Geçtiğimiz son iki cumartesi akşamı yayınlanan Halk TV’de Hulki Cevizoğlu’nun sunduğu Ceviz Kabuğu programında özellikle “Kocatepe’nin Batırılışı” ve “Kozmik Oda” konularında konuşulanlarla ilgili çok fazla sayıda insan beni aradı. Genel olarak; konuşulanların bir bölümünün doğru olmadığını, gerçeklik bağının zayıf olduğunu, üzüldüklerini, kızdıklarını ve içlerine sindiremediklerini söylediler. Arayanlar içinde 7. Deniz Kuvvetleri Komutanı Şehit Kemal Kayacan’ın kızı Fatoş Kayacan Hataylı da vardı ve babası Kayacan’ın programda başarısız gösterildiğini ve küçük düşürüldüğünü söyleyerek üzüntülerini ifade etti.
Esasında her iki programı da izleme şansını elde edememiştim. Geçtiğimiz Salı günü (5 Mayıs 2020), Zanka TV’de Ferit Atay’ın sunduğu “Sorguluyorum” programında “Kozmik Oda” konusu sorulduğunda özetle; “Kozmik Oda’ya girilmesine müsaade etmek büyük hataydı, ben Genelkurmay Başkanı olsaydım asla izin vermezdim” dedim. İlaveten; “Kozmik Oda’ya girilmesi ile isimleri deşifre edilen 848 kişinin öldürüldüğü iddialarının da inandırıcı olmadığını” ifade etmiştim. Hulki Cevizoğlu da geçtiğimiz cumartesi Halk TV’deki programı sırasında benim Zanka TV’de “Kozmik Oda” konusunda bu söylemlerimi eleştirmiş. Hulki Cevizoğlu’nun canı sağ olsun. Eleştiri demokratik bir haktır, gazeteci için ise bir görevdir.
ABD Başkanı Lyndon Johnson
Bugün size bu köşede; 1974 Barış Harekâtı sırasında batırılan Kocatepe Savaş Gemimiz ile Kozmik Oda konusunun arka planını ve ne olup, ne olmadığını anlatmaya çalışacağım. Ama öncelikle rahmetli 7. Deniz Kuvvetleri Komutanı Kemal Kayacan’dan bahsederek başlamak istiyorum. Kendisi Türk Deniz Kuvvetleri’nin efsane komutanlarından biri olarak bilinir ve öyledir de... Kıbrıs Barış Harekâtının zaferle sonuçlandırılmasının arkasındaki bir numaralı isimdir. Onu bir numaraya taşıyan sadece 1974 Barış Harekâtı sırasında yaptıkları değil, öncesinde yaptıklarıdır da aynı zamanda.
ABD Başkanı Lyndon Johnson tarafından, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı İsmet İnönü’ye, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesini önlemek maksadıyla 5 Haziran 1964 tarihli bir mektup gönderilir. İnönü’ye gönderilen mektubun içeriğinde; Türkiye’nin NATO üyesi olan Yunanistan ile arasındaki gerilimin artması halinde, Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye yönelik bir işgali karşısında NATO’nun bu işgale duyarsız kalabileceği ve Kıbrıs’a yapılacak müdahalede ABD silahlarının kullanılamayacağı belirtiliyordu. Yani Kıbrıs’a müdahale etmememiz için tehdit ediliyorduk. Ama Türkiye’yi Kıbrıs’a müdahaleden gerçekte alıkoyan durum tehditten ziyade, çıkarma yapacak harp silah ve araçlarımızın olmamasıydı. Çıkarma gemimiz ve çıkarma için özel olarak yetiştirilmiş birliklerimiz bile yoktu!
Şehit Komutan Kemal Kayacan
1964’de yaşanan ve biraz da gururumuzu kıran bu gelişmeler bize ders oldu. Kıbrıs Rum’unun ve Yunanistan’ın Enosis (Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesi) idealinden vazgeçmeyeceğinin ve yine Kıbrıs’a müdahale etmek zorunda kalacağımızın bilinciyle hazırlıklara başladık. Çıkarma gemileri bu dönemde yapıldı. Berk Savaş Gemisi’nin inşasına 1967’de başlandı ve ardından Peyk Savaş Gemisi geldi. Berk, 1972 yılında hizmete girdi ve diğer yaptığımız çıkarma gemileri ile birlikte Barış Harekâtına katıldı. Peyk ise 1975’de hizmete girdi. Bugün MİLGEM’i yapabiliyorsak bilinmeli ki bu milli projenin temelleri o zaman atıldı. Emeklemeden, yürüme olmuyor!
Çıkarmayı yapacak olan Deniz Piyadeyi 1968’de Donanma Komutanı Kemal Kayacan, Gölcük’te tersanenin barakalarında kurdu. Eğitimleri ile bizzat ilgilendi ve her şeyini tedarik etti. 1974’de zaferi getirecek olan özel birliği o kurdu, o yetiştirdi. Daha sonra ikinci taburu kurdu ve her iki tabur da Mersin’e intikal ettirildi. 20 Temmuz 1974 sabahı, başlarında Dz. P. Yb. Neşet İkiz olduğu halde iki deniz piyade taburu “Allah Allah” sesleri ile harekâta başladı. Görevleri sadece kıyı başını tutmak ve arkadan gelecek olan kara birliklerinin üzerinden aşmasını beklemekti. Bir çıkarma harekâtında başarının yüzde 90’u sıfırdan kıyıya çıkabilmek ve kesif düşman ateşi karşısında kıyıda arkadan gelecek birlikler için tutunabilmektir. Ama arkadan gelecek birlikler gecikti. Çünkü başlarındaki Alay Komutanı Alb. Karaoğlanoğlu şehit edilmişti. Deniz Piyadeye, planda olmamasına rağmen emir verildi ve derinlikteki hedeflere Beşparmak Dağları eteklerine kadar sürecek harekât başarı ile icra edildi. O büyük kahramanları saygıyla selamlıyorum.
Kıbrıs Barış Harekâtının zaferle sonuçlandırılmasında tüm kuvvetlerin ve en kıdemsiz erinden en büyük komutanına kadar herkesin büyük katkısı var. Harekâtın çıkarma harekâtı olması nedeniyle “aslan payı Deniz Piyadenin ve sahile kapak atan çıkarma gemilerinin” dersek, yanlış olmaz. Bunun arkasında da zamanında gösterdiği vizyonla hiç şüphesiz Kemal Kayacan vardı. Kayacan emekli olduktan sonra, 1977-1980 tarihleri arasında CHP Ankara Milletvekili olarak da hizmet verdi ve 19 Temmuz 1992’de Göztepe-İstanbul’daki evinde teröristler tarafından şehit edildi.
Teknoloji, İki Ucu Keskin Kılıç Gibidir
Savaşta her türlü silahla yapılan ateşin amacı; düşman hedeflerine yönelmek ve onları etkisiz hale getirmektir. Niyet düşman olmasına rağmen, savaşlarda çeşitli nedenlerle donanmalar, ordular ve hava unsurları kendi silahları ile kendine zarar verebilirler. Kendi kuvvetleriniz tarafından düşman olduğu zannıyla açılan ateşe dost ateşi (friendly fire) diyoruz. Dost ateşlerinin planlama hatası, koordinasyon eksikliği, teknolojik yetersizlik, meteorolojik şartlar ve yanlış istihbarat gibi uzayıp giden birçok nedeni vardır.
Eğer dost ateşinden dolayı canınızın yanmasını istemiyorsanız, 3 önemli konuya yatırım yapmanız gerekecektir. Bunlar; eğitim, taktik ve teknolojidir. Fakat teknolojinin “İki ucu keskin kılıç” gibi olduğu unutulmamalıdır. Teknoloji arttıkça dost ateşine maruz kalma şansınız artar ama bunu engellemenin yolu da yine teknolojidir. Sonunda ne yaparsanız yapın, savaşın doğası gereği böyle şeyler olur ve yakın tarihte bile birçok örneği vardır.
İkinci Dünya Savaşı'nın (1939-1945) hemen başında, İngiliz denizaltısı Triton, diğer bir İngiliz denizaltısı olan Oxley’ı batırıyor. Yine İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan uçak gemisinden kalkan uçaklar, kalktığı gemiyi bombalıyor. Birinci ve İkinci Körfez Savaşı'nda ve Afganistan'da ABD, İngiliz ve koalisyon kuvvetlerinin dost ateşi nedeniyle verdiği can kayıpları gerçekten çok ciddi boyutta! Bu örnekler, dost ateşi ile dünya harp tarihinde verilen kayıpların sadece bazılarıdır. Daha bu sabah (11 Mayıs 2020) hem de savaşta bile değil tatbikat sırasında, İran Donanması’nın Jamaran isimli firkateyninden atılan C-802 tipi güdümlü mermi, Konarak isimli kendi destek gemilerini vurdu. 19 ölü, 15 yaralı var!
Odaklanmamız Gereken Başka Konular Olmalı
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Kocatepe Savaş Gemimizi kaybedişimizi ve 54 deniz şehidimizi dost ateşine verdiğimiz kurbanlar olarak hala yüreklerimizde hissediyor, anıyor ve acısını çekiyoruz. Gemimizi ve şehitlerimizi dost ateşi nedeniyle kurban vermemizin koordinasyon dahil birçok nedeni var. Tek bir nedene bağlı değil. Burada bunları sıralamak yararsız ve enerji tüketici olduğu kadar, yurtseverleri karşı karşıya getirici tartışmaları tetiklemekten başka hiçbir işe yaramaz.
Bu konu Türk Silahlı Kuvvetleri’nde tartışıldı, dersler çıkarıldı ve tedbirler alındı. Ama bu demek değildir ki bir daha asla ve kat’a dost ateşinden dolayı harp silah, araç ve gereç kayıpları olmaz veya şehitler verilmez. Savaşın ne yazık ki doğası budur!
Kocatepe de dâhil bu konular tabii ki her zaman konuşulabilir, buna bir engel yok. Ama ekonomimiz tam anlamıyla iflas etmişken, ülkemiz koşar adım felakete gidiyorken, iktidar bu gerçekleri ele geçirdiği medyanın yüzde 90’ı ile halktan saklarken, Halk TV’nin de içinde olduğu yüzde 10 civarındaki olan medyanın konuştuğu ve tartıştığı konular sanki bu olmamalıydı gibi geliyor, ne dersiniz?
Kötü Niyetli Dost Ateşi
Dost ateşinin en önemli kriteri iyi niyetli olmasıdır. Yani düşmana ateş ettiğini sanmak ama gerçekte dost kuvvetlere ateş etmiş olmaktır. Bir de kötü niyetli dost ateşi vardır. Yani dost olduğunu bile bile düşman muamelesi yapmak ve kasti ateş etmektir. Örneğin; Ergenekon ve Balyoz tipi kumpaslar kötü niyetli dost ateşiydi ve arkasında FETÖ ile AKP İktidarı vardı. Bu ateşin gerek Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, gerekse ülkemize verdiği zarar Kocatepe ile asla kıyas kabul etmez. Yüzde 10 oranında olan, ele geçirilememiş ama cezalarla “terbiye edilmeye çalışılan” medyada bunların konuşuluyor olması lazım gibi geliyor bize!
Geçmişte konuşmuş olmak yetmez. Bugün Ortadoğu bataklığına battıysak, ekonomik olarak iflas ettiysek, din istismarı tavan yapıyorsa, kadına şiddet vaka-ı adiyeden olmuşsa, anayasal hak ve özgürlükler çöp durumuna getirildiyse, Cumhuriyet tarihinde ilk defa demokrasi sınıflandırılmasından çıkarılarak otokrasi ile yönetilen ülkeler sınıflandırmasına dahil edilmişsek; bunun nedeni Türkiye Cumhuriyeti’ne ve kurucu ideolojisine açılmış olan düşman niyetli dost ateşleridir. Bunları bıkmadan ve usanmadan geniş kitlelere anlatmak zorundayız.
Genelkurmay Başkanlığı Kozmik Odası; Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği ve çıkarları ile ilgili “Çok Gizli” dereceli bilgilerin, evrakların, planların saklandığı yerdir. Girmeye yetkili şahıslar dışında bu odaya kimse giremez. Yetkili olanlar da kafasına göre girip çıkamaz. Girdiği zaman, içeride bulunduğu süre, hangi dokümanlar üzerinde ve hangi sayfalarında ne kadar süre ile çalıştığı bile kayıt altına alınır. Asla fotokopi, fotoğraf vs. çekilmez ve çektirilmez, hiçbir yolla kopyaları alınamaz. Gerçi bu kurallar, tüm ciddi ülkelerde böyledir.
Devletin Bir Kurumu Diğer Kurumuna Operasyon Yapmaz!
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin namusu durumundaki Kozmik Oda’yı yetkisiz insanlara açtırarak; Türkiye’nin yaşamsal derecedeki en gizli bilgilerinin ortalığa saçılmasına, çarşı pazara düşmesine neden olmuştur. Bu durum ne Rusya’da ne Çin’de ne de bir NATO ülkesinde olabilirdi. Sanırım bu durum ancak kabile ülkelerinde olabilirdi!
Örneğin; ABD’de FBI (Federal Soruşturma Bürosu), NSA (Ulusal Güvenlik Ajansı) veya federal bir yargıç Pentagon’un (Savunma Bakanlığı) Kozmik Oda’sında arama yapamaz, buna müsaade edilmez. Böyle bir durum Almanya’da ve Fransa’da da olamaz. Devletin bir kurumu, diğer bir kurumuna operasyon yapmaz. Hele de o kurum ülkenin güvenliği ile ilgili en önemli kurumu ise!
Kozmik Oda’ya girilme isteği için somut delil ne? Neymiş? Bülent Arınç’a suikast planlanmış ve onun belgesi veya planı oradaymış! Böyle palavradan bir iddiaya kim inanır! Diyelim Arınç’a suikast planlanmış olsun, niçin Kozmik Oda’da belgesi veya planı olsun ki? Böyle bir garabet olabilir mi? İddia ciddi bulunursa; Genelkurmay Başkanı inceletir ve sonucu talep eden savcıya bildirir. Ama amaç başkaydı!
Zamanın Ruhu
Hiçbir olay, zamanın ruhundan koparılıp tek başına değerlendirilemez. Kozmik Oda’nın açılması talebi; Türk Yargısının tamamen FETÖ tarafından ele geçirildiği ve 5. Nesil Savaşın operasyon silahı haline geldiği dönemde yapılıyor. Amaç; Türk Silahlı Kuvvetleri’ni etkisiz hale getirerek Türkiye’de gerçekleştirilecek bir renkli devrim yoluyla rejim değişikliği yapmaktı. Karşılığında yapılması gereken; FETÖ’nün operasyon silahı haline gelmiş olan yargıyı yok saymak, Kozmik Oda’ya girişe hiçbir şekilde müsaade etmemek ve emrindekileri FETÖ operasyonlarına teslim etmemekti, vermemekti. Ne yazık ki İlker Başbuğ meseleyi anlamamıştı ve büyük resmi görememişti. Zamanın başbakanı Erdoğan da yargıyı yok sayarak Hakan Fidan’ı vermemiş, bilahare ona doğru gelen tehdidi savuşturmuş ve daha sonra yasal değişiklikler yapmıştı. Başbuğ’un bugün Kozmik Oda’yı açtırmasını savunuyor olması, meseleyi hala anlamadığının, büyük resmi hala göremediğinin çok açık delilidir.
Kozmik Oda’ya girilmesiyle isimleri deşifre edilen 848 kişinin öldürüldüğü iddiası da inandırıcı değil. Doğruysa, isim listesi nerede? Hadi diyelim ki “isim listesini gizli olduğu için açıklamayız” diyorsunuz. O halde Kozmik Oda’ya giren ve isimlerin deşifre edilmesine neden olan yargı mensupları için suç duyurusu yapın! Siz yapmadınız, yapamadınız ama siz kesin olarak bildiğinize göre, durumu Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı (MSB) da biliyor demektir. Bu durumu bildikleri halde suç duyurusu yapmıyorlarsa, bu hangi ağır suç kategorisine girer sizce? Umarım MSB ve/veya Genelkurmay Başkanlığı bu konuda bir açıklama yapar!
FACEBOOK YORUMLAR