Türkiye’nin güneydoğusu, İran’ın doğusu, Irak ve Suriye’nin kuzeyi tarih boyunca hep üzerinde oyunlar kurulan ve elde edilmek istenen jeokültürel olarak da kıymetlendirebileceğimiz toprak kesimleridir.
Hatta bu topraklar bazı oyun kurucular tarafından Kürdistan diye isimlendirilirler. Tarihin eski çağlarından bu yana üzerinde çok çeşitli kavimlerin yaşadığı, çok kavgaların yaşandığı, elde edildiği takdirde elde edene askeri, ekonomik, sosyolojik birçok avantajlar sağlaması bakımından da stratejik olarak değerlendirilen bölgelerdir buralar.
Bu bölgede yaşayan insanlarımız, gerek kendi inisiyatifleriyle, gerekse de bir takım güçler tarafından yönlendirilerek bölgede ana dilde eğitim, kendi kendini yönetme, özerklik ya da bağımsız devlet kurmak maksatlarını güden bir çaba içerisindedirler.
Çoğu insanımızın insani duygularla desteklediği bu çabalar, öncelikle bir takım terör örgütleri tarafından istismar edilerek terör olaylarıyla kendini göstermeye başladı. 1979 yılından itibaren bu bölgede Apocular olarak anılan gruplar tarafından bir adam kaçırma, cinayet, soygun, propaganda vb faaliyetler icra edilmeye başlandı.
Bu eylemler, dönemin hükümetleri tarafından üç beş çapulcunun işi olarak değerlendirildi. 1984 yılında Şırnak Milli Karakolunun basılması ve askerlerimizin şehit edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Eylemler artık kalkışmaya dönüştü.
Bu tarihten başlayarak çatışmalar değişik mecralarda ve büyüklüklerde devam etti. Yine hükümetlerimiz tarafından “düşük yoğunluklu çatışma” olarak değerlendirilen bu çatışmalar, “alan kontrolü” olarak isimlendirilen ve terörist grupların bölgede hareket kabiliyetini neredeyse tamamen imkansız hale getirmeyi amaçlayan yöntemlerle gerçekten önemli ölçüde baskı altına alındı.
Bu arada yukarıda sıraladığımız talepler hız kesmeden devam etti. Her ne kadar yukarıda da arz ettiğimiz gibi ilk bakışta çok insani bir takım talepler olduğu görülse bile bize göre Misak-ı Milli sınırlarımızdan bir bölümünün anavatandan ayrılmak suretiyle ülkemiz sınırlarıyla tampon tampona bir kukla devlet kurulmasını amaçlayan bir harekettir.
Bu taleplere sadece silahlı çatışmalar yoluyla ulaşılamayacağını gören oyun kurucu/kurucular, 1991 yılından itibaren mücadeleye legal zemin üzerinde devam etmeye karar verdiler. Bu kapsamda Kürt Siyasal Hareketi diye adlandırılan örgütlenme çeşitli siyasi partiler adı altında ortaya çıktı.
Öyle ki bu ideali temsil eden partiler, girdikleri seçimler neticesinde kazandıkları milletvekilleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilmeye başlandılar. Bu gün itibariyle Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) iki milletvekili, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) 57 milletvekili ile TBMM’de temsil edilmektedir.
1999 yılında, PKK Elebaşı Abdullah Öcalan Kenya’dan getirilerek Türkiye’ye iade edildi. Yargılandı ve ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Hatırladığımız kadarıyla, idam cezası ile yargılanmış fakat yargılama süreci devam ederken Türk Ceza Kanunundan AB müktesebatı gereği idam cezasının kaldırılması üzerine ömür boyu ağır hapis cezasına çarptırılmıştı.
1999 tarihinden sonra terör örgütünün ateşkes olarak adlandırdığı bir dönem başladı. Dikkat edilirse, sürekli kendilerini bir devletmiş gibi gösterebilecek algı oyunlarına başvurmakta oldukları görülecektir. Çünkü ateşkes konusu, birbirleriyle savaş halinde olan iki devlet arasında söz konusu olabilecek bir durumdur.
2004 yılına kadar süren bu sessizlik döneminden sonra terör örgütünün saldırıları tekrar başladı ve 2011 yılında iyice yoğunlaştı. 28 Aralık 2012 tarihinde bir TV röportajında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürt sorununu çözmek için hükümetin İmralı Adası’nda hapis yatan terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan ile görüşmeler yaptığını ifade etti.
Daha sonra 16 Temmuz 2014 tarihinde Resmi Gazetede “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” adıyla çözüm süreci, demokratik açılım, Kürt sorunu vb isimlerle adlandırılan süreç kanunlaştı.
Ancak yasanın çıkmasından yaklaşık olarak bir yıl sonra 22 Temmuz 2015 tarihinde Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde terör örgütü tarafından gerçekleştirilen ve iki polisimizin şehit olduğu saldırı neticesinde çözüm süreci sonlandırılma dönemine girdi. Örgüt ise bu saldırıyla bir ilişkilerinin olmadığını, saldırıyı kendi bünyelerinde olmayan bağımsız hareket eden grupların yaptığını açıkladı.
8 Ağustos 2015 tarihinden itibaren, terör örgütü ile çatışmalar, eş zamanlı olarak sokak çatışmaları haline dönüştü. Örgütün sessizlik döneminde bu tür çatışmalar için şehir merkezlerinde ve ilçelerde önemli denilebilecek seviyede yığınak ve hazırlık yaptığı, bu kapsamda binaların içerisinde siperler, tüneller ve hendekler kazmak suretiyle binalar arasında gizli geçitler inşa ettikleri, sokaklar arasında geçitler kazdıkları görüldü.
Bu çatışmalarda açık kaynaklara göre toplamda 249 asker, polis, geçici köy korucusu şehit olurken, 420 asker, polis ve geçici köy korucusu yaralanmış, buna mukabil 2544 terörist de ölü, yaralı ya da sağ olarak ele geçirilmiştir.
Peki, bu süreci neden hatırlattık?
Son günlerde sosyal medya üzerinde FETÖ Elebaşı Fethullah Gülen hakkında çeşitli yorumlar içeren bir takım mesaj ve videolar dolaşmakta.
Ana başlıklar olarak, bu yayınlar şöyle:
Fethullah Gülen sağ mı, öldü mü?
Pensilvanya’daki çiftlik boşaltıldı mı?
Fethullah Gülen kaçırıldı mı?
Sağlık durumu kötü mü, felç mi geçirdi?
Yerine kim geçecek?
Türkiye’ye iade mi ediliyor?
Bir gazeteci, Türkiye’ye iade edilmek üzere yolda olduğunu yazdı.
Fethullah Gülen’in yeğeni olduğu söylenilen bir zat ise, amcasının kaçırıldığını iddia etti.
Bu spekülatif yayınların ardından 15 Temmuz hain kalkışması sonrasında yurtdışına kaçan üç gazetecinin Fethullah Güleni ziyaret ettiğine dair çekilen bir video yayınlandı.
Bu videoda Gülen’in pek de sağlıklı görülmediği, oldukça kilo aldığı, kahve içtiği görülüyor.
Son videonun güncel olup olmadığı bilinmiyor. Fakat Gülen’in Pensilvanya’daki çiftlikten, başka bir bölgeye nakledildiği görülüyor ya da öyle gösterilmek isteniyor. Buna, sağlık durumunun iyi olmaması nedeniyle gelen giden ziyaretçiler den dolayı dinlenemediği gerekçe gösteriliyor.
Sadede gelirsek;
Bu gibi durumlarda, bazen ortaya alakalı ya da alakasız spekülatif bir konu atılır. Amaç toplumun tepkisini ölçmektir. Bu arada, asıl konuyu gizlemek için ortaya atılan konular çeşitlendirilir. Basit ve hemen hemen herkes tarafından bilinen ve uygulanan bir yöntemdir ve her zaman işe yarar. Seçimlerde falan da çok ça uygulandığını görürüz.
Yapılması gereken veya planlanan eylem bu tepkilere göre ya ağırdan alınarak ya birden bire çeşitli yöntemlerle süslenerek hayata geçirilir.
Buraya dikkat!
Mutlaka hayata geçirilir.
Şimdi biraz durup düşününce aklıma bir soru takılıyor;
Acaba yeni bir açılım süreci mi planlanıyor?
Çünkü bir önceki Demokratik Açılımda yaşanan sürece baktığımızda bu başlangıçlar bana hep yeni bir açılımı hatırlatıyor.
Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun halen yürürlükte sanırım.
Takip edelim ve görelim.
FACEBOOK YORUMLAR