ABD’nin Türkiye’nin de bulunduğu bölgede bugüne kadar yaptıkları ve halen yapmaya çalıştıkları; ülkemizin güvenliği, bekası ve çıkarları ile taban tabana zıttır. Diplomatik lafları, anlamak için uzmanlık isteyen teknik açıklamaları bir tarafa bırakıp, halkın anlayacağı bir biçimde kitabın tam ortasından halen ülkece içinde bulunduğumuz durumu şöyle anlatabiliriz; ABD, Türkiye’nin de dâhil olduğu bölgeye tecavüz etmeye ve bizim de dahil olduğumuz coğrafyanın haritasını yeniden çizmeye çalışmaktadır. Yapılması gereken; tecavüz tehdidi altında olanların, yani bölge ülkelerinin bir araya gelerek tecavüzü engellemesidir. Ama ne yazık ki biz, ülkece hala tecavüzcü ile işbirliği yapıyoruz.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), bölgemize bir takvim dâhilinde adım adım tecavüz edebilmenin planıdır! Birinci Körfez Savaşı (1990-1991), Irak’ta 36’ıncı paralelin kuzeyinde oluşturulan Uçuşa Yasak Bölge, Çekiç Güç (1991-1997), Kuzeyden Keşif Harekâtı (1997-2003), İkinci Körfez Savaşı (2003), Irak Anayasası (2005) ve 2011’de başlatılan ve günümüze kadar devam eden Suriye’deki vekâlet savaşı bölgeye tecavüzün belli başlı hamleleriydi. Tecavüz hamleleri sadece bu kadar da değil, fazlası var! İşin daha da ilginci; bu projede bir sonraki hamlede tecavüz edilecek olan, bir önceki hamlede tecavüzcüye yardım ediyor ama sıra ona gelince iş işten geçiyor! Desenize; tecavüzcünün ikna (havuç ve sopa) kabiliyeti çok yüksek!
Suriye Bölünürse, Türkiye de Bölünür!
Ne yazık ki ülkemiz, bugüne kadar tecavüzcüye çok yardım etti. İşin kötüsü; hala akıllanmışa benzemiyor! Suriye içinde Güvenlikli Bölge veya Tampon Bölge ülkemizin güvenliğine ve çıkarlarına hizmet etmez. Aynen Irak’ın kuzeyinde oluşturulan Uçuşa Yasak Bölge gibi! Bu yanlış hamle zaman içinde Suriye’yi böler ve dolayısı ile Türkiye’yi bölen gelişmelerin de önünü açar! Ayrıca; bu yanlış hamle bizi bölge ülkeleriyle ve özellikle İran’la karşı karşıya getirir. Zaten, istenen de budur!
ABD, Irak’tan sonra 2004’den beri İran’a müdahalenin peşinde koşuyor. Tabii ki arkada İsrail var! Gerek Pentagon’da gerekse savunma ve güvenlik alanında uzmanlığı olan bazı Amerikan üniversitelerinde alternatif askeri müdahale planları hazırlatılmış durumda. Ama iç ve dış koşulların uygun olmaması nedeniyle, ABD bugüne kadar İran’a müdahaleyi kuvveden (düşünceden) fiile (hayata) geçiremedi.
İran Müdahalesine Yönelik Emareler
Aşağıda özetlemeye çalıştığımız emareler göstermektedir ki ABD, İran’a müdahale yolunda ilerlemektedir.
