Türker ERTÜRK

Türker ERTÜRK

[email protected]

BİRLEŞMEK DOĞANIN EMRİ

06 Ocak 2022 - 01:07

Doğada istinasız tüm varlıkları ortak davranışa iten hep aynı neden olmuştur; zor durumda kalmak! Alman fizikçi Prof. Dr. Hermann Haken tarafından “Bilgilenme ve Örgütlenme” (Information & Self Organization) şeklinde özetlenebilen dinamik sistemli doğa görüşü; doğadaki tüm oluşum ve gelişmelerin varlıkların ve varlıkları meydana getiren molekül, atom ve atom altı gibi öğelerin karşılıklı iletişimi ve etkileşimi ile gerçekleştiğini ortaya koymuştur.

Doğadaki tüm varlıklar karşılıklı etkileşimle oluşup gelişmekte ve evirilmektedir. Tepeden emir almak ve yönetilmek gibi bir şey söz konusu değildir. Doğada değişip dönüşmeyen ve sabit kalan hiçbir şey yoktur. Esasında evrenin değişmeyen tek yasası değişim ve dönüşümdür.

İnsan Diğer Canlılardan Üstün Değildir
 
Doğadaki tüm varlıklar arasında karşılıklı bir iletişim sistemi vardır. Zor durumda kaldıklarında, karşılıklı uzlaşarak ortak bir davranışa yönelir ve yabancı dilde “sinerjetik” (synergetic) olarak ifade edilen birlikte çalışma refleksini gösterirler. Bu iletişimi ve zor durumdan kurtulma refleksini gösteremeyen varlıklar ise yok olurlar.

İnsan; canlılar içinde en zeki olanıdır. Ama bu zeki olma durumu, insanın diğer canlılardan üstün olduğu anlamına gelmiyor. Evrimde daha üstün diye bir kavram yok. Uyum var, değişim ve dönüşüm var. Canlılardan bazıları evrimsel süreç içinde en hızlı, bazıları en dayanıklı, bazıları en güçlü, bazıları en keskin görüşlü, bazıları ise en cüsseli olabiliyor. Şu an yaşayan bütün canlı türleri -yok olmadıklarına göre- değişen çevre şartları içinde evirilmiştir ve uyumludur. Canlılar içinde insanın en ileri beyin kapasitesine sahip olmasının nedeni ise evrimsel geçmişinde herhangi bir zaman diliminde yok olmamak için ona çok fazla ihtiyaç duymuş olmasıdır.

Aydınlanma Çocukluktan Çıkıştır

İnsanın evrim sonucunda gelişmiş olan bu aklını çeşitli akıl daraltıcıları ile özgürce kullanamaması; hem kendisi hem de içinde bulunduğu toplum için dezavantaj ve sorunlar yaratıyor. Hatta doğanın atom ve atom altı öğeleri dâhil istinasız tüm varlıklar için zor durumda kaldıklarında karşılıklı uzlaşarak ortak bir davranış ve birlikte savunma refleksi göstermelerini bile engelleyebiliyor.

İnsanın biyolojik evriminden farklı olarak gerçekleşen düşünsel evrimi içinde aydınlanma, aklın özgürleşmesi adına gerçekten çok büyük bir hamle. Kant; “Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır” diyor. Fransız Devrimini etkileyen Cenevreli filozof Jean-Jacques Rousseau ise aydınlanmayı “Çocukluktan çıkış” olarak nitelendiriyor.

Aydınlanma Türkiye’ye Atatürk’le Geldi!

Bugün kadın erkek eşitliği, demokrasi, laiklik, insan hak ve özgürlükleri gibi tüm çağdaş değerler ile bilim ve teknolojide gelinen seviye aydınlanmanın bir ürünü. Geçmişte bunlar yoktu. Türkiye’ye ve İslam Dünyasına aydınlanma Atatürk ile geldi ve süreç devam ediyor.

Hiç şüphesiz insanın aklını kısıtlayan, tam kapasite ile kullanmasını engelleyen, hatta bağımlı hale getiren akıl daraltıcılarını ortadan kaldırmak adına aydınlanma ve kazanımları başat bir role sahip. Ama insan aklının önünde özgürce düşünmesini ve problem çözücü olabilmesini engelleyen başka akıl daraltıcıları da var.

Akıl Daraltıcılar

Dini inançlar, koşullandırıcı eğitim, kesin doğru olduğu öğretilen ideolojiler, mahalle baskısı, aile ortamı, ahlaki değerler, refah düzeyi (zenginlik, fakirlik, açgözlülük), kalıtsal özellikler, hamilelikte anne sağlığı, çocukluk geçmişi (şiddet, cinsel istismar, korkutulmuş olma), kendini ifade yetmezliği, düşünsel beceri (eleştirel, nedensel ve yaratıcı), bağlı olunan inanç ve ideolojiye ters düşmeme korkusu, kişilik özellikleri (kıskançlık, özgüven, önyargı) gibi daha bir sürü akıl daraltıcısı ile insan akli özgürlüğünü kaybeder veya bu özgürlük oldukça azalır. Hiç kimse aklını kullanabilme açısından birbirinin aynı değildir.

Bu gerçeklik bile çağımızda bir toplumun veya bir ülkenin yönetiminin tek bir insan aklına emanet edilemeyeceğini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Tek Adam Yönetimleri (monarşi); insanlığın Rousseau’nun ifadesi ile çocukluk, Kant’ın anlatımı ile erginlik öncesi zihin durumunun ürünüdür, çağdışıdır ve günümüzde toplumları felakete taşır. Taşıdığını ülkemizde yaşayarak ve acı çekerek görüyoruz. Toplumların çağımızda ihtiyaç duyduğu akıl, kolektif, niteliği ve farklılığı esas alan birleşik akıldır.

Gevşek Uzlaşılara İhtiyaç Var

Bugün Türkiye olarak her konuda tam bir iflas durumunda olduğumuzu geniş kitleler de artık görebiliyor. Tabii ki kitlelerin Türkiye’deki iflas durumunu görebilmesi ve iktidardan rahatsız olmasının başat nedeni ekonomi, yani mutfaktır. Her konuda yaşanan iflasın nedeni ise iktidarın bilgisizlik ve beceriksizlik görüntüsü altında son derece bilinçli, geleneksel dini taassup kökenli ve dış destekli şekilde toplumu başlıca iki parçaya bölen yapısıdır. Bu yapı, laik, demokratik ve hukuk eksenli bilimsel önerilere tamamen kapalıdır. Demokratik düzenin eleştiri öneri aracı ve iyi niyetli yaklaşımları, bu çağdışı yapıya sadece zaman kazandırıyor.

Ne yazık ki toplumun bölünmüş kültürel dokusu; sistemli olarak gelinen bu durumu hem bir anda geriye çevirebilecek durumda değil, hem de Türkiye’yi felakete sürüklediği konusunda en ufak bir şüphe bile duyulmayan iktidara karşı birlikteliği ve birleşmeyi zorlaştırıyor! Mükemmelin mümkünün düşmanı olduğu bilinci içinde, mümkün olabileceklerin üzerinde gevşek uzlaşılar kurabilecek yapılanmalara ihtiyacımız var. Bu demektir ki; felaket sürecini durdurmak için bir araya geleceklerin her konuda hep aynı fikirde olmasına gerek yoktur.

Farklılıklar Yarar Bölünmüşlük Zarar Üretir

Bugün geldiğimiz noktada; nelerin mümkün, nelerin gayrı mümkün olduğunu idrak edebilecek bir kolektif akla ve onun gereklerini barış içinde gerçekleştirebilecek güçlü bir iradeye ihtiyacımız var. Toplum sorunlarıyla ilgili konularda tek aklın kullanılmasının faturasının ne kadar ağır olduğunu gördük. O halde atılacak öncelikli adımlardan biri de farklı akılları birleştirebilen bir anlayışı hayata geçirmek olmalıdır.

Her türlü farklılık yarar üretir, kültürel farklılık da öyle. Bölünmüşlük ise farklılıkların birbiriyle çatışır hale gelmesidir. İktidar ülkemize çok kötülükler yaptı ama bunlardan birincil olanı kültürel farklılıklarımızı kaşıyıp istismar ederek toplumu bölmesiydi. Bugün toplum seküler ve dindar dünya görüşleri altında, laikliği savunanlar ile dincilerin kendi içlerinde bile bölünüp çatıştıkları bir karışım haline geldi. Bu durum ulusal bütünlüğümüz açısından sürdürülebilir değildir. Bugün Türkiye için dış tehditler de dâhil bundan daha büyük tehdit yoktur.

Çözüm Nedir?

Bugün Türkiye’de hoşnut olmadığımız konu ve sorunların bir günde oluşmadığı, bir günde değişmeyeceği, uzun soluklu politikalara ve mücadelelere ihtiyaç olduğu bilinmelidir. “İktidar gider, sorunlarımız biter!” gerçekçi bir beklenti değildir. Sorunlarımızın yapı taşlarına yönelik çözümleri orta ve uzun vadeye yaymak zorunda olduğumuz akıldan çıkarılmamalıdır.

Sonuç olarak Türkiye; cumhuriyet tarihi boyunca hiç olmadığı kadar zor durumdadır ve yaşamsal tehdit altındadır. Türkiye’nin önünü açabilmek ve sorunlarını çözebilmek için halen ülkemizi yöneten iktidarı demokratik olarak göndermek gerek şarttır ama yeterli değildir. “Millet İttifakı” doğrudur ve büyütülmesi, hatta adının “Demokratik İttifak” olarak değiştirilmesi bile düşünülebilir. Bu ittifakta iktidarın karşısında istisnasız tüm yasal siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve düşünce platformları yer alabilir. Hatta yer alan siyasi partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin her konuda aynı fikirde olması da gerekmez, bazı konularda zıt görüşleri de olabilir.

Mücadeleler Akılla Kazanılır

“İttifakta o olmasın, bu olmasın!” diyorsanız; doğada insan dâhil tüm varlıkların zor durumda kaldıklarında uzlaşarak ortak bir davranış ve birlikte savunma refleksi göstermesi içgüdüsünü akıl daraltıcılarınız yüzünden gösteremiyorsunuz demektir. Mücadele akılla kazanılır; duygularla, geçmişin koşullandırmalarıyla ve hamasetle değil!

Aristoteles; “Akıllı insan düşündüğü her şey söylemez, fakat söylediği her şeyi düşünerek söyler” diyor. Yeni yılın ilk haftasını bitirirken, zor durumda da olsak umudumuzu koruyarak tekraren güzel bir yıl geçirmemizi diliyorum.

Bu yazıda; Devlet eski Bakanı, Beyaz Nokta Gelişim Vakfı Başkanı ve “Birleşik Akıl ve Akıl Daraltıcılar” konularında çalışmaları olan Tınaz Titiz’in, dünyada hayatın oluşumu ve gelişimi konusunda çalışmaları olan Paleontoloji ve Tarihsel Jeoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmet Gedik ve “İlahiyat ve Düşünce Tarihi” konularında akademik çalışmaları olan Prof. Dr. Niyazi Kahveci’nin fikirlerinden yararlanılmıştır.

“Birleşik Akıl ve Akıl Daraltıcılar” konularında ayrıntılı bilgiye ve çalışmalara ulaşmak isteyenler; https://www.beyaznokta.org.tr/ internet sitesini ziyaret edebilirler.
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum