Türker ERTÜRK

Türker ERTÜRK

[email protected]

CEMAATİN SALDIRISINA BENZİYOR

21 Haziran 2017 - 20:28

Manisa’da askerlerimiz yemeklerden zehirleniyor. Medyada gördüğümüz fotoğraflar ve gelişmeler üzücü adeta; “Bunlar mı bizi koruyacak!” dedirten türden ve Türk Silahlı Kuvvetleri için itibar kaybı! Manisa’da askerlerin yemeklerden zehirlenmesi bir değil, iki değil tam dört defa oldu! Ayrıca başka yerlerden de yemek zehirlenmesi haberleri geliyor!

En sonunda yandaş yemek şirketinin sözleşmesini iptal etmek zorunda kaldılar. Ama bu konuda Meclis Araştırma Komisyonu’nun kurulması AKP ve MHP oyları ile engellendi. Yani iktidar; araştırılmasın, bu olayların üstü kapansın istiyor.

Özelleştirme Sihirli Bir Formüldür

Askeri birliklerde yemek pişirme işlerinin özelleştirilmesi AKP ile 2003’de başladı. Neymiş efendim; “Asker yemek pişirmezmiş”. Yalan! Asker yemek de pişirir, temizlik de yapar ve üretim de!  İşte MİLGEM (Milli Gemi) ve Heybeliada sınıfı korvetler! Askerin yaptığı böyle bir projenin dünyada bir örneği yok.

Eğer askerleri yemek pişirme gibi hizmet görevlerinden alıp onları muharip görevlere vererek tasarruf yapmak istiyorsan çözüm çok basit; Yemek pişirmek görevlerine sivil memur kadroları açarsın, onlar yapar bu işi ama asker gibi! Ama bu “Siyasal İslamcı” siyasi kadroların eline okyanus ötesinden reçete vermişler; “Özelleştirme sihirli bir formüldür” diye. Her alanda sonuç ortada!

Özelleştirirsek Gelenek Kaybolur

2008-2010 tarihleri arasında Deniz Harp Okulu Komutanı idim. Yaklaşık 800 dönüm üzerine bulunan Deniz Harp Okulu Yerleşkesinde üç farklı yerde yemek pişiriliyordu (Öğrenci, Asker, İşçi) ve memnuniyet en üst düzeydeydi. Bizi de zorluyorlardı özelleştirme için!  

Direniyordum ama nereye kadar! Baskı karşısında şöyle bir çözüm buldum; Öğrenci yemek işlerini özelleştirmeyelim. Çünkü burası 1773’de kurulmuş tarihi bir okul ve kurum. Tarihi içinde oluşmuş gelenekleri var. Yemek yeme şekli, başlangıcında ve sonunda yapılan ritüeller ve dualar hatta yemeklerin çeşitleri ve lezzetleri bile bu geleneğin parçası. Kuru fasulyenin, dalyan köftenin, talaş böreğinin, kadın budu köftenin, barbunya pilakinin, vezir parmağının, samsa tatlısının Deniz Harp Okulu’na has bir lezzeti var. Özelleştirirsek nesiller ve sınıflar boyunca süregelen bu geleneğimiz de kaybolur! Büyük kurumlar basit gibi gözüken bu gelenekleriyle de yaşarlar!

Asıl Amaçları Kar Sağlamaktı

Kabul ettirmiştim! Ama asker ve işçi yemeğimiz özelleştirilmişti. Yemek şirketleri ihale ile yemek pişirme işini alıyorlardı. İhaleyi kazanabilmek için bildiğiniz gibi fiyat kırıyorlardı. Sonunda yemek şirketinin asıl amacı kar sağlamaktı. Ama biz pişirdiğimiz taktirde asıl amaç daha lezzetli, daha besleyici yemek çıkarmak ve azami insan sağlığı koşullarını sağlamaktı.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde yemek numuneleri her gün 11:30’da komutana çıkarılır ve lezzetine baktırılır, direktifi alınır, buzdolabına kaldırılır, 48 saat saklanır ve sonunda imha edilir. Bir zehirlenme vakası olduğunda ilk iş komutan tarafından tadılmış bu numunelere bakmaktır.

Amaç Beni Yok Etmekti!

Manisa’da üst üste tam dört defa gıda zehirlenmesi vakası meydana geldi. Bu normal değil. Bu muhtemelen Gülen Cemaati’nin saldırısı, araştırılması lazım. Amacı ise birlik komutanına yönelik itibarsızlaştırma yanında kaos yaratmak, Türkiye’de her şeyin çığırından çıkmasını sağlamak, örgütsel güç ve dış destek nedeniyle durumsal üstünlük elde etmek, “Bizimkiler gitti, artık TSK bu işi yapamıyor” dedirtmektir!

Nereden mi çıkardık! Gıda zehirlenmesi saldırısı; Gülen Cemaati’nin eski bir yöntemidir. 2010’da benim komutanlığım sırasında, Deniz Harp Okulu’na yaptılar! Hem de Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın Deniz Harp Okulu’na denetlemeye geldiği gün. Amaç beni itibarsızlaştırmak ve yok etmekti. Çünkü cemaate direnç gösteriyorduk. Yaklaşık 500 öğrenci etkilendi! Denetlemeye gelenler de! Hatta ben de; ama komutandım, ayakta kalmam lazımdı! Allah korudu, yaşamını kaybedenler bile olabilirdi!

Cemaatin Delil Üretim Merkezleri

Deniz Harp Okulu’nun yemekhanesi laboratuvar gibiydi!  Burada, saldırı olmaksızın gıda zehirlenmesi olması çok düşük bir olasılıktı! İnsan sağlığı ve temizlik standartları açısından, belki de Türkiye’nin yüzde 5’lik en üst diliminde yer alıyordu!

Aklınıza geliyordur mutlaka; “Bir Müslüman böyle bir saldırı yapar mı?” diye. Emin olun “Siyasal İslamcı” ise yapar, hem de daha da fazlasını bile! 15 Temmuz’da, halkın üzerine nasıl ateş açtıklarını gördünüz. Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas operasyonları sırasında cemaatin, “Delil Üretim Merkezlerinde” imal ettiği delillerle, masum askerlere ve aydınlara ayarlanmış mahkemelerde nasıl tuzaklar kurduğunu gördünüz ve tanıklık yaptınız.

Önemli Olan Cihada Katılıp Katılmadığındır!

Bakınız; dindar veya Müslüman demiyoruz, “Siyasal İslamcı” diyoruz. Yani İslam’ı siyasi hedef ve amaçları için enstrüman haline getiren ve kirleten insan, grup, cemaat veya bir partidir bu!

“Siyasal İslamcı” için etik değerlerin, insan hak ve özgürlüklerinin, adaletin, evrensel ilkelerin, yurttaşlığın, dürüstlüğün, arkadaşlığın hatta ibadetini harfiyen yerine getiren Müslüman olmanın bile beş paralık değeri yoktur! Önemli olan; canınla ve malınla cihada katılıp katılmadığındır! Günümüzde bu cihat; cemaat liderinin, tarikat şeyhinin, imamın veya “Siyasal İslamcı” parti liderinin gösterdiği hedeflere, canınla ve malınla yürüyüp yürümediğindir.

Yapılması Gereken Nedir?

Bugün, ülkemizi yöneten iktidar da Gülen Cemaati de “Siyasal İslamcı” ideolojiye, “Yeni Osmanlıcı” hayale ve mezhepsel bakış açısına sahiptir. Dün beraberdiler, adaleti yok ettiler ve ülkemizi felakete sürüklüyorlardı; bugün kavga ediyorlar, yine adalet yok ve ülkemizi felakete sürüklemeye devam ediyorlar.

Yapılması gereken; Atatürkçüsü, çağdaşı, yurtseveri, entelektüeli, sıradan insanı, dindarı ve alt kimliği Kürt olanı ile birleşmek, bu sürece dur demektir. Halen ülkemizi yöneten iktidar iradesi ile esenliğe çıkabilmek ve gün yüzü görebilmek imkansızdır!

Yarın (22 Haziran 2017), Maçka Parkında “Adalet Nöbetinde” olacağım.

Türker Ertürk

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum