Türker ERTÜRK

Türker ERTÜRK

[email protected]

ELEŞTİRİYE EVET, SUÇLAMAYA VE YARGILAMAYA HAYIR!

17 Ağustos 2024 - 07:43

Kendimi bildim bileli -spora ilgi duyduğum için olsa gerek- olimpiyatlara da ilgi duymuş, takip etmiş ve izlemeye çalışmışımdır. Ama canlı olarak izlemek bu yıla kadar kısmet olmamıştı. İlk defa Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nın 5 günlük kısa bir bölümünü, George Mason Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan dostum Profesör Mehmet Şekip Altuğ ile izleme şansını yakaladım.

Masraflarımız kendi şahsi bütçelerimizden ödenmiştir. Devlet, bir kurum, herhangi bir belediye veya vakıftan sponsorluk alınmamıştır. Vakfı özellikle belirttim. Çünkü günümüzde Türkiye’de vakıfların -namuslu şekilde çalışanlarını hariç tutarım- ezici bir çoğunluğu kamuyu soymanın aracı haline gelmiş durumda.

Atatürk’ün Kızları

Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nı izleme maksatlı gezimizin içeriğinde; tarih, turizm ve müzeler de vardı. Üç kente gittik. Birincisi; Atatürk’ün Kızları olarak nitelendirdiğimiz, daha önce de Dünya ve Avrupa Şampiyonu olan A Milli Kadın Voleybol Milli Takımımızın Çin’e karşı yapacağı çeyrek final maçını da izlemek için bulunduğumuz Paris’ti. Zaten bizi buralara asıl getiren; tüm spor dünyasının gıpta ile baktığı voleybolcu kadınlarımızdı. Takım halinde böyle bir başarıyı, nüfusunun ezici çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yaşamak mümkün değildi. Bu ancak Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimleri ve onun kadına verdiği eşit insan haklarıyla ile mümkündü. Burada bahsettiğim Atatürk’ün Kızları nitelemesi; biyolojik değil, düşünsel olarak bağlarını ifade etmektedir. Ama düşünsel evrimi anlamamış bir insan için bunun da pek bir anlamı yoktur.
 

Paris’ten başka Fransa’da iki kenti daha ziyaret ettik, bu kısa süre içinde. Biri Fransa’nın Belçika sınırındaki en büyük kenti olan Lilly, diğeri ise Manş Denizi sahilinde bulunan Dunkirk idi. Lilly’e gitmemizin nedeni Olimpiyat Oyunları’nın basketbol müsabakalarının bu şehirde olması, Dunkirk’e gitmemizin nedeni ise burada bulunan Deniz Müzesi ve Dunkirk Müzesini görme isteğimizdi.


Dinamo Operasyonu

Dunkirk Tahliyesi, diğer adıyla Dinamo Operasyonu; II. Dünya Savaşı’nın başında İngilizlerin Fransa'nın Dunkirk kıyılarında 400 bin askerle sıkışması ve Almanlar tarafından imha edilmemek için 8 gün içinde Manş Denizi’nden yaklaşık 340 bin askerin İngiltere’ye tahliye edilmesini kapsıyordu. Geriye kalan 68 bin asker de ölmüş, kaybolmuş veya esir düşmüştü. Bu harekatın gerçekleştiği yerleri ve müzeyi görebilmek maksadıyla Dunkirk’ü gezi programımıza almıştık. Merak edenler, halen dijital bir platformda bu konuda yayınlanmakta olan filmi izleyebilirler.  

Kısa da olsa Paris Olimpiyat Oyunları’nın bir bölümünü izlemek, oyunların geçtiği atmosferi solumak, nasıl hazırlık yaptıklarını ve sonuçlarını yerinde görmek, tarihi yerleri ve bazı müzeleri bizzat ziyaret ederek bilgimi, görgümü ve deneyimlerimi arttırmak benim açımdan gerçekten çok faydalı oldu. Ayrıca ziyaretim sırasında beraber olduğum dostumla yaptığımız entelektüel tartışmalar, Paris’te yıllar sonra gördüğüm ve yakın zaman içinde kaybettiğimiz sanatçımız Genco Erkal ile aynı sahneyi paylaşmış olan tiyatrocu sınıf arkadaşım İlhan Arkan’ın Paris’te bize yaptığı rehberlik her türlü takdirin üzerinde.

Başarısız Olmamızın Nedeni İktidar

Tek üzüntümüz; ülkemizin Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nda başarılı olamaması ve hatta hezimete uğramasıydı. 1984’den beri ilk defa altın madalya alamadık. Toplam madalya sayısı olarak da durumumuz çok kötüydü. Tarihimizin en başarısız olimpiyatlarını yaşadık.

Ata sporumuz olan güreşte bile minderden silindik. İktidarın her fırsatta yerden yere vurduğu ama gerçekte tırnağı kadar olamadığı İsmet Paşa döneminde, 1948 Londra Olimpiyat Oyunları’nda altın madalya rekoru kırmıştık. Bu iktidar döneminde, olimpiyat oyunlarına defalarca aday olup alamama rekorunu da kırdık. Böyle çağdışı bir zihniyete kimse çağdaş bir organizasyonu vermez, vermedi de! Zaten böyle bir iktidarla sporda başarı beklemek saflık olurdu. Ortaçağ kurumları olan, ülkemize ve topluma bırakın beş kuruşluk faydayı, çok ağır zararları olan tarikat ve cemaatlere verdiği desteğin binde birini vermemişti spora ve sporcularımıza.

Eniştemden Sonra Torunum

Paris 2024 Olimpiyat Oyunları'nın açılış ve kapanış törenlerini televizyondan izledim. Genel olarak değerlendirirsem; sanatsal yaratıcılığı yüksek, özgürlüklere vurgu yapan, tarihsel referansları olan, insanlığın geçirdiği düşünsel evrimi sembollerle anlatmaya çalışan, geçmişte yapılan açılış ve kapanış törenlerine göre alışılmış kalıpların dışına çıkan, gizemli ve bir o kadar da görkemliydi. Böyle iddialı törenler ve sanatsal anlatımlar; ister istemez normalin üstünde eleştiriler de alırlar. Bu da çok normaldir. Nasıl ki sanatsal olarak yaratma özgürlüğü varsa beğenmeme ve eleştirme özgürlüğü de vardır. Ona da saygı duymak lazım. Ama yargılamak veya suçlamak, kimsenin haddine değil!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Paris Olimpiyatları'nın açılış törenindeki gösterilere tepki göstererek; “13 yaşındaki torunum, dede gitme dedi. Niye dedim? Orada LGBT gösterisi yapacaklar dedi. Gitmedim!” dedi. Bu söylenenin kronolojik olarak doğru olmasına imkan olmamasını bir kenara bırakalım; Fransız makamlarının açıklamalarına göre gerçekte davet bile edilmemiş.

İnsanlığın Düşünsel Evrimi

Erdoğan’ın Paris Olimpiyatları’nın açılış törenine ilişkin eleştiri boyutunu bir hayli aşan, yargılayan, hatta ahlaksızlığın sergilenmesi ve insani değerlere düşmanlık tezi üzerinden geliştirilen oldukça geniş kapsamlı suçlamasına bakınca; dünyanın nereden geldiğine, geçirdiği düşünsel evrime ve nereye doğru evirildiğine ilgi duymadığı anlaşılıyor.  

Osmanlı da Fransız Devrimi’ni küçümsemişti ve karşıydı. Onu tüm dinlere düşman, ateizmi teşvik eden materyalist bir hareket olarak gördü. Osmanlı Reisülküttabı, 1798 tarihli bir raporunda Fransız Devrimi’ni “iğrenç bir frengi vakası” olarak tasvir ederken şöyle diyor…

Fitne, Sapkınlık, Hakaret, İftira, Frengi

“Birkaç yıl önce Fransa'da patlak veren, kıvılcımlar saçan ve her yöne fesat ve kargaşa alevleri fırlatan fitne ve kötülük yangını, uzun yıllar önce bazı lanetli sapkınların zihninde tasarlandı. Bunlar, Voltaire, Rousseau ve onlar gibi diğer materyalistler; saf peygamberlere ve büyük krallara karşı hakaret ve iftira etmiş, tüm dinin ortadan kaldırılmasının, eşitlik ve Cumhuriyetçiliğin iyi olduğunu anlatan çeşitli eserler basmış ve yayınlamışlardı.

Bu yazılarda yeniliğin hazzını bulan halkın çoğu, hatta gençler ve kadınlar bile bunlara yöneldi ve onlara yakın ilgi gösterdi, böylece sapkınlık ve kötülük beyinlerinin atardamarlarına frengi gibi yayıldı ve inançlarını bozdu.

Her devletin düzeninin ve uyumunun nihai temeli, kutsal hukukun, dinin ve doktrinin köklerine ve dallarına sıkı sıkıya sarılmaktır. Ülkenin huzurunun ve tebaanın kontrolü yalnızca siyasi araçlarla sağlanamaz. Tanrı'nın kullarının kalplerinde Tanrı korkusunun ve intikam duygusunun gerekliliği, sarsılmaz bir şekilde tesis edilmiş ilahi hükümlerden biridir.

Fransa'da ortaya çıkan fitne ve kötülüğün önderleri; emsali görülmemiş bir şekilde sıradan insanlardan Tanrı korkusunu ve intikam duygusunu kaldırmış, her türlü iğrenç eylemi yasal hale getirmiş, tüm utanç ve edep duygularını tamamen yok etmiş ve böylece Fransa halkının sığır durumuna düşürülmesinin yolunu hazırlamışlardır.

Bununla da yetinmediler, 'İnsan Hakları' adını verdikleri isyankar bildirilerini tüm dillere çevirtip her yerde yayınlattılar ve ulusların ve dinlerin sıradan insanlarını tabi oldukları krallara karşı isyana teşvik etmeye çalıştılar.”

Osmanlı Değişimi Anlamadığı İçin Yıkıldı

Osmanlı; Fransız Devrimi’ni böyle anladı, ahlaksızlık ve dinsizlikle yargılayıp suçladı ve arkasındaki gelişmeyi, insanlığın düşünsel evrimini ve zamanın ruhunu anlamadı.

Şimdi Türkiye, bu zihniyet tarafından yönetilmektedir. Fransız Devrimi; insanlığın düşünsel evriminin bir ürünüdür. 18.yüzyıla kadar insanlık monarşilerle, yani “astığı astık kestiği kestik” tek adamlar tarafından yönetilirdi. Eşitlik, yurttaşlık, ulus devlet, ulus kimlik, tek adamların tebası olmamak, Cumhuriyet, halk egemenliği, meclisler, demokrasi, ifade özgürlüğü, basın hürriyeti, kadın erkek eşitliği gibi kavramlar bu gelişimin ve değişimin ürünleriydi. Geçmişte ve geçmişin metinlerinde bunların hiçbiri yoktu. Osmanlı; bu değişimi anlamadığı ve yapamadığı için geride kaldı, parçalandı ve yok oldu.

Zamanın Ruhu
“Zamanın Ruhu” kavramı; bir döneme egemen olan duygu ve düşünce tarzını ve zihniyeti ifade eder. Yani bir dönemin ruhsal ve düşünsel iklimidir, zamanın ruhu. Almanlar, zamanın ruhuna “Zeitgeist” diyorlar ve bu, birçok dilde de bu şekilde kullanılıyor. Bu kavram, ilk kez Alman filozof Johann Gottfried Herder tarafından kullanılmış, daha sonra Fransız Devrimi ile yaygınlaşmıştır.

Bu kavramın içine belli bir zaman dilimini yansıtabilen her şey giriyor. Düşünceler, ahlak, değerler sistemi, davranış biçimleri, imgeler, simgeler, giyiniş ve yaşantı tarzları da bu kavrama dahil ediliyor. Bu nedenle; bir insanı, bir tarihi olayı, geçmişten günümüze intikal eden istisnasız tüm metinleri, resimleri ve fotoğrafları o zamanın şartları, koşulları yani ruhu içinde değerlendirmezseniz, yanlış sonuçlara varırsınız.

Evrenin Değişmeyen Tek Kuralı

Evrenin var olduğundan beri değişmeyen tek kuralının değişim, dönüşüm ve evrim olduğuna dair yadsınamaz gerçekten hareketle, yaklaşık 5 milyon yıldır var olan insanlık için zamanın ruhu da devamlı bir değişim halindedir. Önceleri bu değişim çok yavaştı. Hatta yaşam tarzı olarak hayvan denen diğer canlılardan pek de farkları yok gibiydi. Geçen zaman içinde insanlık için biyolojik ve düşünsel olmak üzere iki tür evrim gerçekleşti ve hala devam ediyor. Zamanın ruhunun öncüleri; bilim insanları ve sanatçılardır. Siyasetçiler ise genel olarak statükocudur ve değişime direnirler.

Sonuç olarak; Paris 2024 Olimpiyat Oyunları çok iyi organize edilmişti, güvenlik üst düzeydeydi ama insanların özgürlüklerini kısıtlayan bir seviyede değildi. Rahatsız edici kalabalıklar yoktu. Organizasyonda her seviyeden görevli insanlar -güvenlik görevlileri de dahil- güler yüzlü ve yardımseverdi. Seyyar satıcı terörü yoktu, gelen sporsever turistleri kazıklama yaklaşımı da mevcut değildi. Daha da önemlisi; “Biz Bourbon Hanedanı’nın torunlarıyız, son kralımız XVI. Louis’yi giyotine gönderen zihniyetten hesap soracağız. Keşke Fransız Devrim Ordularına karşı monarşi yanlısı Avrupa Koalisyon Orduları kazansaydı! İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisini değil, Hristiyan şeriatını, krallığı ve teokrasiyi istiyoruz” diyen densizler ve haddini bilmezler de yoktu Fransa’da, daha büyüğünü ve yenisini yapacağız diye Paris’in Charles de Gaulle Havalimanı’nı yıkıp ulusal kahramanlarının adını silmeye çalışan, tarihine düşman siyasetçiler de!

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum