Bu köşeyi okuyanlar ve ekranlarda Ukrayna krizi ile ilgili değerlendirmelerimi izleyenler iyi bilirler; en başından itibaren ABD’nin Rusya ile sıcak savaş planlamadığını, Ukrayna için savaşmayacağını, uzun soluklu bir yıpratma, ekonomik olarak çökertme ve sonuç olarak Rusya’nın mücadeleye devam azim ve iradesini yıkma peşinde olduğunu söylemiştim. Ukrayna Savaşı; ABD’nin tek kutuplu küresel düzenini korumak için Rusya’ya ve Çin’e karşı sürdürdüğü İkinci Soğuk Savaş içinde sadece bir hamle. Hatta ABD’nin Ukrayna’da, 1979-1988 yılları arasında Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı yürütmüş olduğu vekâlet savaşı benzeri bir savaş planının içinde olduğunu da belirtmiştik.
ABD, Rusya’yı Ukrayna tuzağının içine çekti. Bazıları diyor ki; “Bu nasıl devlet ki böyle bir tuzağa düşüyor, düşmesin efendim!”. İnsanlarımız kolayca anlasın diye tuzak olarak adlandırdığım bu durumu daha akademik ve diplomatik olarak ifade etmek gerekirse bu bir satranç hamlesiydi. Ukrayna müdahalesi gibi hamlelerin ipuçlarını Zbigniew Brzezinski’nin ABD’nin küresel üstünlüğünü, dünyanın tek süper gücü olarak devamının jeostratejik gerekliliklerini anlattığı “Büyük Satranç Tahtası” kitabında bulabilirsiniz. Brzezinski; “Rusya da bölünmeli ve parçalanmalı” dedi ve bunun için de hangi hamlelerin yapılması gerektiğini anlattı. Ukrayna da bu hamlelerden biriydi. Yoksa Ukrayna’nın ve Ukraynalıların güvenliği ABD’nin umurunda bile değildi.
Rusya’nın Talepleri
Rusya için Ukrayna bir kırmızıçizgiydi ve bu konuda ciddi olduğunu göstermek için Ukrayna’nın doğu sınırına yaklaşık olarak 150 bin asker konuşlandırdı. Bugün itibarıyla ikinci haftasını dolduran Ukrayna Savaşını engellemek mümkündü. Rusya’nın ABD’den ve NATO’dan genel olarak talepleri ise;
- NATO’nun Rusya’ya doğru genişlemeyeceğine dair garanti,
- NATO’nun Rusya sınırlarına yakın olan silahları için garanti,
- NATO’nun 1997’den sonra Doğu Avrupa ülkelerine yerleştirdiği silahları ve askeri tesisleri kaldırması idi.
Bu taleplerin hepsi olmasa bile bazıları, özellikle doğuya doğru daha fazla genişlememe talebi karşılanabilirdi. ABD bu konuda pazarlık dahi yapmak istemedi. Eğer bu yerkürede barış içinde birlikte yaşamak istiyorsak; birbirimizin güvenlik endişelerine saygı duymak, konuşmak, karşılıklı güvenceler vermek ve savaşları engellemek daha doğru ve insani değil mi?
Bu İş Putin Meselesi Değil!
“Bu iş Putin’in işi. Diktatör Putin olmasaydı, Rusya Ukrayna’ya müdahale etmezdi” söylemleri çok yanlış. Bu işin arkasında Rusya’nın devlet aklı var. Ama ABD, Rusya’ya karşı sürdürdüğü Beşinci Nesil Savaş’ın (Fifth Generation Warfare) bir unsuru olan psikolojik harekat kapsamında, Rusya halkını ve tüm dünya kamuoyunu Putin’e karşı manipüle edebilmek için Batı medyasında bu söylemleri kullanıyor.
Yıl 1999…Ortada ne bugünkü Rusya var ne de Putin. Rusya’da egemen olan durum; ekonomik güçsüzlük, istikrarsızlık ve şaşkınlık... O sırada Roma’da, NATO Savunma Koleji’ndeydim. Konferansa Rus genç bir akademisyen geldi. Üç aşağı beş yukarı bugün yaşananları anlattı ve öngördü. Şöyle bir örnek de verdi; “NATO dağılmış ama Varşova Paktı büyüyerek devam ediyor. Avrupa ülkelerini, Meksika’yı ve Kanada’yı da pakta dâhil ederek batıya doğru büyüyor. Ne düşünürsünüz, kendinizi tuzağa düşürülüyor gibi hissetmez misiniz ve bu gelişmeleri bir güvenlik sorunu gibi görmez misiniz?” Buna karşılık NATO Savunma Koleji’nin komutanı Alman Korgeneral ve Komutan Yardımcısı Amerikalı E. Büyükelçi de dâhil salondan tık yoktu!
ABD’nin Şimdilik Ulaştığı Hedefler
Ukrayna krizi ve bu gelişmeler bugünün işi değildi. ABD, bu tuzağı 30 yılda ilmik ilmik ördü. Akademik ve diplomatik terminoloji ile söylersek; bugünkü küresel satranç tahtası üzerinde gördüğünüz bu duruma 30 yıldır yapılan hamlelerle gelindi. Bu son görüntüye bakarak büyük resmi anlayamazsınız ve yanlış değerlendirirsiniz.
Bir mücadeleyi veya savaşı kazanıp kazanmadığınız, başlangıçta koyulan hedeflere ulaşıp ulaşmadığınızla ilgilidir. Bu kapsamda ABD, bu savaştaki ilk raundu kazandı. ABD’nin bu kısa dönemde ulaştığı hedefler;
- Rusya ile Ukrayna’da uzun soluklu vekalet savaşı yapmak,
- Avrupa için Rus tehdidini somutlaştırmak,
- Avrupa ve NATO’yu kendi arkasında dizayn etmek,
- Rusya’nın yaptıklarını, Putin’in işi gibi göstermek ve ötekileştirmek,
- NATO ülkeleri için savunma harcamalarının artışını tetiklemek,
- Dünyayı Soğuk Savaş mantığı ile ikiye bölmek,
- Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın Rusya ile var olan enerji ilişkisini sonlandıracak gelişmelerin önünü açmak,
- Kendi silah ve kaya gazı sektörünü canlandırmaktır.
Rusya Stratejik Olarak Savunmada
ABD’nin Ukrayna’ya yönelik genişleme ve Rusya’nın güvenlik endişelerini yok sayma hamlesi, sonuçları itibarıyla sadece Rusya’ya değil Çin’e karşı da bir hamledir. Çünkü Çin ile mücadelede tırmandırılan, iki kampa ayrılan ve içinde yer yer vekiller vasıtası ile sıcak savaşların da olduğu İkinci Soğuk Savaşa ihtiyacı vardı.
Rusya, gerçekte stratejik savunmada bulunuyor. 1991’den beri geri çekiliyor. İlk itirazını 2008’de Gürcistan’da, ikincisini yine Ukrayna’da 2014’de Kırım ve Donbas ile yaptı. Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya uluslararası hukuku yok sayarak saldırması ise gerçekte karşı tarafın ilerlemesini durdurmak amacıyla yapılmış taktik bir saldırı.
Türkiye Tarafsız Kalmalı
Evet, ABD ilk raundu kazandı ama İkinci Soğuk Savaş olarak adlandırdığımız uzun soluklu mücadeleyi kazanması çok ama çok zor. Ukrayna üzerinden başlayan sert mücadele Rusya için büyük bir yıkım olacak. Avrupa da çok zarar görecek, zaman içinde hem AB’de hem de NATO’da ayrışma başlayacak. ABD de zarar görecek ve ekonomik olarak gerilemeye devam edecek. Aynı zamanda bu savaş Avrupa’da ırkçılığı tetiklediği gibi, ekonomik durumda gerilemeye ve halkın refahının hızla düşmesine, istikrarsızlığa ve halk hareketlerine de neden olacak. Bu savaşın uzun vadede tek kazananı Çin olacak. Akla gelen soru şu; madem ABD açısından bu savaşı uzun vadede kazanmak çok zor hatta imkânsız gibi, o zaman niçin başladı? Çünkü bugün bu işe girişmeseydi, yarın böyle bir mücadeleyi başlatabileceği eşik de geçilecekti. Yani ya bugün, ya hiçti!
Türkiye için ise savaşın dışında kalarak, taraf olmayarak, çatışmalara bulaşmayarak, insani yardımların ötesine geçmeyerek olası kayıplardan kaçınmak ve kazanımlar elde etmek açısından büyük fırsatlar var. Geçmişin tarafsız ülkelerinin bile baskılar nedeniyle tarafsızlıklarını hiç değilse başlangıç aşamasında kaybettiklerini görünce ve jeopolitik durum da düşünüldüğünde bu daha fazla önem kazanıyor. Ama tarafsız olmak ve ince çizgide politika sürdürmek çok zordur. Özellikle diplomatik, askeri ve ekonomik güç, böyle bir politikanın sürdürülmesi için gerek şarttır.
Keşke Savaşı Bitirebilsek!
En kolay şey taraf olmaktır. Taraf oldunuz mu; bulunduğunuz tarafın lideri neyi yapıp yapmayacağınıza, kimin düşman, kimin dost olduğuna, hangi cephelerin açılacağına ve nerede savaşıp nerede geri çekileceğinize ve hatta ölümünüze kadar her şeye karar verir. Biz bunu I. Dünya Savaşı’nda (1914-1918) ve Birinci Soğuk Savaşta (1949-1989) yaşadık, acı çektik ve yeterince deneyimledik.
Keşke kuzeyimizdeki Ukrayna Savaşını bitirebilecek ve tarafları bir araya getirebilecek gücümüz olsa. Eğer böyle bir gücümüz varsa durmayalım ve hemen yapalım! Ama büyük resimde de anlatmaya çalıştığım gibi ABD bunu istemiyor. Tabii ki bunu açıkça söylemiyor. O halde, gücümüzü ve enerjimizi Türkiye’yi ve halkımızı korumak ve bu savaşın dışında tutmak için kullanalım.
Moskova ve Kiev’dekiler Ne Yaptı?
Tabii ki hiçbir neden Rusya’nın bu mütecaviz eylemini meşru kılamaz. Rusya’nın yaptığı; uluslararası hukukun ağır bir şekilde ihlalidir. Ama tüm büyük güçler tutarsız! Kendi çıkarları, hedefleri ve planları için her şeyi mubah gördüler ve uluslararası hukuku yok saydılar, saymaya da devam ediyorlar. Sormak lazım; ABD hangi hak ve yetkiyle Suriye’de bulunuyor? Hangi demokrasi ve müttefiklik ilkesi terör örgütü PKK’ya yardım ve yataklık yapmasına neden oldu? Bu örnekleri daha da arttırmak mümkün. Sonuç olarak biz de ülkemizin çıkarları ve güvenliği peşinde olmalıyız.
İktidar, Ukrayna konusunda yanlışlar yaptı ve Rusya’nın Ukrayna’ya girebileceğini dahi öngöremedi. Allah aşkına; Moskova ve Kiev’deki Büyükelçiler başta olmak kaydıyla, diplomatik personel ve askeri ataşeler ne yaptı? Ankara’ya ne rapor ettiler? Yoksa Ankara onları kale mi almadı?
ABD Türkiye İçin Acele Etmiyor
Başlangıçta yanlış yapan iktidar, sonradan büyük yanlışların içinde olmamaya çalıştı ve şimdilik daha dengeli gitmeye çalışıyor. Bunun en büyük nedeni özellikle 2016’dan sonra Rusya ile geliştirilen girift ve kolay koparılamayacak ilişkiler nedeniyle Rusya’nın intikam operasyonlarından korkuluyor olmasıdır.
ABD de bu durumu bildiğinden iktidarın üzerine çok gitmedi. Bunu zamana yayarak halletmek istiyor. İkinci Soğuk Savaşta Türkiye’ye, Karadeniz’e, Montrö’nün delinmesine ihtiyacı var. Türkiye, kuşatma kapsamlı Kafkasya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik muhtemel operasyonlar açısından da çok önemli. ABD şimdilik Türkiye’yi ürkütmeden yoluna devam ediyor. Bu arada muhalefeti de ikna etmeye çalışıyor. 2003 Irak Savaşı öncesindeki gibi. İşbirliği yapmak istemeyen Ecevit’e yapılan operasyon ve AKP iktidarı sonrasında muhalefet eden askerlere yapılan kumpasları biliyorsunuz.
Rusya Küresel Güç Değil
Rusya’nın yumuşak güç unsurları Batı ile kıyaslanamayacak ölçüde zayıf olduğu için sert güç kullanma eşiğini kolayca geçebilirdi ve geçti de. Rusya yaklaşık 17 milyon km ² ile yüzölçümü olarak dünyanın en büyük ülkesi. Ama özellikle ekonomik açıdan çok güçlü bir ülke değil. İtalya kadar bile ekonomik büyüklüğü yok. Hatta ABD’nin 50 eyaletinden biri olan Kaliforniya’dan bile küçük! En büyük geliri ise enerji ihracatından geliyor. Bu engellendiği takdirde çok zor duruma düşer. Rusya küresel bir güç de değil. Sadece Avrasya’da bölgesel bir güç.
Diğer taraftan Rusya, geleneksel silahlar açısından da NATO kadar güçlü değil. İşte tehlike tam da burada! Rusya köşeye sıkışır ve işin içinden çıkamazsa kolayca nükleer silah kullanma eşiğine de gelebilir. Bunun emareleri de var! Eğer Türkiye taraf olursa ve karşı tarafta konumlanırsa Rusya’nın -özellikle geri adım atılmadığı takdirde- tehlikenin büyüklüğünü göstermek için küçük çaplı nükleer silah kullanacağı ilk yer ülkemiz olur. Türkiye’ye nükleer silah kullanıldı diye genel bir nükleer savaş da başlamaz ve başlatmazlar. Zaten böyle bir şey dünyanın bir anlamda sonu olur.
Ders Alma Sırası Kimde?
1709’da İsveç Kralı, Ruslara Ukrayna-Poltava’da yenildi ve canını Osmanlı’ya sığınarak kurtardı. 1812’de Napolyon’un Rusya seferi sonucunda 600 bin kişilik ordusunun ancak 50 bini Fransa’ya dönebilmiş ve sonunu getirmişti. Hitler’in de 1941’de Barbarossa Harekatı’nda orduları Ukrayna topraklarında erimiş, sonucunda hem canından olmuş hem de ülkesi çok büyük bir yıkıma uğramıştı. Şimdi yer yine Ukrayna ama ders alma sırası kimde? Biden’da mı, Putin’de mi?
Sözcü Kitabevinden yeni piyasaya çıkan ve yazar kadrosunda benim de yer aldığım “İç Cephe Çökerse Ülke Çöker” adlı ortak kitabımızı okumanızı tavsiye ederim.
FACEBOOK YORUMLAR