş.
Komiser sinirlenerek; “Elalem senin mahrem yerine kadar girmiş, hissetmedin mi?” diye sormuş. Fadime önüne bakarak mahcup bir ifade ile “hissettim hissetmesine ama, kötü niyetli olduğunu nereden bile
Türker Ertürk
FACEBOOK YORUMLAR