Türker ERTÜRK

Türker ERTÜRK

[email protected]

ABD’DE OLUMLU, TÜRKİYE’DE OLUMSUZ BOMBARDIMAN

07 Eylül 2018 - 20:43

ABD’nin başkenti Washington DC’yi ilk defa 19 yıl önce, bir görev nedeniyle gittiğimde görmüştüm. Geçtiğimiz ay tatil için ailece ABD ve Kanada’ya gittiğimizde ziyaret ettiğimiz yerler arasında Washington DC yine vardı. Tatilimizin bir amacı da Kuzey Amerika kıtasının bir bölümünü gezerek bilgimizi, görgümüzü, deneyimlerimizi arttırıp, ufkumuzu biraz daha genişletmekti.  Tabii ki, kısıtlı bir bütçemiz vardı. Ama zamanlama olarak ülkece ekonomik iflasın dip yaptığı ve ulusal paramızın çok değer kaybettiği bir döneme denk geleceğimizi tahmin etmiyorduk. Bu bizi bayağı zorladı!

Esasında; Türkiye’nin ekonomik olarak iflas edeceğini, duvara çarpacağını ve Türk Lirası’nın aşırı değer kaybedeceğini bekliyorduk. Sadece ne zaman olacağını kestiremiyorduk. Çünkü perşembenin gelişi, çarşambadan belli olurdu. Çok önemli bir bankanın çok üst düzey görevlisi bir dostum 4 yıldır; “iktidarın yalan yanlış uygulamaları nedeniyle ülkemizin ekonomisi freni patlayan kamyon gibi! Duvara çarpacağımız kesin! Sadece nerede ve nasıl onu kestiremiyorum” diyordu. Ve en sonunda bu çarpma işlemi gerçekleşti! Hatta bu dostum şimdi de “bunlar iyi günlerimiz, bizi daha kötü günler bekliyor” diyor.

Atatürk de Bilirdi Saray Yaptırmasını!

Bu nedenle, yaşadığımız ekonomik iflasın nedenini dış mihraklarda aramak beyhude bir gayretkeşliktir. Bu iflasın tek sorumlusu iktidardır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Her Fabrika Bir Kaledir” demiş, tarıma önem vermiş, bu nedenle “Köylü Milletin Efendisidir” diyerek ve Atatürk Orman Çiftliği’ni tesis ederek örnek olmaya çalışmış, her alanda üretimi teşvik etmiş ve esas almıştır.

Eğer Atatürk’ün gösterdiği yolda ilerlenseydi ve sözlerinin gereği yapılsaydı; bugün ekonomimiz tuş, paramız pul olmazdı. Atatürk’ün sözleri ve gösterdiği yol, Osmanlı’nın iflası ve enkaz haline gelişinin deneyimleriyle söylenmişti. Ki bunlar; özgür aklın ve bilimselliğin ifadesiydi. Ama özellikle bu iktidar döneminde tam tersi yapıldı, kıt ekonomik kaynaklarımız üretime değil, taşa toprağa gömüldü, emperyalizmin ekonomik tetikçilerinin yönlendirdiği projelerle kaynaklarımız çarçur edildi, fabrikalarımız, yani kalelerimiz türlü bahanelerle satıldı, yıkıldı ve peşkeş çekildi. Bunların üstüne yolsuzluk, savurganlık ve liyakatsizlik de eklenince, mevcut durum hâsıl oldu. Anlayacağınız; kaleleri yıkılan ülkemiz savunmasız kaldı. Atatürk de bilirdi Çankaya gibi mütevazı bir bağ evinde yaşamak yerine saray yaptırmasını!

Beştepe’nin Müştemilatı Bile Olamaz!

Bu duygularla ve kafamı kurcalayan sorularla dolaşırken ABD Başkanı’nın yaşadığı Beyaz Ev’e (White House) yakından baktım, çevresinde dolaştım ve inceledim. Emin olun; Beştepe’deki sarayın müştemilatı bile olamaz. İnsanın aklına hemen “dünyanın birinci ekonomisi olan, dünya üretim pastasının tek başına dörtte birini üreten ABD’nin başkanı burada mı yaşıyor, yok mu bunların paraları ve başkanlarını yaşatacakları sarayları?” soruları geliveriyor!

Tüm Washington DC’yi gezdim. Bütün devlet binaları içinde en görkemlisi Meclis Binası (Capitol Hill). Bunların yanında White House, içi de dâhil gerçekten çok mütevazı. Sonra bir düşündüm; demokrasiyi esas alan tüm ülkelerin başkentlerinde de en görkemli yapılar meclis binaları, yani milletin temsilcilerinin çalıştıkları yerler. Emperyalizmin eski ağababası olan ve hala monarşi ile yönetilen İngiltere’de bile, Londra’nın en görkemli binası Meclis Binası’dır (House of Parliament). Ama demokrasiyi esas almayan ve otoriter rejimlerle yönetilen ülkelerdeki en görkemli yapılar ise ülkeyi yöneten tek adamın yaşadığı yer veya yerlerdir.

Önce Askerler

Geçmişte, dünyanın her yerinde yöneticiler ve krallar saraylar yaptırmışlar. Bugün Avrupa başkentlerinde gördüğünüz saraylar, bunların bir sonucu. Ama kabile devletlerini ve otoriter yönetimleri saymazsanız, dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir çağdaş ülkesinde, 20.yüzyılda ve halen içinde bulunduğumuz 21.yüzyılda yapılan bir saray örneğini göremezsiniz.

ABD içinde yaptığımız uçak yolculuklarında en çok dikkatimi çeken husus; askerlere verilen önem, saygı ve öncelikti. Uçaklara girerken önce askerler anons edilerek içeriye alınıyor, daha sonra sivil yolcular giriyor. Hatta, askerleri alkışlayanlar oluyor. Her yerde siyasetçilerin kıyasıya eleştirildiğini duyabiliyorsunuz. Başkan Trump’a bile küfür edenler çok ve polis alıp götürmüyor ama bayrağa ve askere kimse laf söyletmiyor. Çünkü biliyorlar ki; ülkenin milli birliğini bayrakları ve askerleri temsil ediyor. Başkan Trump’ın fotoğraflarının, posterlerinin sağa sola asıldığını da göremezsiniz, yoktur. Sokaklarda göreceğiniz fotoğraflar, resimler ve heykeller; ABD’nin kurucu babalarına ve savaş kahramanı askerlere aittir.

Devlet Eşittir Hükümet Değildir!

ABD’de, Başkan da dâhil devleti yöneten siyasetçilerin hiçbirinin kıyasıya eleştirilmesi ve itibarlarının aşındırılması tehdit olarak görülmez. Çünkü biliyorlar ki; siyasetçilerin yüzleri geçicidir. Eğer bu yüzler yasalarla ve polis gücüyle en acımasızı, hatta hakarete varanı olsa bile eleştirilere karşı korunursa; yönetimin çeşitli idari tasarrufları nedeniyle halkta oluşan tepki yönetime değil, devlete yönelir. Esas bu durum devletin bekası için tehdit olarak görülür. Yani “devlet eşittir hükümet” değildir.

İki sivil üniversite arasında yapılan bir Amerikan futbolu maçına gittim. Futbol maçı ile birlikte, maç öncesinde, maç sırasında ve devre arasında yapılan gösteriler gerçekten çok ilginç ve izlenmeye değerdi. Bayrak ve asker yine ön plandaydı. Askerlerin taşıdığı ABD bayrağı sahanın ortasına geldi ve ulusal marş başladığında herkes ayaktaydı. Bölgenin gazileri savaş kahramanları dahi tanıtıldı.

Duyuşsal Alan Faaliyeti

ABD’de futbol maçından bir konsere, sinema filminden çeşitli konularda yapılan etkinliklere kadar her alanda duyuşsal alan faaliyeti yapılıyor ve toplumu bir arada tutacak çalışmaların içinde bulunuluyor. ABD’de okullar açıldı. Her sabah ant okuyorlar. Bu bir duyuşsal alan faaliyeti.

İnsana üç yönde eğitim ve öğretim verilmeye çalışılır. Bunlar; bilişsel, fiziksel ve duyuşsal alanlardır. Duyuşsal alan; insanın duygularına hitap eder. İnsana kazandırılmak istenen tercihler, değerler, etik ve ahlaki kurallar, güdüler, yönelimler, istek ve arzular bu alanın faaliyetleri içine girer. Toplumsal kurallara uymak, kamu malını korumak, ahlaki ve etik değerlere önem vermek, insan ve hayvan haklarına saygı duymak, barış içinde birlikte yaşamak ve vatanseverlik hislerinin kazandırılması bu alanın kapsamına girer.

Sonuç olarak; ABD çıkarları, bekası, güvenliği ve milli birliği gereği, her fırsatta toplumun duyuşsal alanına olumlu yönde bombardıman yapmaktadır. Bu, Avrupa’da, Çin’de ve Rusya’da da böyle! Ama ülkemizdeki iktidar, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine ve çağdaş uygarlık seviyesine varma rotasına taban tabana zıt olan “Siyasal İslamcı” ideolojisi, “Yeni Osmanlıcı” hayali ve mezhepsel bakış açısı nedeniyle, toplumumuzun duyuşsal alanına olumsuz yönde bombardıman yapmaktadır.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum