Ne kadar haklı olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor, değil mi?
AKP ise köyülüyü ve dolayısıyla tarımı kalkındırmak yerine “tarımda ithalatı” patlalattı!
Bir de köyleri “mahalle” yaptı!
Büyük başarı!
***
“Ecevit Hep Haklı Çıktı” diye bir kitap yazmıştım.
Bu, sıradan bir övgü kitabı değildi.
Zaten sıradan bir övgü kitabı yazmak da benim yazarlık kişiliğime uymazdı.
Bu, bazı görüşleri nedeniyle önce eleştirilen, ama sonra haklılığı anlaşılan bir lidere hakkını teslim etmekti.
Bakınız, işte, Ecevit yine haklı çıktı! Bunu da yine ben yazıyorum.
***
Bizde, kendi değerimizi “görememe”, ona “hakkını teslim edememe” sıkıntısı var...
Bir yabancı önemli bir şey söylemişse bunu dile getiriyoruz; iyi, güzel...
Ama kendi içimizden birinin çok önemli sözlerini bile duymazlıktan geliyoruz!
Sanki, kendi insanımız önemli bir şey söyleyemezmiş gibi!..
***
Bazı kimseler, Ecevit’in de önemli şeyler söyleyemeyeceği; yeni bir görüş (akım) geliştiremeyeceği “peşin yargısı” içinde haraket ettiler.
Oysa Ecevit, Türk siyasetinde kendi kuramını (Demokratik Sol) kendisi oluşturan yegâne liderdi.
Bu “değer”imizi halkımız çok iyi anladı ama, “entelektüel geçinenler” anlayamadı.
***
Bunlar, Ecevit’in, “KÖY-KENT” gibi çok önemli projesini bile hafife aldılar; “köylülük projesi” diyerek küçümsediler!
Oysa bu proje, “köylüyü köyünde kentlileştirme”yi amaçlıyordu; bunu bile anlayamadılar!
Ecevit’in ufku çok genişti. “Bilgi Çağı” diye şiir yazan; ama onunla yetinmeyip, “Köy-Kent’ten Tekno-Kent’e/ Hedef: BİLGİ TOPLUMU” diyerek, önüne yeni amaçlar koyan da oydu.
***
Entelektüel geçinenler Ecevit’i anlayamadılar ama o, dünyada “halkçı” olarak tanınmasının yanı sıra, “entelektüel” olarak da biliniyordu.
Türkçemizi en iyi ve en düzgün kullanan lider de oydu.
Düzgün hitabetinin yanı sıra dilimize yeni sözcüklerin kazandırılmasında da öncüydü.
Ecevit, başkalarının kaleme aldığı metinleri okumazdı seçim meydanlarında; kendi yazdığı ya da notlarını aldığı metinlere bakarak seselenirdi halka.
***
Ecevit, insanî ve vicdanî özellikleriyle de saygın bir kişiliğe sahipti.
Partideki arkadaşlarına ısmarladığı yemeklerin parasını bile cebinden ödeyen biriydi.
Partisinin parası anasının ak sütü gibi helâliydi; ama o, elini, parti kasasına değil kendi cebine atmayı tercih ederdi.
Cebinde para olmadığı zamanlarda da Rahşan Hanım’a seslenir, ondan isterdi.
O, Suudi Arabistan’da büyük dedesinden kalan “İKİ MİLYAR DOLARLIK” mirası da Türk hacılarının kullanımı için devlete bağışlayabilen biriydi. (*)
***
Ecevit, her açıdan çok farklıydı.
Siyasetçi ve devlet adamı olarak işçi ve köylü sorunlarının çözümü, onun en öncelikli amaçlarıydı.
Ecevit ve köy/köylü konusuna ilk fırsatta yeniden değineceğim.
Bu arada, ilgi duyanlara, Ecevit’in, “Mithat Paşa ve Türk Ekonomisinin Tarihsel Süreci” kitabını tavsiye ederim.
——
(*)
http://www.yurtgazetesi.com.tr/haber/amp/86325
FACEBOOK YORUMLAR