Prof.Dr.İsmail Hakkı AYDIN

Prof.Dr.İsmail Hakkı AYDIN

[email protected]

Kuantum ve Muhyiddin Arabî,

09 Eylül 2019 - 16:51

Yakın bir zaman önce, yine bu Medimagazin Gazetemizin “Nöroflozofi” isimli köşemde, “Ah Şu Beyin Dedikleri! World Brain Web” başlıklı ve bir risale sayılabilecek uzunluktaki (https://www.medimagazin.com.tr/authors/ismail-hakki-aydIn/tr-ah-su-beyin-dedikleri-world-braIn-webwbw-72-87-4187.html) (August 12, 2019) ve isim babalığını yaptığım “wbw” ve “gbw” ile alakalı uluslararası platformdaki (https://www.ecronicon.com/eco19/pdf/ECNE-02-ECO-15.pdf) (07.08.2019) iki makalem yayımlanmıştı.

Bu makalelerim neşredildikten sonra, çok fazla ilgi çekmiş olacak ki gerek ilim/bilim dünyasından gerekse kendi meslek grubumdan, yurt içi ve yurt dışından birçok okuyucum çeşitli yollarla bana ulaşarak, kuantum ve tasavvuf ilişkisi hakkında ne düşündüğümü ve bu hususta kısa da olsa bir yazı kaleme almamın istirhamında bulundular. Bu vesile ile de şimdilik sadece İbn Arabî’nin bazı düşüncelerini, kuantum teori/prensipleri açısından yeniden analiz ederek siz kaarilerim ile paylaşmak niyetindeyim.

Kuantum kuramına göre, mikro evren dediğimiz ve Newton fiziği ile izahı mümkün olmayan atom altı âlemde her şey hareket hâlindedir. Buna göre, molekül ve atomlar belli bir denge etrafında sürekli titreşim hareketi yaparlarken; elektronlar hem çekirdek etrafında hem de kendi eksenleri etrafında, protonlar, nötronlar ve kuarklar sürekli olarak kendi eksenleri etrafında dönerler. Mikro evren durmaksızın hareket eder (Capra, Fiziğin Taosu). Diğer bir deyişle, kuantum fiziği, maddeyi edilgen ve cansız değil tam tersine sürekli bir hareket ve titreşim hareketine sahip olarak görmektedir. Buna da kuantum düşüncesinde, “Dinamik evren” denir.

Bir başka deyişle, atom altı parçacıklar, kuantum kuramına göre durağan ve sürekli değil, dinamik ve geçicidir. Bu arada elektronlar bir üst seviyeye geçerken ortamdan bir foton (en küçük ışık hüzmesi) emerler, diğer taraftan bir alt seviyeye geçerken ortama bir adet foton yayarlar (Enis Doko, Dosya). Yine Capra’nın ifadesi ile hiç durulmayan bir hareketle ve büyük bir enerji hareketiyle var olmakta ve aynı anda yok olmaktadır. Yani evrende var olan her şey kuantum alan kuramına göre her an doğmakta (var olmakta) ve aynı anda yok olmaktadır. Ancak, bu o kadar hızlı olmaktadır ki fark edilemez. Yani, Kâinatta bulunan her varlık ve her şey aynı zamanda diridir.

Kanaatimce, Kuran-ı Kerim’de İsra Süresi 44. Ayet de bu minval üzerine insanlara ışık tutmaktadır!

Kuantum alan kuramıyla ancak son iki asırda dillendirilebilen canlı ve süreksiz evrenin varlığı hakkında, yüzyıllar önce fikirleriyle büyük tartışmalara da yol açmış olan ünlü mutasavvıf İbn Arabî (1165-1240), “Füsûsu’l-Hikem”de; “Kâinatta hiçbir mahlûk yoktur ki canlı olmasın. Çünkü varlık alanında her mahlûk Allah’ın hamdiyle tesbih etmekle meşguldür. Lakin onların tesbihi anlaşılmaz. Bu ancak ilahi keşif yoluyla anlaşılabilir. Hakk’ı ancak diri ve canlı olan mahlûk tesbih eder. Şu hâle göre (evrendeki) her şey diridir.”

Muhyiddin Arabî keşif yoluyla evrenin canlı ve dinamik olduğunu söylemekle kalmamış, günümüzde kuantum kuramıyla ortaya konmuş olan evrende her an bir yok oluş ve yeniden var oluşun (süreksizlik) olduğunu da belirtmiştir. Ona göre âlem her an değişmekte, Allah da ona daima tecelli etmektedir. İlk tecellide âlem yok olmakta, ikinci tecelli ile birlikte tekrar var olmaktadır. Bu iki tecelli arasında o kadar az bir süre vardır ki fark edilemez. Bu hakikati bilmeyenler, âlemi, varlığı devamlı olan bir şey zannederler. Oysa âlem sürekli değil, her an yok olup dirilen bir varlıktır. Yani sürekli değişkendir.

Bu da kuantumda; “Mikro evrende kesiklilik (süreksizlik) ya da kuantizasyon” diye tanımlanan kuantum özelliğiyle aynı şey demektir. Bu özelliğe göre mikro evrende, yani atomik dünyada her şey, yani madde de enerji de süreksizdir. Her şey her an ölmekte ve yine dirilmektedir (Capra).

İbn Arabî “Kitâbü’l-Ma’rife”sinde şöyle diyordu: “Bil ki Allah Teâlâ hazretleri ‘O her gün (an) ayrı bir şe’n (tecelli)dedir.’ Kavl-i şerifiyle her an bir şe’nde bulunduğunu beyan ve i’lâm buyurmuşlardır. İşte bundan âlem için tek nefes ve tek hâl üzere sebat ve devam imkânı olmadığı anlaşılmaktadır.” Yani açıkça İbn Arabî, süreksiz evrenden bahsetmektedir. Yine “Füsus’ül Hikem”de, Muhyiddin Arabî, “Keşf ehli âlimler, Allah’ın her nefeste tecelli ettiğini görürler. Hâlbuki tecelli tekrarlanmaz. Şu hâlde onlar her tecellinin yeni bir yaratışı getirdiğini ve eski varlığı giderdiğini “şühûd” gözüyle görürler. Tecellinin bir varlığı gidermesi onun gidişi anında varlığın fani (yok) olmasıdır. Yeni bir varlığın yaratılması da başka bir tecellinin onu meydana getirmesidir.” diye haykırmaktadır. Yani, her an varlık mikro seviyede yok olmakta ve aynı anda var olmaktadır. Ancak, bu olay o kadar hızlı gerçekleşmektedir ki onu ancak hâl ehli görebilir. Nitekim Mevlana’nın da aynı fikirde olduğu kaynaklardan anlaşılmaktadır.

Mutasavvıfların çok daha önce dile getirmiş oldukları evrenin dinamik oluşu ve her nefeste yok olup diriltilmesi (halk-ı cedîd) düşüncesiyle, yüz yılımızın başında kuantum kuramıyla keşfedilmiş olan evrenin dinamikliği ve süreksizliği prensiplerinin ilginç bir şekilde bire bir uyuştuğu görülmektedir (Ferzende İdiz).

Böylece, “Temessül” ve “Tecessüd” kavramlarının bilimsel izahı için, insanlığın yüzyıllarca beklemesi gerekiyordu.

Aydınlanma çağından sonra, bilim her yıl daha da katlanarak ilerleme gösterdi ve teolojik platformdaki tasavvufî düşüncelerin modern bilimin ışığı altında izahı mümkün olabiliyordu!

Yoksa Muhyiddin Arabî acaba “Kuantum Fiziği”mi okumuştu!

İşte mevzu ile alakalı, hiçbir yerde neşr edilmemiş aforizmalarımız!

*Kâinatta bulunan hayvanlar da bitkiler de hatta bütün mevcudat, insanların ve tüm mahlûkatın beyinlerini ve düşüncelerini okuyorlar! Hissediyorlar! Her şeyi hafızalarına kaydediyorlar! Paylaşım ve muhabere hâlindedirler!

*Bilim ve felsefenin ulaştığı en derin hakikat, “Temelde birlik” kaidesidir. 

*En te’sirli ve zengin cümleler, bazen basit bir sukutun yanında bile çok zavallı ve fakir kalır!

*Mazin, anın ve istikbalin yoksa konuşacak bir şeyin de yok demektir!

‪*Yaratıcılık, genellikle çok yönlü insanların özelliğidir!

*Köpeklerin kanunu, her fırsatta ısırmak, terbiyesizlerin ise her şeyi sebep saymak!

*İnsanın esas gayesi; evrensel etkileşimin hüküm sürdüğü kâinat hayatına faydalı olmak için gayret etmektir!

*Birbirinden farklı bilim/ilim dalları arasında, ne kadar fazla münasebet kurabilirsek, istikbale ışık tutacak, o kadar çok yeni fikirlerle yaratıcılığımızı artırmış oluruz!

*Beynin sırlarını çözdükçe, nasıl çalıştığını daha iyi anlar ve hayranlığımız artar!

*Yüzler, duyguların penceresidir!

*Davranışlarımızı, ancak tam sağlıklı bir BEYİN ile kontrol altında tutabiliriz!

*İnsanları oyalamak için üniversite (!) açılmaz!

Ve rubaimiz... (İsmail Hakkı AYDIN; Şehnaz Olarak Gel, Rubâiyyât-ı Bircis, Girdap Kitap, İstanbul, 2018)

ŞEHNÂZ OLARAK GEL!

— — • / • — — • / • — — • / • — —

(Mef’ûlü, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûlün)

Ey Sevgili her dem bana, demsâz olarak gel!

Zülfün dökerek, aşkıma pervâz olarak gel!

Sarhoş ederek, bestele hep güftelerimden,

Bekletme yeter, nâz ile şehnâz olarak gel!

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Canan
    3 yıl önce
    Evet..Her ân ayrı bir tecelli, farklı bir gerçeklik var..Arabi hz. Yaratmak kelimesi yerine bildiğim kadarı ile " halk etme" kullanıyor, evet her ân bir doğuş ve ölüş keşf ehlince mâlúm ama bu doğuşta yeniden bir şey zuhura gelmiyor, sadece o âna kadar görünmez olan görünür hâle geliyor..(zahir/batın isimleri gereği ) Mutlak olanda zaman kavramı(dehr) bizim algılarımızın dışında.Yinede burada önemli olan, Ân'ın büyük bir potansiyel olarak bizlere hep yeni bir gerçeklik sunması..Teşekkürler..Selâmlar muhabbetler