Süheyl TUCE

Süheyl TUCE

[email protected]

Harbiye, Mülkiye, Tıbbiye…

14 Temmuz 2024 - 12:44

Değerli okuyucular,

Bundan yaklaşık iki asır önce Osmanlı İmparatorluğunda Devlet-i Aliyye’yi yöneten üst düzey idarecileri, Orduyu yöneten ve gerek zaferden zafere koşturan, iki dudaklarının arasından çıkacak bir “hücum” emriyle yüzlerce askerin şehadet şerbetini içmesine ya da gazi olmasına vesile olan komutanları ve çağdaş tıp bilimi normları çerçevesinde hekimler yetiştiren üç büyük eğitim kurumu vardı.

Bu eğitim kurumları, günümüzde de faaliyetlerini çağımıza uygun olarak yürütmekte ve ilginçtir, halk arasında aynı isimlerle anılmaktadırlar:

Mekteb-i Harbiye, Mekteb-i Mülkiye ve Mekteb-i Tıbbiye.

O devirde bu okullardan mezun olmak öyle kolay değildi. Mezun olan gençler parmakla gösterilirlerdi.

Bu okullardan Mekteb-i Mülkiye ağırlıklı olarak kamu görevlilerini ve idarecilerini yetiştirirdi. Günümüzde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesidir adı. Mezunlarının kurduğu dernekler, akşamları yemek yedikleri, dönem arkadaşlarıyla hoşça vakit geçirdikleri lokalleri vardır. Buralarda Siyasal Bilgiler Fakültesi adı geçmez. Mülkiyeliler Derneğidir, ya da Mülkiyeliler Lokalidir hep isimleri.

Mekteb-i Tıbbiye, adı üzerinde tababet ilmiyle ilgilidir. Tıp Doktoru yetiştirir. Günümüzdeki  Tıp Fakülteleridir o zamanın Tıbbiyeleri.

Mekteb-i Harbiye ise, Büyük Atatürk’ün de Askeri İdadideki (Lise) eğitiminden sonra 13 Mart 1899 tarihinde girdiği ve 10 Şubat 1902 tarihinde mezun olduğu günümüzün Kara Harp Okulu’dur.
Yazımızın konusu işte bu Mekteb-i Harbiyedir.

Bugüne kadar Harp Okulları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerinin ağırlıklı olarak muvazzaf subay kaynağını oluşturdular.

Ta ki 15 Temmuz 2016 tarihinde ülkemizin ve devletimizin yaşadığı o kara güne kadar.

Bu uğursuz tarihin ne manaya geldiğini bilmeyenimiz yoktur.
Devletin ve özellikle gözbebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içerisine uzun yıllar süren bir faaliyet neticesinde sızan terör örgütüne mensup militanlar, o gün askeri darbe görüntüsü verdikleri bir operasyonla devlet yönetimini ele geçirmeye çalıştılar.

Sonuçta başaramadılar. Ancak yüzlerce cana ve binlerce insanın yaralanmasına sebep oldular.

Bendeniz, 1978 yılının Temmuz ayında o kutsal yuvanın nizamiyesinden içeri adımımı attım. 1982 yılının 30 Ağustos’unda da üniformamın omzuna Teğmen rütbemi taktım. Onurla Kara Kuvvetlerinin her kademesinde görev yaptım. Şimdilerde emekli bir subay olarak zaman zaman o günlerde yaşadığım iyi ve kötü anılarımı gözümün önünden geçiriyorum. Kâh gülüyorum, kâh içim acıyor gözlerim buğulanıyor.
Ben Kara Harp Okulunun İşletme Bölümünden mezun oldum. Aldığım diplomamda Kara Harp Okulu İşletme Bölümü Lisans Diploması yazmaktadır. Komutanlarımız, eğitim gördüğümüz müfredatın o dönemdeki Ortadoğu Teknik Üniversitesinin İşletme Fakültesinden esinlenerek hazırlandığını söylerlerdi. Zaten ders veren öğretmenlerimiz de akademik kariyer sahibi, Ankara’daki önemli üniversitelerin öğretim üyeleri idi.

Yalnızca İşletme Bölümü yoktu Kara Harp Okulunda. İnşaat, Elektrik/Elektronik bölümlerinde de eğitim veriliyordu. Bu bölümlerden mezun olan bazı arkadaşlarımız, Kara Harp Okulundan aldıkları transkript ile üniversitelerin ilgili fakültelerine başvurarak denklik belgesi aldılar ve mühendis olarak gerek meslek gerekse emeklilik sonrası sivil hayatlarında çalışmaya devam ettiler.

Tabi bu derslerin yanında daha ağırlıklı olarak meslek dersleri görürdük. Derslerimize o zaman en önemli güncel savaş olan Kıbrıs Barış Harekâtına katılarak Gazilik unvanını almış olan subaylar girerdi. Hele Taktik isimli bir dersimiz vardı ki, bu dersimize kurmay subaylarımız öğretmenlik yapardı. Dört yıllık Harbiye eğitiminin sonunda bu ders sayesinde okuldan mezun olan her subay, Alay seviyesinde bir birliği savaş durumunda da barış koşullarında da sevk ve idare edebilecek genel mesleki bilgiye sahip olurdu.

Askeri okullarda okumanın çok başka bir ayrıcalığı daha vardır. Burada herhangi bir okulda edindiğiniz arkadaşlıktan daha öte duygular içeren arkadaşlıklar kurarsınız. Silah Arkadaşlığıdır bunun adı. Ne kardeşliğe benzer, ne de dostluğa. Ortak paydanız Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Büyük Önder Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür mesela.

Büyük Önder, her yıl 13 Mart günü 1283 apolet numarasıyla “İÇİNİZDE”dir. Damarlarınızda akan kan gibi, ciğerinize çektiğiniz hava gibi hissedersiniz O’nu içinizde.

Şimdilerde ölüm yıldönümünde resmi yakalara takılsın mı takılmasın mı tartışmalarını izliyoruz içimiz kan ağlayarak. Resmini takmayan da, buna itiraz eden de ordudan atılıyor.

Yazık, çok yazık.

Evet biraz önce 15 Temmuzda yapılan hain darbe girişiminden söz etmiş ve başarısızlıkla sonuçlandığını ifade etmiştim. Keza bu olaya bilerek ya da bilmeyerek bir kısım Harp Okulu öğrencisi de maalesef karışmış oldu.

Bu tarihten bir iki gün sonra Harp Okulları ve diğer askeri okullar kapatıldı. Mezun olup omuzlarına Teğmen rütbesini takmayı hasretle bekleyen bir sürü subay adayı, ordu ile ilişikleri kesilerek sivil elbiselerle umutla girdikleri o nizamiyeden hüzünle sivil birer vatandaş olarak valizleri ellerinde çıktılar. Çok emek vermişlerdi. Aç kalmışlardı, uykusuz kalmışlardı. Tatbikatlar yaptılar, gece eğitimleri yaptılar, nöbetler tuttular. Ailelerinden uzakta gurbette yaşamışlardı çok iyi bir eğitim alarak güzel, onurlu bir kariyer yapmak uğruna.

Bir veya iki gün önce bir internet sitesinde okudum (*). Diyor ki yazarı Sayın Hakan Şahin:

“Türkiye siyasetine etki eden habitusunu, aralarındaki grup bağını fiziksel ve tarihsel olarak kıracak biçimde araya serpiştirilmiş sivil (“yabancı”) yöneticileri ile Milli Savunma Üniversitesi fikri, Harp Okullarının uzun tarihsel hikâyesini inkıtaa uğratmak üzere atılmış bilinçli ve stratejik bir adımdı. Bu Türkiye’nin rejimi açısından da hayatiydi.”

Uzatmayalım, iki hafta sonra 31 Temmuz 2016 tarihinde çıkartılan bir Kanun Hükmünde Kararname (669 sayılı) ile Milli Savunma Üniversitesi kuruldu. Harp Okulları, Kurmay subay yetiştiren Harp Akademileri, Astsubay Meslek Yüksek Okulları Milli Savunma Üniversitesine bağlanıyor.

Üniversitenin başına sivil bir profesör rektör olarak atanıyor. Korgeneral yetki ve özlük haklarına sahip olarak.
Harp Okulları ve diğer saydığımız askeri eğitim kurumlarının başına da Harp Okulu Komutanı yetkilerine sahip ve Tümgeneral statüsünde birer sivil dekan atanıyor.

Bu KHK öyle detaylı hazırlanmış ki, öğretim üyelerinden, onların özlük haklarından tutun da bir üniversitenin kuruluşunda akla gelebilecek tüm detaylar bir bir düşünülmüş.


Aslında 15 Temmuzdan en çok akıllarda kalan kısım, Silahlı Kuvvetlerin Komutanı olması hasebiyle Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın başına gelenlerdi.

Olay gecesi derdest edilerek Akıncı Üssüne götürülen Genelkurmay Başkanı, olaydan bir gün sonra kurtarılıyor ve helikopterle karargâha getiriliyor. Helikopterden inerken yanında Genelkurmay Proje Yönetim Daire Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli var.

Tümgeneral Mehmet Dişli’yi kısaca hatırlayalım, AKP kurucularından ve hain darbe girişiminden sonra 23 Eylül 2018 tarihinde Hollanda Büyükelçisi olarak görevlendirilen Şaban Dişli’nin kardeşi. İşte bu Tümgeneral Mehmet Dişli, Orgeneral Hulusi Akar’la beraber helikopterden indikten birkaç saat sonra tutuklanıyor. Mahkemeler neticesinde şu anda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası adı sanırım.

Bu kısa hatırlatmadan sonra tekrar MSÜ’ne dönecek olursak;
 
Bu Üniversitenin kuruluşu ile igili çalışmaların 2015 tarihinde Genelkurmay Proje Yönetim Daire Başkanlığında yürütülmeye başladığını öğreniyoruz. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Proje Yönetim Daire Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli.

Çalışma yapılmış, bitirilmiş ve vakit saat gelince de uygulanmış mı yani?

Orasını bilemeyiz ama, yazının başlangıcında bahsettiğim yakasına Atatürk resmi takmak istemeyen o “Teğmen” ve arkadaşları bu MSÜ’ne bağlı olan Kara Harp Okulu “Fakültesi”nden mezun.


(*) https://serbestiyet.com/.gunun-yazilari/samsa-tatlilari-armutalan-sirtlari-ve-harp-okullari-173945

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum