Yaklaşık olarak yedi yıl önce Tunus’ta bir gencin kendisini yakmasıyla başlayan, kısa bir süre sonra tüm Arap Dünyasını saran halk hareketleri; Arap Baharı olarak adlandırılmıştı. Arap Baharının halkların özgürlük, demokrasi ve insan hakları talepleri üzerinden geliştiği, diktatörleri bir bir yıktığı ve yıkacağı, demokratik rejimlerin kurulacağı dile getirilmişti.
Arap Baharının o hızlı günlerinde, hele hele 2010’da Tunus’ta, 2011’de Mısır ve Libya’da yaşananları değerlendirdikten sonra “Rüzgarlar yüksek basınç alanından alçak basınç alanına doğru eserler” bilimsel gerçekliğine referans ve benzetişim yaparak; bu baharın Atlantik üzerinde oluşturulan yüksek basınç alanından Ortadoğu’daki alçak basınç alanına doğru yapay olarak estirildiğini, amacın Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) realizasyonuna yönelik rejim değişiklikleri olduğunu, arkasında toplumsal mühendislik kurgusunun bulunduğunu, konunun halkın demokrasi talepleri ile uzaktan yakından ilgisi olmadığını ekranlarda anlattık ve köşemizde yazdık.
Arap Baharı
Arap Baharının vurduğu ülkelerden biri de Suriye idi! Mart 2011’de başlatılan Suriye’deki vekalet savaşının neredeyse yedinci yılını dolduracağız. Suriye’de henüz barış ve huzur yok! Suriye’yi Arap Baharı vurduğunda ise bu ülke, 22 Arap ülkesi içinde demokrasi, insan hakları ve özgürlükler açısından göreceli olarak en iyi durumda olanıydı.
Bu bahar böyle bir şeydi; demokrasi, insan hakları ve özgürlükler açısından en kötü sicili olan Arap ülkesi Suudi Arabistan’ı vurmuyor en iyi durumda olanı Suriye’yi vuruyordu veya vurması isteniyordu! Çünkü sorun yaratıyordu!
Renkli Devrimler
Arap Baharı; esasında 2000’li yılların başında, eski Sovyetler Birliği ülkelerinde ve Balkanlar’da gerçekleşen ya da daha doğru bir ifade ile gerçekleştirilen Renkli Devrimler’den pek farklı değildi. Her ikisi de “Yeni Dünya Düzenine” uyumlu, hegemonyaya direnmeyen ve işbirliği yapan iktidarlara yönelik rejim değişiklikleri operasyonlarıydı.
Türkiye ise çok kritik bir coğrafi konumda bulunuyordu. Kuzeyimizde Renkli Devrimler, güneyimizde ise Arap Baharı sahneye konurken; Türkiye kendi haline bırakılmış olabilir miydi? Tabii ki bırakmadılar ve rejim değişikliğinin yeni elbisesini giymek istemeyen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir bölümünü demir parmaklıkların arkasına attılar, geri kalanına da korku saldılar!
İran Sorun!
İran’da geçen Perşembe (28 Aralık 2017) başlayan eylemlerde, bugüne kadar yaşamını kaybeden insan sayısı 20’yi geçti. Dün itibarıyla ilk defa göstericilerden de ateş açıldı; 1 polis öldü, 3 polis ise yaralandı. İşsizlik, ekonomik bunalım, hayat pahalılığı gibi nedenlerle başlayan protestolar yaygınlaşma eğiliminde. Meşhed, Kum, Tahran, Şiraz, İsfahan ve Hamedan kentlerinde halk sokaklarda!
Uzun dönemdir yaptırımlar ve ambargolar altında yaşayan İran ekonomisinin iyi durumda olmadığını, halkın canından bezdiğini biliyoruz. Zaten yaptırımların ve ambargoların amacı bu! İran, doğalgaz ve petrol zenginliği olmasaydı çoktan pes ederdi! İran sorun! Çünkü İran; bulunduğu bölgede hegemonyaya direniyor, Suriye işinde olduğu gibi pişmiş aşa su katıyor ve emperyalist projelere taş koyuyor!
Bu Durum, ABD Açısından Kabul Edilemez
Irak’ta Saddam sonrası doğan durum ve Suriye’de Esad’a yönelik rejim değişikliğinin gerçekleşmemesi yüzünden; İran’ın bölgedeki etkinliği çok arttı. İran artık Basra Körfezi’nden Yemen’e, Irak merkezi yönetimi, Esad’lı Suriye üzerinden ve Tahran’dan Akdeniz kıyılarına kadar kesintisiz bir erişime ulaştı. Hatta İran’ın bu etkinliği; Hizbullah ile Lübnan’a ve Hamas ile İsrail’in dibine kadar girdi.
İran’ın Ortadoğu bölgesinde sağladığı bu durum üstünlüğü İsrail ve Suudi Arabistan için tehdit olarak değerlendirilmektedir. Bu iki ülkenin güvenliği ve tehdit algılamaları ABD’yi çok yakından ilgilendirdiğinden; bu durum ABD açısından da kabul edilemez!
Soros Tipi Rejim Değişikliği
Ayrıca İran, Şiiler için cazibe merkezi. Şiiler, dünya Müslümanlarının yaklaşık olarak yüzde 20’si. Sünniler, bir şekilde emperyalizmle uyumlu hale getirilmiş vaziyette. Eğer İran düşürülür veya rejim değişikliği yapılabilirse; Bahreyn’deki, Suudi Arabistan’daki ve Yemen’deki Şiilerin dayanma gücü kalmaz. Esad, Hizbullah ve Hamas biter.
İşte bu nedenle İran; haydut devlettir ve teröristtir. Bugün, İran’daki halk hareketleri ile aynen Renkli Devrimler ve Arap Baharında olduğu gibi; “Soros Tipi” rejim değişikliği peşindeler, hiç şüpheniz olmasın. İran’daki gelişmelere “Fars Baharı geliyor” şeklinde bir bakış, doğru bir değerlendirme değildir. Ne Renkli Devrimler ne de Arap Baharı geldiği ülkelere demokrasi, insan hakları ve özgürlükler getirmiştir. Getirdikleri; yıkım, kan, kin, gözyaşı, bölünme ve parçalanmadır.
FACEBOOK YORUMLAR