Süheyl TUCE

Süheyl TUCE

[email protected]

Yoksa Siz Hâlâ???

28 Kasım 2024 - 17:59

Dile kolay tam dört yıl süren bir yüksek eğitim. Son sene geçmek bilmemişti. Hepimiz dershanelerde
sıralarımızın kenarına takvimler yapıştırıp her geçen günü heyecanla işaretliyorduk.
Önce sınava girip kazanmalısınız. Bizim zamanımıza sınavlar özel yapılıyordu. Sonra seçtiğiniz bölüme
göre yoğun bir akademik eğitim. Örnek verelim; İşletme, Makina, Elektrik Elektronik, Harita. Aynı sivil
üniversitelerde olduğu gibi lisans diplomasıyla mezun olduk. Hatta bu bölümlerden mezun olan
arkadaşlarımızdan bazıları Yüksek Öğretim Kurumuna başvurmak suretiyle denklik belgesi alarak
akademik kariyer yaptılar. Halen Dr, Doçent ya da Profesör olan arkadaşlarımız var. Gurur duyuyoruz
onlarla.
Bu akademik eğitimin yanı sıra ağır askeri eğitimler ve askeri dersler. Savaş beden eğitimi mesela. Hiç
duydunuz mu? Pentatlon engelli parkuru. Güç maniler parkuru. Dörtlü kiriş. İtalyan çukuru. Mail
duvar. Tahta perde. Allah’a uzanan merdiven. Bunlar o parkurlardaki bazı engellerin isimleri. Bunları
askerlik yapan beyler bilir. Askerliğini komando olarak yapanlar daha fazlasını bilir. Mesela 5 km. tam
teçhizatlı koşu. Komandolar bunu 27 km. olarak koşarlar. Hem de zamana karşı. Kafada çelik başlık,
üzerinizde palaskaya bağlı dört adet dolu kütüklük (şarjör kılıfı), içi su dolu olmak kaydıyla belinizde
matara. Postallar. Elinizde piyade tüfeği. Makinalı tüfek nişancısı olan arkadaşlarda mg3 makinalı
tüfeği.. İri yarı güçlü kuvvetli arkadaşlardan seçilirdi makinalı tüfek nilancıları. Bu arkadaşlar onbir kg.
ağırlığındaki mg3 makinalı tüfeği ile bizim yaklaşık beş kiloluk g3 piyade tüfeğimizle katıldığımız
bütün faaliyetlere aynen katılırlardı. Üzerinizdeki yükün ağırlığı neredeyse kırk kilo. Takım komutanı
koşuya çıkmadan önce tek tek mataraların su dolu olup olmadığını kontrol ederdi. Sonra atışlar.
Piyade tüfeği, tabanca, makinalı tabanca, makinalı tüfek, geri tepmesiz top, 81 mm ve 106 mm havan.
Her sene iki ay İzmir Menteş kampını da unutmayalım. Atış ve tatbikat eğitimleri yapılır burada.
Akademik eğitimde tabi nazari askeri dersler de var.
Bunlar Kara Harp Okulu’ndan hatırladıklarım. Hava ve Deniz Harp Okullarında da kendi branşlarına
uygun bir çok ilave eğitimler ve dersler var tabi.
Bir süreden beri de Harp Okulu öğrencilerine önce paraşüt atlama kursu daha sonra da komando
ihtisas kursları verilmeye başlandı bildiğim kadarıyla. Yani bu okullardan teğmen rütbesiyle mezun
olan her subay paraşütle atlayabilir ve komando kursunu başarıyla bitirmiş olarak Teğmen rütbesine
hak kazanmış oluyor.

Bir de özellikle Kara Harp Okulu nezdinde ki bu memleketin, Cumhuriyetin kurucusu, Milli
Mücadelenin mimarı ve Başkomutanı, önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün okuduğu okul olması
hasebiyle; Harp Okulu mezunları onun hasletlerini ve düşünce yapısını kendisine rehber edinmiş
olarak Silahlı Kuvvetlerimize katılırlar.
Ha kendini gizleyip sureti haktan yana görünerek bu kutsal yuvayı paravan olarak kullanarak Silahlı
Kuvvetlerimize “sızan” hainler yok mudur? Elbette vardır ve olmaya da devam edecektir.
İşte yukarıda arz ettiğim sebeplerden dolayı her “Harbiyeli” Mustafa Kemal’in askeridir.
Şimdi şu geçtiğimiz 30 Ağustos törenlerinden sonra olanlara bakın. Hatırlatmaya gerek yok. Ama
kısaca tekrarlayalım:
Teğmenler rütbe takma ve diploma töreninden sonra toplanıp kılıçlarını havaya kaldırıp Atatürk
Cumhuriyetine bağlı kalmaya and içip Mustafa Kemal’in askerleriyiz diye bağırmışlar.
Vay efendim sen misin bunu yapan.
Çocuklara yapılmayan kalmadı. Daha meslek hayatlarının baharında içleri kıpır kıpır, vatan millet ve
Atatürk sevgisiyle dolu o pırıl pırıl -kız erkek farketmez- delikanlıların adeta kanına girildi.
Önce sayın Cumhurbaşkanı siz kime kılıç sallıyorsunuz, bunlar sayıları ne olursa olsun temizlenecek
mealinde bir konuşma yaptı.
Bilahare Savunma Bakanlığı ve diğer kurumlar tahminim odur ki Mustafa Kemal’in askeri olmak
suçmuş gibi görüntü verilmesin diye akla ziyan “disiplinsizlik” açıklamaları yaparak çocukları Kara
Kuvvetleri Yüksek Disiplin kuruluna ihraç (ordudan ayırma) istemiyle sevk edildiler.
Yahu elimizi lütfen vicdanımıza koyalım. Ne disiplinsizliği. Yine tahminim odur ki, bu çocukların bir
araya gelip Mustafa Kemal Atatürk’e ve kurduğu Cumhuriyete bağlılığını ifade etmeleri bazı çevrelerde
eskinin darbe anılarını canlandırdı.
Disiplin ifadesini bu rahatsızlığa örtü etmeye gerek yok.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin temelini teşkil eden “Disiplin” kavramının tanımı belli. Hatırladığım
kadarıyla TSK İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliğinde ifade ediliyor. Kırk yıl öncesinden hafızama
kazınmış:
“Kanunlara, nizamlara amirlere ve emirlere mutlak bir itaat, astın ve üstün hukukuna riayet” demektir
disiplin.
Bu tanımda gençleri daha yeni ve gururla adım attıkları Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırmaya sebep
olacak ne var bana söyler misiniz? Bana kalırsa bu büyük bir vebaldir ve yukarıda da ifade ettiğim gibi
“delikanlıların adeta kanına girmektir”.
Bitirmeden bir şey daha hatırlatayım. Teğmen deyince aklıma geldi. Hani bir milletvekili var.
Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında adını anmaktan tiksindiğim cemaat tarafından üzerine suç
atıldığı için haksız hukuksuz yargılanan. Daha hayatının ve meslek hayatının baharında hapislerde

çürütülen. Sonra TSK'dan ayrılarak siyasete atılan ve siyasetin çetin dalgalanmaları içerisinde CHP,
MP ve son olarak AKP’de karar kılan. Halen de orada milletvekili olarak siyaset yapan. Mehmet Ali
Çelebi’den bahsediyorum.
Ne dedi CHP’den AKP’ye geçtiği için kendisine yapılan eleştirilere cevap olarak?
TBMM kürsüsünden hem de: “ Ben hâlâ Mustafa Kemal’in askeriyim!”
Tam da şapka devriminin 99 ncu yıldönümünü kutlarken, şapkayı önümüze koyup düşünmek zamanı
bence.
Sevgilerimle.

Adınız

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum