Esasında; bütün dünya geçtiğimiz hafta sonu ülkemizde yapılan seçimde ve öncesinde Türkiye’de neler olduğunu ve neler yapıldığını biliyor. İnanın, iktidarın şartları ve imkânları ile seçime ben girmiş olsaydım; alacağım oy yüzde 75’den aşağı olmazdı.
24 Haziran Seçimleri; adil ve dürüst değildi, ahlaki ve etik değerleri ise içinde hiç mi hiç barındırmıyordu! Seçime katılanlar arasında bırakınız silahların eşitliğini; operasyonlarla biri hariç diğerlerinin eli, kolu yeterli mücadeleyi veremesin, halka kendini yeterince gösteremesin ve anlatamasın diye bağlandı.
İktidara Karşı Korunan Sandıklar
Bu seçimde hile, korkutma, gözdağı, şaibe ve manipülasyon dahil, yok yoktu! Hangi demokratik ülkede OHAL şartları altında seçim yapılırdı ki! Sakın densizlik edip, Fransa demeyin! Bu kıyaslama; faşizmle demokrasiyi kıyaslamak gibi bir şey olur. OHAL; gerçekte parlamenter sistemden tek adam yönetimine geçebilmek için bir silahtı, muhaliflere karşı mıntıka temizliği için kullanıldı ve kullanılıyor. Sakın FETÖ de demeyin! Türkiye’nin 15 Temmuz Darbe Girişimine maruz kalmasının başat sorumluluğunun iktidara ait olduğunu tüm evren biliyor!
Düşünebiliyor musunuz; tüm muhalif partiler işi gücü bırakmış, seçim sandığını korumaya çalışıyorlardı! Kime karşı? Tabii ki iktidara ve iktidarın gayri yasal olarak seçimi kazanmak için kullandığı devletin bazı enstrumanlarına karşı! Dünyanın hangi çağdaş ve demokratik ülkesinde böyle bir kepazelik görülebilir?
Hilenin Azı Çoğu Olmaz
Bazıları diyor ki; “Evet hile yapılmış ve oylar çalınmıştır ama sonucu tersine çevirecek kadar değil”. Bu doğru değil! Seçimlerin ikinci tura kalmasını engellemek için 1 milyon 250 bin oyluk hile yapmak yeterli! Ayrıca; hilenin azı çoğu olmaz! Örneğin öğrenci kopya çekmişse; çekilen miktar yeterli not almasını sağlayacak miktarda olup olmamasına bakılmaksızın sıfır verilir ve sınavı geçersiz sayılır!
İlla ki kopya çekildiğini sınav esnasında tespit etmeniz de şart değildir. Şüpheli öğrencinin ve öğrencilerin sınav kâğıtları okunduktan sonra da kopya çekildiği kanaatine varılabilir ve akademik kurulda sınav geçersiz sayılabilir! Ya bizim ülkemizde durum nedir? Ülkenin yarısı, hatta yarısından da fazlasındaki algı ve kanaat; seçimlerde hile yapıldığıdır.
Kim Bu Çağdaş Dünya?
Seçimlerden sonra, ABD Kongresinin Demokrat Partili Kaliforniya Eyaleti temsilcisi Adam Schiff; “Erdoğan’ın bu hafta sonu Türkiye’de muhaliflere yönelik şiddet, tutuklama, baskı ve basın özgürlüğünün azaltılması suretiyle seçimi kazandığını, Türkiye’nin otokrasiye yönelmesinin, genel olarak demokrasinin tüm dünyada saldırıya maruz kaldığının başka bir göstergesi olduğunu” söylemiş. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İbrahim Kalın buna yanıt vermiş ama bilimsel ve kayda değer değil!
“Pis Amerikalının sözüne mi inanıyorsun! Bunlar emperyalist!” diyorsanız; üç aşağı beş yukarı tüm çağdaş dünya böyle düşünüyor ve değerlendiriyor. “Kim bu çağdaş dünya?” diyorsanız dincilerin dahi başı sıkıştığında kaçıp saklandığı ve sığındığı dünyayı kastediyorum!
Birinci Turda Kazanacak
24 Haziran seçiminden önce, Londra merkezli ve dünyanın en zengin ailesi olarak bilinen Rothschild’lerin sahibi olduğu dünyanın bir numaralı dergisi The Economist’in İstihbarat Direktörü Robin Bew şöyle diyor; “Ekibimiz Erdoğan’ın seçimi birinci turda kazanacağını düşünüyor”.
Kamuoyu yoklamaları bile seçimin bıçak sırtı olduğunu gösterirken, nasıl olurdu da dünyanın bir numaralı dergisi sonuçtan bu kadar emin olabilirdi? Bu durumu Singapur’da çalışan siyaset ve ekonomi stratejisi uzmanı bir dostuma sordum. “Tüm dünya Türkiye’de eşit olmayan şartlarda seçime gidildiğini biliyor. Seçimlerde iktidarın çok yaygın hile yaptığını da! Bu şartlar altında muhalefetin kazanamayacağını da biliyor! Ayrıca İsrail de iktidarın arkasında! Esas kabahat; bu şartları kabul ederek seçime girmekti! Şartların değiştirilmesi için mücadele etmeliydiniz. İktidarın seçimi kaybetmesi durumunda devir teslim töreni yaparak görevi devredeceğini düşündüysen, çok safsın” dedi bana.
Seçimin Tek Kaybedeni Halktır
Saf değildim ama sade bir Türk Vatandaşıydım. Yazmaktan ve çok çok kısıtlı olarak çıktığımız ekranlarda anlatmaktan başka elimizden bir şey gelmiyordu! Bu işi yapması gerekenler; siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve liderleriydi! Sonuç olarak demem o ki; 24 Haziran seçimlerini öncesi ile birlikte akli, vicdani ve ahlaki bakış değerlendirdiğimizde asla sınıfı geçemez! Halkın iradesi çalınmıştır. Ama seçimlerden sonra tüm siyasi partiler ve liderleri istisnasız olarak ne kadar başarılı olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Gerçekten haklılar! Çünkü bu seçimin tek kaybedeni var; o ise halk olarak biziz!
Kemal Anadol’un piyasaya yeni çıkan “Kulağım Karadeniz’de” adlı “Kuvayı Milliye Donanması’nın Romanını” okumanızı tavsiye ediyorum.
FACEBOOK YORUMLAR