Süheyl TUCE

Süheyl TUCE

[email protected]

İran Cumhurbaşkanına ne oldu? Kaza mı, Suikast mı?

09 Haziran 2024 - 17:34

Bu konuda birçok şey yazıldı. Her ne kadar güncelliğini kaybetmeye yüz tutsa da konu ile
ilgili bazı hususlar hakkında değerlendirmelerde bulunmak istedim.
Özetlemek gerekirse, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi 19 Mayıs 2024 tarihinde Türkiye
Saati ile 16.00 sıralarında geçirdiği bir helikopter kazası neticesinde hayatını kaybetti. Reisi
ile beraber aynı helikopterde bulunan İran Dış İşleri bakanı, Doğu Azerbaycan Valisi, Tebriz
Cuma İmamı ve helikopter mürettebatından kurtulan olmadığı medyada yer aldı.
Reisi, Azerbaycan’da Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile birlikte katıldığı İran-
Azerbaycan sınırında inşa edilen bir baraj açılış töreninden dönüyordu.
Medyada yer alan haberlere göre, Reisi ve beraberindeki İran heyeti, üç helikopterle hareket
ediyordu. Kazaya uğrayan ve Reisi ile beraberindekilerin hayatlarını kaybettiği helikopter,
1979 ABD yapımı (bazı kaynaklarda 1974 yapımı) İran Kızılayı’na ait bir helikopterdi.
Kaza, Tebriz sınırları içerisinde kalan Ozi köyü bölgesinde meydana geldi. Helikopterin
düştüğü bölgenin ulaşımı zor bir bölge olması nedeniyle, Türkiye’den gönderilen Akıncı
SİHA’yla yeri tespit edilerek yaklaşık on beş saat sonra kaza kırıma uğrayan helikoptere ve
cenazelere ulaşılabildi.
Olayla ilgili olarak gerek kamuoyunda, gerekse medya ve sosyal medyada bir takım
spekülasyonlar dolaşmaya başladı. Burada hayatını kaybeden kişilerden birinin İran
Cumhurbaşkanı, diğerinin ise Dış İşleri Bakanı olması nedeniyle bu tür spekülasyonların
olması gayet doğal. Bu değerlendirmelerde, olayın kaza mı yoksa suikast mı olduğu
sorularına yanıt bulmak çabası ağırlık kazanmakta.
Baktığımızda, değerlendirmelerin ağırlıklı olarak olayın kaza değil, bir sabotaj ya da suikast
olduğu yönünde yapıldığını görmekteyiz. Kazada üst düzey yöneticilerin hayatlarını
kaybetmesi, bu ihtimali doğal olarak öncelikle akıllara getiriyor.
Şimdi bu konuda gerek kamuoyunda gerekse medyada yer alan bazı değerlendirmelerden
birkaç örnek vermek istiyorum.
Son dönemde iyice gerginleşen İran-İsrail ilişkileri, İran’ın 13 Nisan 2024 gecesi İsrail’e
düzenlediği hava saldırısı ve bu hava saldırısına İsrail’in başlangıçta beklenen seviyede
karşılık vermemesi, olayın İsrail tarafından İran’ın hava saldırısına, bir intikam duygusuyla
karşılık verildiği izlenimini uyandırıyor.
Bu hususta Reisi’yi ve beraberindekileri taşıyan helikopterin pilotunun ki bu pilotun
Helikopter Kol Komutanı olduğu söyleniyor, İsrail ajanı olduğu hakkında da sosyal medyada
bazı haberler dolaşmakta. Kaza bölgesi civarında bu pilotun diğer helikopterlere bulut
seviyesinin üzerinde uçuşa devam etmeleri talimatını verdiği, diğer helikopterlerin talimata
uyarak bulut seviyesinin üzerine çıktıkları, ancak daha sonra Reisi’yi taşıyan helikopteri
gözden kaybettiklerini ifade ettikleri haberlerde yer alıyor.
Yukarıdaki senaryoya ilave olarak bu sabotajın veya suikastın nasıl yapılabildiği sorusuna
bazı askeri uzmanlar, helikopterin ABD yapımı olası nedeniyle bazı kodlarının İsrail

tarafından biliniyor olması ve bu şekilde uzaktan komuta kontrol ile irtifa, rota vb bilgileri
değiştirmek suretiyle pilotu yanıltma yani bir elektronik harp girişimi ihtimalinin
olabileceğini ifade ediyorlar.
Bir diğer örnek, ülke içi siyasi gruplar arası çekişmeler neticesinde yapılmış bir suikast
olabileceği hususudur.
Şöyle ki; Devrim Lideri Ali Hamaney’in görev süresi sonunda yerine geçmesi beklenilen
Reisi’nin oyun dışı bırakılması ile Hamaney’in yerine oğlu Mücteba Hamaney’in geçme
olasılığı artmaktadır. Hamaney’in müttefiki olan mevcut Meclis Başkanı Muhammed Bakir
Galibaf’ın da Reisi’nin yerine Cumhurbaşkanı olma şansının arttırılmasına yönelik bir
planlama ile bu kazanın organize edilmiş olabileceği düşünülmektedir.
Son olarak bu helikopterin gerçekten olumsuz hava koşulları nedeniyle kaza kırıma uğradığı
ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir diyoruz.
Ancak diğer helikopterde bulunan İran Cumhurbaşkanlığı Ofisi başkanı Gulam Hüseyin
İsmaili’nin yapılan bir röportajda, uçuş günü uçuşa engel olabilecek bir hava koşulunun
olmadığı, sadece bazı bölgelerde kümelenmiş bulutların olduğu ve bunların da zaman
içerisinde dağıldığı bilgisini vermesi, hemen akıllarda önceki ihtimallerle ilgili soru
işaretlerinin yeniden oluşmasına yol açmaktadır.
Fakat yine de İran Makamları kaza olasılığı üzerinde duruyor.
Bu tür seyahatlerde, üst düzey yöneticilerin hepsinin aynı ulaşım aracında seyahat etmesinin
güvenlik ve kaza ihtimaline karşı uygun olmadığı bilinen bir kuraldır. Bu nedenle ayrı ayrı
seyahat etmelerinin her türlü olumsuz durum karşısında ülkenin en az zafiyete uğraması
maksadıyla bir tedbir olarak uygulanması gerekmektedir.
Bu tür bir hata ya da ihmalin ortaya çıkması, İran gibi devlet geçmişi ve tecrübesi olan bir
ülkenin, Humeyni Devrimi sonrasında bu gelenek ve tecrübesinde zafiyet yaşadığı hususunu
akıllara getirmektedir. Buradan hareketle olayın, devlet içi dengelere yönelik bir operasyon
olma ihtimalini de kuvvetlendirmekte olduğunu düşünmekteyim.
Olayın zamanlamasının, İsrail ile yaşanan gerginlik anına denk gelmesi ya da getirilmesinin,
yani olayın bahanesinin hazır olmasının da yine iç denge operasyonu konusunda bendenizi
daha fazla düşünmeye sevk etmektedir. Keza olayın hemen akabinde İsrail’in bu olayla
herhangi bir ilgilerinin olmadığını açıklaması, İran’ın olayın kaza olması üzerinde ağırlıklı
olarak durması ve dolayısıyla İsrail ile olan gerginliği körüklemekten imtina eder bir tavır
takınması da bu görüşümü bana göre desteklemektedir.

Peki, bu olay İran’da bir yönetim boşluğu yaratır mı?
İran iç mevzuatı Dini Lider Ali Hamaney’in İran’ın iç ve dış politikasının üzerinde en yüksek
etki ve yetkiye sahip olmasını gerektiriyor. Bu nedenle Reisi’nin ölümünün ardından belki
kısa bir süre bir iktidar boşluğu hissedilebilecektir. Ancak bu durum iç ve dış politikaların
yürütülmesinde herhangi bir aksamaya yol açmayacaktır. Hele ki iç operasyon ihtimalinin
kuvvetle muhtemel olduğu bu durumda ülke yönetiminde ve politikalarında şimdilik hiçbir

boşluk meydana gelmeyecek ve fakat ülkenin satranç tahtasının istenilen şekilde yeniden
düzenlenmesinin önü açılacaktır.
Reisi’nin vefatı neticesinde, ülkede bazı kesimler kutlamalar yapmış ve yapmakta, bazı
kesimler ise yas tutmaktadır.
Olayı müteakip, Irak, Ürdün ve Pakistan yas ilan etmiş, Rusya, Azerbaycan, Çin, Mısır,
Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri, Belarus Liderleri ve BM Avrupa Konseyi Başkanı taziye ve
üzüntülerini bildirmişlerdir. Hamas ise Reisinin ölümünü “kayıp” olarak değerlendirmiştir.
Ülkemizde ise bir günlük milli yas ilan edilmiştir. Bunun gereği olarak Türk Bayrakları yarıya
indirilmiştir. Tabi doğal olarak ülkemizde milli yas ilan edilmesi, bazı çevrelerde bir takım
tepkilere neden olmuştur.
Bu tepkilerin nedenlerini;
Humeyni rejiminin en sadık idareci ve uygulayıcılarından biri olan ve sıklıkla “Tahran
Kasabı” olarak anılan İbrahim Reisinin 1988 yılında İran’da binlerce siyasi mahkûmun idam
edilmesinden sorumlu olan “ölüm komitesinin” dört elemanından biri olması,
16 Eylül 2022 de zorunlu başörtüsüne karşı çıktığı için gözaltına alınarak polis
nezarethanesinde öldürüldüğü iddia edilen Mehsa Jina Âmini’nin ölümünden sorumlu
olduğunun düşünülmesi,
İran’ın ülkemize yaptığı resmi ziyaretlerde protokol kurallarının bir gereği olarak kurucu
önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün Anıtkabirini ziyaret etmemesi,
Ülkemizin yaşadığı 1999 ve 2023 büyük depremlerinde, Cumhurbaşkanlarımız Turgut Özal
ve Süleyman Demirel’in vefatlarında yas ilan etmemesi gibi bazı uluslar arası mütekabiliyet
esaslarının İran tarafından yerine getirilmemesine bağlamak mümkündür.
Uluslar arası ilişkilerde mütekabiliyet yani karşılıklılık esasları çok önemlidir.
Bu nedenle yukarıda açıklanan bir takım gerekçelerden dolayı, komşuluk ilişkileri
kapsamında taziye mesajı ile yetinilmesi yeterli olacaktır. Fakat uluslar arası mütekabiliyet
esasları kapsamında milli yas ilan etmek gereksiz olmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum