Almanya ile başlayan, Merkel’in akıllı davranması ile boşa çıkarılan ama Hollanda ile zirveye çıkan gelişmeler, dört dörtlük bir 16 Nisan operasyonudur. Operasyonun hedefi; düşük olan “Evet”leri toplum mühendisliğine yönelik algı ile yükseltmeye çalışmaktır. Medya bu operasyonda, eşgüdüm içinde en üst seviyeden ve sınırsız olarak kullanılmaktadır.
Türbanlı bir bakana Hollanda’da görev verilmesinin nedeni ise; başta Saadet Partisi tabanı olmak üzere, kutsal dini duyguları yüksek ama felakete koşar adım sürükleniş sürecini fark eden ve kararını “Hayır” olarak belirleyen mütedeyyin kesimin kandırılmasıdır.
Tek Amaçları “Evet”!
İktidarın tek bir hedefi var; referandumda “Evet”e ulaşmak. Bu süreçte ülkemiz kamplaşmış, ayrışmış, yanmış ve mahvolmuş, umurunda değil. Yine bu süreçte, Avrupa yaşayan gurbetçilerimiz birbirine karşı düşmanlaşmış, yaşamları zehir olmuş, aşırı sağcı örgütlerin hedefi olarak yaşamını kaybetmiş, hiç dertleri değil.
Hollanda’nın özür dilediği yok. Hatta tersine, tehlikeli bir tırmanış var. İktidarın diplomatik nezaketten uzak yürüttüğü sorumsuz siyaset nedeniyle, Müslümanlar ve Türkler Avrupa’da ve dünyada ötekileşiyorlar ve her geçen gün daha fazla boy hedefi haline geliyorlar.
Sorumsuz Siyasetçiler
Bu sorumsuz ve çapsız siyaset, ülkemize çok şey kaybettirir. Mahalle ağzıyla devlet yönetilmez. Sert tedbirler alırsın, yaptırımlar uygularsın, diplomatik ilişkilerin seviyesini düşürürsün. Gücünün yettiğine inanıyorsan, gerekirse savaş bile ilan edebilirsin ama diplomatik terbiyeyi elden bırakmazsın.
Bugün yerli medya ile birlikte Hollanda’ya söylenenler, yazılanlar ve meydan okumalar dün Rusya’ya için yapılıyordu! Sonunda ne oldu? Yemedi, ülke olarak çok zarar gördük ve özür dilemek, ayağına kadar gidip aman dilemek ve tükürdüğümüzü yalamak sorunda kaldık.
Mağduriyet Edebiyatı
Aynı şey, Mavi Marmara için de geçerli! Kriz yaratmak, mağduriyet edebiyatı yapmak, kusurunu başkasının üstüne atmak (FETÖ veya Paralel gibi), halkı aldatmak ve tükürdüğünü yalamak, iktidarın rutin bir işi haline geldi! Ne yazık ki; ülkemiz, güvenliğimiz, milli çıkarlarımız ve iç barışımız, gerçekten umurlarında değil!
Bugün (15 Mart 2017) yapılmakta olan Hollanda’daki seçimlerde, Başbakan Mark Rutte’nin Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) ile İslam düşmanı Geert Wilders’ın Özgürlük Partisi (PVV) yarışıyor ve başa baş bir mücadele bekleniyor. Wilders; Kuran’ı Hitler’in “Mein Kampf” kitabı ile mukayese ediyor, Kuran’ın yasaklanmasını ve camilerin kapatılmasını istiyor.
Kültür Çatışması
Hollanda’daki seçime katılacak diğer üç küçük parti, ikinci planda kalıyor. Başbakan Rutte’nin partisi bile, yabancı kültürlerin Hristiyanların dini bayramlarını kutlarken, Müslümanlardan tehdit algısı hissettiklerini söylüyor. Seçime katılan tüm partiler söylemlerinde az veya çok; Hollanda’nın örf, adet, yaşam alışkanlıkları ve değerlerinin İslam tarafından tehdit edildiğini ifade ediyor. Yani, bir kültür çatışmasının çok ciddi emareleri var!
Hollandalıların yüzde 40’ı, ülkeye gelen göç nedeniyle milli kimliklerini kaybetmeye başladıklarını düşünüyor. Hollanda, adeta ikiye bölünmüş durumda. Bir tarafta kızgın Hollandalılar, diğer tarafta kızgın göçmenler. Hollanda şimdiye kadar hiçbir terör, kargaşa ve entegrasyon problemi yaşamamış olmasına rağmen, toplumunda endişe var!
Çomak Soktu
Hollanda nüfusunun yüzde 6’sını Müslümanlar oluşturuyor, bunun 400 bini Türk. İşin kötüsü, son olaylar sonunda yapılan kamuoyu araştırması gösteriyor ki; çoğunluk son gelişmelerde yanlış yapıldığını düşünmüyor.
İşte bu ortamdaki Hollanda’ya, tam seçimler arifesinde, ülkemizdeki iktidar referandumda “Evet”e ulaşmak ve halen devam eden “Hayır” ağırlıklı ezici iradeyi değiştirmek için arı kovanına olduğu gibi çomak soktu, göçmen ve İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürdü! Seçim sonuçlarının ne getireceğini hep beraber göreceğiz!
FACEBOOK YORUMLAR