Görevde ikinci yılını dolduran Başkan Trump’ın seçim kampanyası sırasındaki ve sonrasındaki kışkırtıcı ve tırmandırıcı üsluptaki istikrarlı İran karşıtı söylemleri,ABD’nin İran’la yapılan 2015 tarihli Nükleer Anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesi,İran’a karşı yaptırımların eskisine göre büyük oranda sıkılaştırılması ve ağırlaştırılması,Trump kabinesinde bulunan ve İran’a karşı askeri müdahaleye itidalli ve soğuk bakan yöneticilerin kovulması veya istifa ettirilmesi ve yerlerine İran’a önleyici saldırıyı savunan şahinlerin getirilmesi, Görevden alınma riski ve derin devletin kendisine yönelik düşmanlığının Trump’ı her geçen gün daha fazla olarak Yahudi lobisinin ve İsrail’in kucağına itmesi ve onların İran’a müdahale başta olmak üzere Ortadoğu bölgesine yönelik emellerinin esiri haline getirmesi,Suudi Arabistan’da yaptırılan saray darbesi ile fiili olarak iktidara getirilen ve İstanbul’da yaptığı katliama rağmen ABD yanlısı Muhammed bin Selman’ın korunması, Muhtemel bir İran müdahalesinde görev alacak ülkelerin başında gelen ve Sünni Arap koalisyonunun lider ülkesi olan Suudi Arabistan’ın savunma bütçesini geçen yıl itibarıyla yüzde 34 arttırması,ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun körfez ülkelerinde İran’a karşı koalisyonu inşa etmek için sürdürdüğü mekik diplomasisi,ABD Dışişleri Bakanlığı’nın gelecek ay (Şubat 2019) Polonya’nın başkenti Varşova’da “genel olarak Ortadoğu ama özellikle İran” konulu uluslararası bir konferansın toplanacağını açıklaması.Gönül Bağlarını ve İdeolojik Birlikteliklerini Kopardılar mı?
Geçen yazımızda bu köşede; “FETÖ’nün geçmişte devlet kademelerinde görev yapan ve yapacak şakirtlerine özel sohbetlerde yoğun bir İran karşıtı algı oluşturmaya çalıştığını ve Şiiliğin, İslam’ın önündeki en büyük engel ve en büyük düşman olduğunu” anlattığını yazmış ve “15 Temmuz Darbe Girişimi başarıya ulaşsaydı, Türkiye İran’a karşı savaştırılacaktı, aynen Irak’a yaptırdıkları gibi” demiştik.
Bugün FETÖ temizliği yapılıyor olması; Türkiye’nin İran’a karşı askeri müdahaleyi öngören ve bulunduğumuz bölgeyi hercümerç edecek bir emperyalist planın piyonu olmaktan kurtarması açısından hayırlıdır. Ama temizlik siyasi kanada hiç yapılmamıştır. Akla şu gelebilir; siyasi kanatta bulunanlar pişman olmuşlardır, hata yaptıklarını ve kandırıldıklarını anlamışlar, FETÖ ile olan gönül bağını ve ideolojik birlikteliklerini koparmışlardır.
Bir An Önce Tesirsiz Hale Getirilmeli!
Böyleyse, iyi diyebilirsiniz ama veriler böyle olmasının imkânsız olduğunu söylüyor. Bugün FETÖ’den hüküm giyip hapis yatanların yüzde 95’inin pişmanlık duymadıklarını, gece gündüz soluksuz olarak ibadet ettiklerini, birbirilerine gece gördükleri mucizevi rüyaları anlattıklarını, kurtulacaklarını, devleti tekrar ele geçireceklerini hayal ettiklerini ve fikirsel eğitim yaptıklarını itirafçılardan, ifadelerden ve belli süre aralarında hapis yatarak çıkanların anlatımlarından biliyoruz.
FETÖ’cü asker, diplomat, akademisyen, yargıç ve savcı böyleyse; siyasetçisi farklı olabilir mi? Demem o ki; FETÖ’cü siyasetçiler sadece “pişmanız sana bağlıyız dediler” ama gönül bağlarını ve ideolojik birlikteliklerini FETÖ’den koparmadılar, koparamazlar da! FETÖ’nün siyasi kanadına yargısal operasyon yapmamak, iktidar iradesinin elinde tuttuğu saatli bir bomba gibidir. Ne zaman patlatılacağına ise okyanus ötesinden karar verecekler. İktidara tavsiyem; bu bomba elde patlamadan bir an önce tesirsiz hale getirilmelidir. Bu bomba, aynı zamanda iktidarı her konuda yanlış rotada da seyrettirmektedir. Bu arada FETÖ’nün siyasi kanadının muhalif tarafta da var olduğu bilinmelidir!
FACEBOOK YORUMLAR