Prof. Dr. Türk:
“Kişiye işlediği bir suçtan dolayı kanunda öngörülen cezanın verilmesi ne kadar gerekli ve önemli ise, özgürlüğünün korunması da o kadar gerekli gerekli ve önemlidir. Tutuklama kararı verilmesi için Anayasa ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yazılı bütün koşulların gerçekleşmesi gerekir.”
İstanbul’da Taksim Yayalaştırma Projesi’ni protesto etmek amacıyla 28 Mayıs-30 Ağustos 2013 tarihleri arasında Gezi Parkı’nda düzenlenen eylemler, aradan 12 yıl geçmesine rağmen dava konusu olmaya devam ediyor. Bu konuda eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yazılı bir değerlendirme yaptı:
“Anayasa’nın ‘Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı’ ile ilgili 34. maddesine göre;
‘Herkes, önceden izin almadan, silâhsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplanı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.’ (f. I-II).
Bu hakkın kullanılması sırasında bir suç işlendiği takdirde fail hakkında ceza soruşturması açılması ve kovuşturma yapılması doğaldır. Haber konusu olarak basına yansıyan davaların hemen hepsi, Türk Ceza Kanunu’nun ‘Hükümete karşı suç’ kenar başlıklı 312. maddesinde yazılı ‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs’ suçuna ‘yardım’ gerekçesiyle Kanun’un 39. maddesinin uygulanması, bu arada tutuklama kararı verilmesi ile ilgilidir.
Bunun son örneği, İD İletişim Danışmanlık Limited Şirketi’nin kurucusu ve ortağı, menajer Ayşe Barım hakkında, Şirketine bağlı sanatçıları 29 Mayıs-2 Haziran 2013 tarihleri arasında Gezi Parkı eylemlerine katılmaları için yönlendirdiği ve onlarla birlikte kendisinin de katıldığı, eylemlerin birinci derecede plânlayıcıları arasında olduğu iddiasıyla 12 yıl sonra dava açılması ve tutuklama kararı verilmesi ile ilgilidir.
Uygulanması istenen Türk Ceza Kanunu’nun ‘Hükümete karşı suç’ kenar başlıklı 312. maddesi, ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ cezası öngörmektedir. Bu cezayı gerektiren bir suçun işlenmesine ‘yardım’ için verilecek ceza ise, 39. maddenin 1. fıkrasına göre ‘onbeş yıldan yirmi yıla’ hapistir.
Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi, bir ‘teşebbüs’ suçu öngörmektedir. Kanun’un 35/1. maddesine göre ‘Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.’
Ceza mahkemesince verilecek kararda ‘Hükümete karşı suç’ işlemek için buna ‘elverişli’ hangi hareketlerle, hangi silâhlarla ‘cebir ve şiddet’ kullanıldığı, sanığın nasıl bir ‘yardım’ sağladığı açıklanmak zorundadır. Bu yapılmadıkça açılan dava, sözde kalan bir iddia olmaktan öteye gidemez. Demokratik bir ülkede bir protesto toplantısına katılmak, darbe girişimine yardım anlamına gelebilir mi?
Aradan 12 yıl geçmiş bir eylem dolayısıyla tutuklama kararı verilmesi hangi gerekçeye dayanmaktadır? Tutuklama, ceza yargılamasında bir önlem olarak şüpheliyi özgür yaşamak hakkından yoksun bırakır. Bunun için Anayasa’nın 19. maddesinin IV. fıkrası ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100 ve 101. maddelerinde aranan koşullar gerçekleşmiş olmalıdır.
Bütün bunların her olayın somut özellikleri içinde doğru değerlendirilmesi ve öyle karar verilmesi gerekir. Kişiye işlediği bir suçtan dolayı kanunda öngörülen cezanın verilmesi ne kadar gerekli ve önemli ise, özgürlüğünün korunması da o kadar gerekli ve önemlidir. Tutuklama kararı verilmesi için Anayasa ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yazılı bütün koşulların gerçekleşmesi gerekir.”
(28.1.2025)
FACEBOOK YORUMLAR