Geçtiğimiz hafta sonu (25-26 Şubat 2017), İnegöl’deydik. Bursa’ya 22 km uzaklıkta ve yaklaşık nüfusu 300 bin olan çok irice bir ilçemiz, adeta büyük bir şehir gibi. İnegöl, 5 bin yıllık eski bir yerleşim bölgesi. Kimler yaşamamış ki; Lidyalılar, Bitinyalılar, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti. Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan İnegöl’ün, Roma ve Bizans dönemindeki eski adı; “Angelacoma”.
İnegöl, çok verimli topraklar üzerinde yer alır. Öyle ki; yürürken yediğiniz herhangi bir meyvenin çekirdeğini düşürseniz, hemen yeşerir. Ama bu mümbit toprakların, her geçen gün, özellikle de son 15 yıldır üzeri taşla ve betonla kapatılıyor. Sanırım, rantı esas alan bu taş kafa zihniyeti ivedi olarak değiştirmemiz gerekli. Yoksa; Bursa’nın yeşili nasıl bitti ise, aynı akıbet İnegöl’ü de bekliyor.
Balkan Muhacirleri Getirdi
İnegöl’ün çok meşhur iki öğesi var; mobilyası ile köftesi. İkisini de Cumhuriyet döneminde bölgeye yerleştirilen Balkan muhacirleri getirmişler. İnegöl’de yan sanayi dahil, mobilya işinde çalışan irili ufaklı 3 bine yakın şirket var. Dünyanın en büyük (225 bin metrekare) kapalı alanına sahip mobilya AVM’si İnegöl’de. Ayrıca; İnegöl’de yılda iki kere mobilya fuarı organize ediyorlar. Bu arada yolunuz İnegöl’e düşerse, içinde Atatürk köşesinin ve dünyanın ilk mobilya müzesinin de bulunduğu Kent Müzesini mutlaka gezin. Emeği geçenleri kutluyorum.
İşte buraya İnegöl ADD tarafından davet edildik; 16 Nisan’da yapılacak halk oylamasında bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışması yapmamız için. İnegöl ADD Başkanı Birol Atay, davet için bizi aradığında İnegöl’ün zor bir bölge olduğunu da anımsatmıştı. Çünkü; buradan 2010 Halk Oylamasında yüzde 73,16 evet çıkmış ve en son yapılan 1 Kasım 2015 Genel Seçimlerinde AKP yüzde 70.4 oy almıştı. Zoru severiz dedik ve daveti kabul ettik!
Esnafı Dolaştık
İnegöl’de ilk günümüzde; çarşıda esnafı dolaştık, kahvelere girdik. Halk oylamasının ne anlama geldiğini dilimizin döndüğünce anlatmaya çalıştık, kimisini ikna ettik, kimisini her haliyle mütedeyyin olduğu halde “Hayır”a ikna olmuş gördük, kimisini kararsız, kimisinin de “Evet”in ne anlama geldiğini anlamadığı ve bilmediği halde, arkasında “Reis” var diye “Evet”çi olduklarını gözlemledik.
İlk günün akşamı ise; büyükşehir yasası ile İnegöl’ün mahallesi olan ama esasında köy olan Ortaköy’e gittik. Burası, nüfusu yaklaşık binin üzerinde olan bir Manav köyü. Köyün kuruluşu çok eskilere, hatta Selçuklu dönemine kadar gidiyor. Biliyorsunuz Manav; asırlar önce yerleşik yaşama geçmiş Türkmenlere verilen bir ad. Manavlar için; “Yürümeyen Yörük” de denir.
Bizi Sakıncalı Görmüş
Yatsı namazından sonra, köy meydanında bulunan büyük kahvede toplanıldı. Çocuklarını bile getirdiler. 18 maddelik Anayasa değişiklik teklifinin ne olup, ne olmadığını anlattık ve cevabını merak ettikleri tüm soruları yanıtlamaya çalıştık. Hatta konuşmamızın bir yerinde, aralarında oturan muhtarı da göstererek köy halkına sorduk; “Muhtar köy için daha iyi hizmet etmek istiyor, köyü uçuracağım, hepiniz kazanacaksınız” diyor. “Soruyorum evlerinizin ve tarlalarınızın tapusunu muhtarın üstüne yapar mısınız?” Tüm köylü hep bir ağızdan “Hayır!” diye bağırdı. “16 Nisan’da sizden ülkemizin tapusunu istiyorlar ne diyeceksiniz? diye sordum, tüm köylü sorumu yine “Hayır!” diyerek yanıtladı.
Ertesi gün, İnegöl merkezde konferansımız vardı, büyük bir düğün salonunda organize etmişler. Esasında; konferansı İnegöl Belediyesi’ne ait başka bir yerde planlamışlar ama Belediye bizi sakıncalı görmüş ve vermemiş. Ama bizden iki gün önce, aynı salonu Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı olan, kadını yok sayan, cinsel ve günah objesi olarak gören dünya görüşünün temsilcisi Şevki Yılmaz’a vermekte sakınca görmemiş. “16 Nisan’da ‘Evet’ çıkacak, bu konuda hadis var” diyen birisidir Şevki Yılmaz.
Meydan Okuduk!
Konuşma yapacağımız düğün salonu ağzına kadar doldu, konuşma kürsüsünün arkası ve yerler de dahil. Ayrıca; çok sayıda üniversiteli genç de vardı. Burada da gerçekleri anlattık ve merak edilenleri, soruları cevapladık. Hatta meydan okuduk; “Belediye Başkanı dahil, ‘Evet’in arkasında kim varsa buraya gelsin, önünüzde tartışalım, siz karar verin” dedik. Ama gelmemekte haksız da sayılmazlar. Haksız ve hukuksuz olan, çağdaş olmayan, tek adam rejimini, bir diktatörlüğü nasıl savunacaklar ki?
“İnegöl’de, yaklaşık 19 bin Suriyeli var! Bizim çocuklarımız Suriye’de bir hiç uğruna yaşamlarını yitirirken ve canlı canlı yakılırken, memleketlerini savunmayıp kaçan Suriyeliler burada! Vergi vermiyorlar ve sizin işsiz kalmanıza neden oluyorlar” dedik ve sorduk “Buna rızanız var mı? Yarın bunlar çoğalacak ve nüfusları 40 bin olacak!” dedik ve herkes “Hayır” dedi. Eğer 16 Nisan’da “Evet” dersek, yaşadığımız bu günlere rahmet okutacak günlerin ülkemizi beklediğini örnekleriyle izah ettik.
Victor Hugo
Sefiller ve Notre Dame’ın Kamburu romanlarının ünlü yazarı, şair, romancı ve oyun yazarı Victor Hugo; “Eğer biri beni aldatırsa ona ayıp, ikinci kere aldatırsa bana ayıp” diyor.
Evet, 2010 referandumunda İktidar halkı kandırdı. Orada “Evet” çıkmasaydı; yargı iliklerine kadar FETÖ’ye teslim edilemez, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı hukuk görünümlü aşağılık operasyonlar yapılamaz ve 15 Temmuz Darbe Girişimi olamazdı! Ayrıca; terör de azdırılamaz ve Suriye’de çocuklarımızı kaybetmiyor olurduk. Eğer 7 yıl sonra, bu sefer de aldatırsa; bize ayıp ve her şey müstahak! Ama görülen o ki; 2010 referandumundan bugüne köprülerin altından çok sular geçmiş ve halkın farkındalığında çok ciddi bir değişme var.
Değerli dostum Sedat Şenermen’in “Tarihsel Uygulamalarla Akıl Tutulması, Kitlenme” adlı kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.
FACEBOOK YORUMLAR