Covid-19’un, siyasi söylemlerin ve ekonomik sıkıntıların bir hayli yıprattığı günümüzde önceliğimiz bu mu diye içinizden geçirebilir ve hatta söylenebilirsiniz belki. Ama bu gerekçelerle ve adı sesli veya sessiz anılan gerekçelerden dolayı sosyal yaşantının kısıtlılığından kaynaklı sorunlar beraberinde de gürültü ve görüntü kirliliğini artırarak getiriyor. Burada insan, kent, köy ve kasabaların hafızası kirlendiği gibi, ruh sağlıkları da önemli derecede ziyana uğramaktadır.
Ekonomik, Sağlık ve Ekolojik koşullarda gittikçe yükü ağırlaşan şehrin üzerine dolaşan görüntü ve gürültü kirliliği insanların üzerine kâbus gibi çökmektedir.
Kent kültürünün henüz yaygın olarak toplumlara ve topluluklara yerleşmediğinden bu durum daha da dayanılmaz bir hale gelmektedir.
Nüfus adeta, yürüyen kalabalık, boş dolaşan topluluk, yaşanan çaresizliklere bahane üreten güruh, kadercilikle avunan kitle, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan ezberci gezegen taşları, karanlıkta çoğalan mantar kafalar ve yığma, taşıma, montaj insan figürleri (ülkemize sonradan montajlanan sayısız insanlar) gibi durum, sebep ve sonuçlarla tavan yapmıştır.
Bireysel olarak, kendi mahrem alanı olan dört duvar arasında (dışarı sızan görüntü ve gürültü kirliliği olmadıkça) her insanın ahlakı, görgüsü, davranışları ve gelenekleri elbette ki kişinin kendisini bağlar. Kırsal alanda hanelerin arası uzak mesafelerde yaşamda bu kirlilikler yerini çok daha başka sıkıntılara bırakır. Şimdilik bu hususlar bir başka sohbetimizin konusu olsun.
Hane sayısı asgariden azamiye doğru, insanlığa musallat olan bu görüntü ve gürültü kirliliğinde farkındalıkları artırarak yol almak en sağlıklı olandır.
Kabul etmek gerekir ki köy, kasaba gibi mecralardan daha ziyade kentlerin ve dolayısı ile kentlilerin bu kirliliklerden kaynaklanan dramı ruh sağlığını tehdit eder boyutlardadır. Üstelik daha kentlerde yaşayan çoğunluk dahi kentlileşememiş, kent kültürünü henüz özümseyememiş olması da ayrı bir sancıdır.
Zira köy ve kasabalarda, büyük çoğunluk bir birini tanıdığından kent yaşantısına kıyasla daha duyarlı ve dikkatli davranış sergilemektedirler. Ancak büyük kentlerde ki oynak nüfusu ( ziyaretle, taşınma ile farklı il, köy veya kasabalardan gelen güzel yurdumun güzel insanları) dikkate alırsak zaman zaman karikatürize ettiğimiz durumları da yaşıyoruz.
Yaşadığım şehir İstanbul’dan karikatürize edeceğim, fikri ve zikri kirliliğe bir örneği sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim.
Kadıköy merkezde ikamet ettiğim Ev/Atölyemin sokağındaki bakkala doğru yürürken, arkamdan gelen iki erkeğin, bana duyurdukları konuşma (yav bunlardan İstanbul’da çok var, hele dur) şeklinde idi. Burası İstanbul, kim kime, dum duma sözleriyle ve anlayışı ile insanların birbirini ve bulundukları kenti kemirdikleri de acı bir gerçektir. Bu ve bunun gibi, hitap ve davranışların yarattığı fiziki, fikri taciz kirliliğini de ayrı bir sohbetimizde konuşmak isterim.
‘’Doğada ve kentlerde yer alan doğal yaşam ile doğamız ve insan doğamız, insan eliyle yaratılan görüntü ve gürültü kirliliğine her geçen gün biraz daha yenik düşüyor’’
Fikri kirliliğin eylem kirliliğine dönüşmesine kısa ve öz bir saptama ile değinmek sanırım yeterli olacaktır. ‘’İnsan unutur, insan affeder ama doğa ne unutur ne de affeder. Mutlaka hatırlatır, düşündürür, kendisinden alınanları geri almaya çalışır.’’
Görüntü, gürültü, fikri, ahlaki, iktisadi, ilmi, fiziki, siyasi vb. gibi birçok hayati kirlilikler dünyamıza ve dünyalılara kast etmektedir. Burada kirliliklere kısaca dokunduktan sonra konu başlığımız çatısında sohbetimizi biraz detaylandıracağım.
Değerli dostlarım Kirlilik hususunda başlangıç noktası olarak, farkındalıkları artırarak, kent kültürüne değerli katkılar sağlayacağına inandığım, yaşadığımız en küçük birim olan hane, mekân ve mahallelerimize dikkat çekmek isterim.
- Öncelikle kirliliği önlemede ilk adım her şahsın kendi mekânında başlar. Oturduğumuz ve/ veya kullandığımız mekânlarda konuşma sesimizin alçak ses yoğunluğuna ayarlanması ile başlayan girişim beraberinde açık olan TV, Müzik Seti vb. gibi sesli materyallerin sesini az açmamızı sağlayacaktır. Böylece alt, üst, yan komşularımızın yanı sıra açık olan pencerelerden de dışarıya ses sızmasını önlemiş olacağız. Ayrıca bu girişim dışarı sızan sesleri bastırmak isteyen diğer sakinlerin de sesini yükseltmelerine engel olacaktır.
Görüntü kirliliğinde ise; Çatıya kurulan ortak çanak antenler ile erişim sağlanmalı. Pencere ve balkonlardan sarkan eşyalara (çamaşır, halı, kilim, kablo…) son verilmeli. Ayrıca Pencere ve balkonlarda, gözü yoracak şekilde eşya bulundurulmamalıdır.
– Acil olmadıkça mesai saatleri ve hafta sonları dışında tamirat, tadilat gibi girişimlerin yapılmamasına önem verilmelidir.
– Apartman bahçe, merdiven, apartman önleri gibi ortak kullanım alanlarında, mekânların balkon ve pencerelerinde yapılan toplantı, eğlence, sohbet gibi hususlarda önemle alçak ses yoğunluğunda konuşmalara özen gösterilmeli, dinlenen müzik gibi sesli materyallerin sesini en alçak seviyeye (sadece kendilerinin duyacağı minik tınılara) getirmelidir.
– Sokaklarda, caddelerde mahalle sakini veya misafir dostlar (telefon ile veya yanındakilerle iletişimde) alçak ses ile konuşmalıdır.
– Araç sahipleri (motosiklet, binek oto ve diğer motorlu araçlar) bilmelidir ki her gaza ve kornaya yüklenişlerinde çıkardıkları ses üst seviyede hanelerde, beyinlerde yankılanmaktadır. Özellikle geç saatlerde seyir halinde açtıkları müzik sesleri saygısızlığın ve rahatsızlığın üst seviyeleridir. Ayrıca Sokaklarda yaşayan dostlarımız (kedi, köpek vb. gibi) için de araç hızları tehlike arz etmektedir.
– İşletme sahibi mekânların tümü bu söylem ve eylemlere azami dikkatle davranmalı, ayrıca kaldırımları işgalde yaya geçişlerini kısıtlayıcı düzenden kaçınmalıdır. Unutmamalıdır ki her türlü eylem, söylem ve hallerde bizler birbirimizin aynasıyız.
Kent kültürü duyarlılığı taşıyan, değerli ve güzel alışkanlıkları yaygınlaştıran tüm iyi niyetli uyarı girişimleri gerçekleştirilirken, asla hedef saptırılarak kişi özgürlüğüne, hakkına, hukukuna, tercihine, yaşam tarzına, giyimine, cinsine, dini ve etnik kimliğine tacizle saldırı ve kısıtlama yapılmamalıdır.
Görüntü ve gürültü kirliliğini önleme sanatında, Neil Armstrong’un sözlerinde olduğu gibi bizler için küçük ama insanlık, doğa ve yaşam alanları olan kentler için büyük adımlar atmada hep birlikte yol almaya ne dersiniz!
Değerli dostlarım; Unutmadan, unutturmadan, Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK, Silah arkadaşları, yakın dostları ve Halkımıza minnet, sevgi ve saygımla 30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutluyor, modern çağımızın bir adım ilerisi medeniyet seviyesine erişmemizi diliyorum.
"Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz." Mustafa Kemal ATATÜRK
Sanatın ışığında, kent kültürünün kucakladığı güzelliklerle donanan yarınlara doğru, bir sonraki sohbetimizde buluşmak üzere güzel gönüllerinize bir şiirimi, youtube’da ( Aynı camdan bakan iki çift gözle İKİMİZ https://www.youtube.com/watch?v=tCddasY4XsM ) yayımladığım bir şarkımı ve yağlı boya remimin görselini bırakıyorum. Sağlıkla, insanlıkla ve sanatla kalın.
ÖPMEK NE GÜZELMİŞ
Küsmüş gibi işveyle bakınmış iki gözden
İsyanla akan yaşları öpmek ne güzelmiş
Özlemle yürekten dökülen her acı sözden
İsyanla çıkan taşları öpmek ne güzelmiş
Perihan KOCA.
FACEBOOK YORUMLAR