Sözlükler “adil” kelimesini “Haktan, hukuktan ayrılmayan, haktan, hukuktan, haklıdan ve doğrudan yana olan” şeklinde tanımlıyor. Bu tanımdan hareketle; bugün Türkiye’de adil bir düzenin olmadığı çok açık! Yargıçlar adil olursa, yargıya güven artar. Devlet adil olursa, devlete güven artar. Ama bugün Türkiye’de ne yargıya ne de devlete güven iyi durumda. İkisinin de başat sorumlusu; halen ülkemizi yöneten, yönetirken de her gün ülkemizi biraz daha felakete sürükleyen siyasi iktidardır.
Bu iktidardan önce de Türkiye’deki düzenin çok adil olduğunu iddia etmiyoruz. Ama yine de bugünle kıyaslanamayacak bir seviyedeydi. Bugün; yargıdan kamu hizmetlerine ve ekonomik kaynaklarımızın hakça bölüşümüne kadar adaletsizlik tavan yapmış durumda. Bu düzen artık sürdürülebilir değil ve ülkemiz için adeta bir beka sorunu haline geldi. Türkiye’de daha adil bir düzenin hâkim olabilmesi için iktidarın değişmesi adeta gerek şarttır ama yetmez.
Evrenin Tek Değişmez Kuralı Değişim ve Evrimdir
Mademki bu durum devletin ve toplumun bekası açısından sürdürülebilir değil, iktidarın da ötesinde, bireysel ve toplumsal bir değişime ihtiyacımız var. Ama değişim zor, bireyin alışkanlıklarını değiştirmesi daha zor, toplulukların alışkanlıklarını değiştirmesi ise daha da zordur!
Gerek bireysel, gerekse toplumsal yaşam süreçlerinde öyle kırılma anları vardır ki değişime mecbur eder. Böylesi değişim anları acı verse de travmalar yaratsa da yaşamsallık açısından yararlıdır ve şarttır. Evrenin değişmeyen tek kuralı değişim ve evrimdir. Bu kuralın dışında kalanlar ayıklanırlar.
Cumhuriyet Bir Değişim Projesidir
Bu ay içinde 98. yılını kutlayacağımız Cumhuriyetimiz; tam anlamıyla toplumsal bir değişim projesiydi. Osmanlı’nın yarı sömürge haline gelerek, I.Dünya Savaşı sonunda yenilmesi ve başkenti İstanbul’un bile işgal edilmesi büyük bir kırılma anıydı. Bu olmasaydı; tüm kurumlarıyla bir Ortaçağ devleti olan, yanı başında, Avrupa’da gerçekleşen Rönesans, reform, aydınlanma, siyasal ve endüstri devrimleri gibi değişimleri ıskalayan bir yapıdan Cumhuriyet gibi çağdaş bir düzene geçiş mümkün olamazdı. Bugün bile ülkece başımıza gelen felaketlerin ana nedenleri; iktidarın Cumhuriyet projesini anlamamış olması, kazanımlarını aşındırması ve Osmanlı’nın Ortaçağ düzenini geri getirmeye çalışmasıdır.
Salgın hastalıklar ve doğal afetler de toplumlarda büyük kırılmalar yaratmış, zaman içinde değişime zorlamıştır. Değişebilen toplumların salgınlardan ve doğal afetlerden gördüğü zarar daha az olmakta veya hiç olmamakta; değişemeyen, bakış açısını değiştirmeyen toplumlarda ise görülen zarar çok daha büyük oranlarda olmaktadır. Japonya, dünyada depremleri en şiddetli ve en yaygın şekilde yaşayan ülkelerden biri olmasına rağmen can ve mal kayıplarında en düşük orana sahip! Çünkü Japon toplumu, depremlerin Allah tarafından verilen bir ceza olmadığının bilincine erken varmış, bilimin ışığında toplumsal değişimini gerçekleştirmiş ve gerçekleştirmeye de devam etmektedir.
Büyük İstanbul Depremi
Gerek halen yaşadığımız Covid-19 salgını, gerekse sel ve deprem gibi doğal afetler insanlığı bilimselliğin de ötesinde davranış ve tutum değişikliğine zorluyor. Bu felaketler ırk, dil, millet, din, mezhep ayırt etmiyor, kendi çıkarları dışındakileri gözetmeyen insanlığa uyarıda bulunuyor, bu yıkıcı bencilliğini sürdürmesi halinde daha şiddetli karşılıkların geleceğini ve bu konunun pazarlığa da açık olmadığını gösteriyor.
Fay hatları ile kaplı bir coğrafyada zarar görmeden yaşayabilmek için doğa kurallarına uygun ve bilimin ışığında tedbirler alarak yaşamak zorundayız. Bunu yeterince yapmadığımız için bugüne kadar çok fatura ödedik. Daha da ödeyeceğiz gibi görünüyor! 16 milyonu aşan ve her geçen gün daha da artan nüfusuyla İstanbul’da büyük deprem bekleniyor. Bilimsel veriler bu yönde. Ama hala bu depremi asgari zararla atlatabilecek değişimleri yapamadık. Belli ki yine can ve mal kaybı açısından çok ağır faturalar ödeyeceğiz.
İnsan Bütünün Sadece Bir Parçasıdır
Yaşadığımız coğrafyada hem doğal afetlerden ve salgınlardan az zarar görmek hem de sürdürülebilir olmaktan çıkan ve ülkemiz için beka sorunu hale gelen yaygın toplumsal adaletsizliği ortadan kaldırabilmek için toplumsal değişime ve adil yaşam ilkelerinin benimsenmesine yaşamsal derecede ihtiyaç var.
Adil yaşamla; canlı ve cansız varlıklar bütünü ile birlikte var olunabileceği bilincine sahip olan ve tüm varlıkların haklarını gözeten yaşam kastediliyor. İnsan, bütünü oluşturan sonsuz sayıdaki unsurdan sadece biridir. Canlı ve cansız bütünün sürdürülebilirliği, kamu yararı kavramının özellikle salgın sonrası yeni tanımıdır. Çağdaş dünya adil düzen adına kamu yararı kavramı içine insanların dışındaki canlı ve cansız her varlığı dâhil ederken, biz sadece insanlar arasında bile adil bir düzeni henüz sağlayamadık.
Adil Yaşam İlkeleri;
- Hesap verebilirliğin yaygınlaştırılması,
- Kamusal yetkinin insanın dışındaki tüm canlı (hayvanlar, bitkiler) ve cansızlar (akarsular, göller, denizler) da gözetilerek kullanılması,
- Kamu görevinin kötüye kullanılması ile ilgili algı eşiğinin arttırılması,
- “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” gibi bir toplumsal düzeysizlikten kurtulmanın sağlanması,
- Siyasi partilerin arka bahçesi olma veya partizanlık yoluyla kamu yararının çiğnenmesinin engellenmesi.
Tüm Siyasi Yöneticiler Bize Söz Vermeli
Bunları yapamadığımız takdirde iktidarın değişmesi Türkiye’de adil düzeni getirmeyecek ve adaletsizlik her alanda yaygınlaşarak devam edecek. Sadece adaletsizliğe uğrayanlar değişecek, o kadar! Adil düzenin içine kamu yararının çağdaş tanımı içinde yer alan canlı ve cansız her şeyi de dâhil edecek ve bu konuda farkındalığı yaratacak eğitim ve öğretim de dâhil tüm girişimler yapılmalıdır.
Adil düzenin Türkiye için yaşamsal değerde olduğu inancını taşıyan her seviyeden siyasi yöneticiler halka kitle iletişim araçlarından ve sosyal medyadan “Sahip olduğum yetkileri sadece kamu yararı gözeterek kullanacağım. Hiçbir şekilde kendim, akrabalarım, yakınlarım, etki ve ilgi alanım içindeki kurumlar, vakıflar ve dernekler için kullanmayacağım, kullandırmayacağım” sözünü vermeli, yazılı olarak da yayımlanmasını sağlamalıdır.
Etik Güvence
Bu kapsamda; milletvekilleri ve bir sonraki seçimlere katılacak milletvekili adayları da “Etik Güvenceyi” imzalayarak yayımlatmalıdır.
Milletvekilleri ve Milletvekili Adayları İçin Etik Güvence
- Her yıl akçeli işlerimi bağımsız bir denetleme kurumuna denetlettireceğimi ve sonuçlarını ilan edeceğimi,
- Çıkar çelişkisine neden olabilecek ikinci bir iş yapmayacağımı,
- Şahsıma avantaj sağlayabilecek özlük hakları değişikliklerinin bir dönem sonra yürürlüğe girmesi yönünde teklif getirip oy vereceğimi,
- Hakkımda yapılabilecek araştırmaları etkileyecek konumda bulunduğum takdirde yasama görevinden istifa edeceğimi,
- Tüm yolsuzluk araştırmalarına kabul oyu vereceğimi,
- Siyasi faaliyetler dışındaki dokunulmazlık olanaklarından yararlanmayacağımı, kendimle ilgili olarak böyle bir talep olması halinde bu yönde oy kullanacağımı,
- Bakanlık görevine atanmam halinde, tüm ülke için kullanımı gereken bakanlık imkânlarını seçim bölgeme ayrıcalık sağlayacak şekilde kullanmayacağımı taahhüt ediyor, bu taahhüdümün herhangi bir yolla denetlenmesine hiçbir şekilde karşı çıkmamaya şerefim üzerine söz veriyorum.
Bu yazıda; Beyaz Nokta Gelişim Vakfı Başkanı ve Devlet eski Bakanı Tınaz Titiz’in İstanbul Büyükşehir Belediyesi için liderliğini yaptığı Adil Hizmet Rehberi çalışmasından faydalanılmıştır.
FACEBOOK YORUMLAR