Prof.Dr.İsmail Hakkı AYDIN

Prof.Dr.İsmail Hakkı AYDIN

[email protected]

Ey Sen!

05 Aralık 2017 - 14:42

Sinir Sistemi Cerrahisi Derneği Eski Başkanı

İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkan Danışmanı

http://www.angelfire.com/ia/ismailhakkiaydin

 

Sen kendini ne zannediyorsun? Kimsin sen! Nedir bu feryad’u fîgan bu intizar bu şikâyet bu kibir bu gurur bu sitem! Neden hâline şükretmiyorsun? Dön bir arkana bak! Beterin beteri var bilmiyor musun? Tarihe bir bak bakalım ne göreceksin. Neler olduğunu herkesten daha iyi bildiğinden adım kadar eminim. Adın yüzünden yolunu, yolun yüzünden adını, tarihi hadiselerle de fikrini değiştirmeyeceğini bildiğim hâlde bir umut, samimi duygularla yine de sana hatırlatmak istiyorum!

Miladdan önceki yıllardan başlayıp, günümüze kadar bir göz at bakalım. Hepsini değil de birkaç örneği hatırlatmamı ister misin?

Topluma, fikirlerini sorular sorarak kabul ettirme yönteminin sahibi Sokrat’ı (Ölümü MÖ, 399) baldıran zehiri ile zehirleyenlerin, bunu neden yaptıklarını zannediyorsun? 

Düşünce özgürlüğünün ilk havarisi sayılan(!) Giordano Bruno (1548-1600), Roma Katolik Kilisesince Engizisyon Mahkemesinde yargılanıp sapık ilan edilerek, “kanı akıtılmadan eziyet edilerek öldürülmesine” karar verilmiş ve diri diri yakılmamış mıydı?

Ya hukukçu olduğu hâlde kendini bilime adayan  ve modern kimyanın mimarı olan Antoine  Lavoisier’in (1743-1794), Fransız Devrimi sonrası devrimcilerce kurulan mahkemede yargılandığını ve “Devrimin bilim adamına ihtiyacı yoktur.” gibi bir mülahaza ile dönemin meşhur idam şekli olan giyotinle idam edildiğini bilmiyor musun! 

Ünlü Osmanlı haritacısı ve denizcisi Pîrî  Reis (1465-1553), 80’i aşkın yaşında Mısır’da neden idam edildi sanıyorsun? İdam fetvasını verenlerin haklılık payı var mıydı ki... 

Ya Meşhur Astronom Takiyüddin’in (1521-1585) İstanbul’da Tophane sırtlarındaki Rasathanesi 21 Ocak 1580 tarihinde, Padişah III. Murat’ın fermanı ile Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından bir gecede yerle bir edilmedi mi? Sebebini hiç düşündün mü? Meleklerin bacaklarını(!) dikizliyordu ya... İftira ve şayiaların tüm İmparatorluğu sardığını, bu akıl dışı, saçma ve asılsız isnatların duraklama devrinin kapısının aralanmasına neden olduğu düşünülebilir mi, ne dersin?

Daha sayayım mı... 

Gazali’nin, Nesefi’nin, Hallac’ın, İbn-i Arabî’nin ve hatta İbn-i Sina’nın,  haklı-haksız, başına gelenleri de zikretmemi ister misin? 

Yetmişine merdiven dayamış İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin (699-767) neden hapsedildiğini ve şaibeli bir şekilde öldüğünü ya da öldürüldüğünü biliyorsundur umarım!

Tarih boyunca hakikatleri söyledikleri ve müdafaa ettikleri sebebi ile çeşitli eziyet ve işkencelere maruz bırakılan Pisagor, Galileo Galilei, Nicolaus Copernicus, Isaac Newton, Jan Hus, Nikola Tesla, Charles Robert Darwin, Roger Bacon, İskenderiyeli Hypatia, Ockhamlı William, Alan Turing, Michael Servetus (Miguel Servet) ve Eflatun’un talebesi Muallim-i Evvel Aristo gibi burada saymakla bitiremeyeceğimiz daha nice filozof, bilim ve fikir insanları var...

Haa bak bir de ben bu bilim ve düşünce insanlarından burada bahsetmişsem, sakın kendini onlarla mukayese etmek gibi bir hataya düşme! Kendini onlarla bir zannetme! Lâkin onların ilmi gayret ve istikrarlarını örnek al! Biraz mütevazı ol bakalım. Mütevazı!

Şimdi de kalkmış, “Küçük dağları ben yarattım!” zehabıyla ve üç kuruşluk cürmünle haksızlıklardan, hukuksuzluklardan, sadakatsizliklerden, liyakatsizliklerden ve ahbap çavuş ilişkilerinden bahsediyorsun. Hangi cüret ve hakla buna kalkışıyorsun, hayretler içerisindeyim. Etin ne, budun ne? Şükrünü bil şükrünü... Biraz empati, öz eleştiri yaparak kendine gel bakalım! İki satır yazdın diye kendini dev aynasında görme! Kasım kasım kasılma! Yapman gerekenlerin hepsini yaptığını mı sanıyorsun?

Otur oturduğun yerde, sesini kes başkaları kesmeden, boyundan büyük işlere karışma, kalkışma, talip olma! Zira tarih boyunca, gözlerini ve gönlünü diktiğin o yerlere kimlerin, hangi mahfillerin yandaş ve müntesiplerinin layık görüldüğünü çok iyi bilirsin! Ne sadakatinden bahşedilirsin sen...

Bir dilim ekmek bulabildiğine ve nefes alabildiğine şükret!

Bakıyorum da hiç üzerine alınmıyor ve de oralı olmuyorsun.

Evet, sana diyorum sana! 

Aklını başına toplasana!

Sen ne zannetmiştin, yoksa...

Yine  senin kendin için yazdığın mevzuya muvafık bir rubai ile (Ey Nefis!; İsmail Hakkı AYDIN, AŞK, İstanbul, 2000) ikaz muhtevalı makalemizi bağlayalım. 

EY NEFİS!

Cahillerden kendini, alim sanıp azmışsan!

Ahmaklarla arana, bir kaç hendek kazmışsan!

Nedir bu kadar kibir, kendine gel ey Nefis!

Gururlanacak ne var, iki satır yazmışsan

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum