İçimizi kemiren bir duygu: yalnızlık. Bazen kalabalıklar içinde bile kendini hissettirir, bazen ise doğanın kucağında, tek başımıza olduğumuz anlarda huzur verir. Yalnızlık, en basit tanımıyla, kimseyle duygusal bir bağ kuramamak, kimseyle kendini yakın hissedememek demektir. Bu durum, insanın kendini yalnız hissetmesine yol açar. Ancak, burada önemli bir nokta var: İnsan, aile içinde, bir topluluğun parçası olsa bile kendini yalnız hissedebilir. Hatta evli çiftler bile bu duyguyu yaşayabilir. Çünkü yalnızlık, fiziksel bir yalnızlıktan ziyade, içsel bir bağ kuramama durumudur.
Günümüzde, insanoğlunun giderek artan bir egoizm içerisinde olduğunu görüyoruz. Her nesil, bir öncekinden daha bencil, daha çok kendini düşünen bireylerden oluşuyor. Bu durum, insanları birbirinden uzaklaştırıyor ve sonuç olarak, kimseye güvenemiyoruz, kimseyle bağ kurmak istemiyoruz. Teknoloji sayesinde herkesle iletişimdeymişiz gibi bir yanılsama yaşıyoruz, ancak bu ilişkiler son derece yüzeysel ve anlamsız. Bu durum, bizi bir ikileme sürüklüyor: Bir taraftan insanlara ulaşmak isterken, diğer taraftan onlardan uzak duruyoruz.
İnternet, Medya ve Sanal Bağlar
İnternet, modern zamanın en büyük iletişim aracı. Ancak, herkesle iletişimde olma olanağı varken, kimseyi aramıyoruz, birbirimize sesli mesajlar bırakıyoruz. Sanki karşımızdakini duymak istemiyoruz gibi. Semboller göndererek konuşmayı bitiriyoruz, ancak bu iletişim değildir. İletişim, insan dokunuşu gerektirir; kalplerimizin birbirine dokunması gerekir. İnternet üzerindeki iletişim, yüzeysel ve sığ kalır.
Modern dünya, özellikle medya aracılığıyla bizleri yalnızlığa itiyor. Medya her zaman, para kazanmak ve reyting almak için yalan, dolan ve yanlış bilgilerle dolu haberler yapar. Eskiden haberler sadece duyurulurdu, kimse yorum yapmazdı, şimdi ise herkes haberi yorumluyor ve kimse gerçeği eğip bükmekten utanmıyor. Medya, reyting almak için insanları sıkıldıkları hayatlarından koparacak, fantezi dünyasına sürükleyecek yapımlara yöneliyor. Çünkü insanlar, bu dünyadan kaçıp başka bir aleme girmek istiyor. İhanet, entrika içerikli filmler ve diziler de insanları kendi iç dünyalarına sürükleyerek yalnızlaştırıyor.
Gençler, interneti bizden daha iyi kullanıyorlar ve sanal da olsa birçok insanla etkileşim kuruyorlar. Ancak, bu iletişim bağ kurmak mıdır, yoksa yalnızlıktan kaçış mı? Bu, bir rahatlık alanıdır. Kimse bizi rahatsız etmez ve kendi dünyamızda oluruz.
Müptelası olduğumuz sosyal medya, kaliteli bir yalnızlıkla kendimizi sorgulama ihtiyacımızı elimizden alıp bizi sanal bir oyuncakla oyalıyor. Sosyal medyada beğeni almak, çok sayıda arkadaşa sahip olmak, bize gerçek bir yakınlık hissi vermiyor. Gerçek hayatta, pek çok arkadaşımız olsa bile, günün sonunda anlaşılmadığımızı ve yalnız olduğumuzu hissedebiliriz.
Yalnızlık Bazen Gereklidir
Aslında yalnızlık bazen gereklidir. Yalnızken kendimizi en doğru şekilde analiz edebiliriz. Çünkü analiz, sebep-sonuç ilişkilerini değerlendirmeyi ve duygularımıza anlam vermeyi gerektirir. Bu süreçte yalnız olmak, içimize dönmek, derinlemesine düşünmek için önemlidir.
Örneğin sanatçılar, yazarlar, filozoflar yaratıcı yönlerini yalnız kaldıklarında ortaya çıkarırlar. Bu, yalnızlığın iyi yanı elbette. Büyük eserler vermek, kararlar almak, kişinin kendini ve hayatı sorgulaması için bu yalnız geçirilen vakite ihtiyacı var. Yaratım süreci, konsantrasyon gerektirir, bu yüzden kaliteli bir yalnızlık gerekir. Ancak, toplumdan kopuk olmak, kaliteli yalnızlık değildir. Bir iş yaparken konsantre olmak için yalnız kalmak, toplumdan tamamen soyutlanmak anlamına gelmez. Yalnızlığımızı toplumdan kopmak için değil topluma katkı verebilmek için kullanabiliriz.
Kendi İçimize Kaçmak
Bazı insanlar, toplumdan uzaklaşarak doğaya kaçar, kendileriyle baş başa kalmayı tercih ederler. Bu da bir seçimdir, baş ağrısından kaçma çabasıdır. Elbette herkes haz duyduğu yere gitmek ister. Ancak, önemli olan, birbirimizle geçinmeyi bir gereklilik olarak görmektir. Çünkü tüm toplumsal sorunların temelinde, doğamızı anlamamak yatıyor. Doğamızı anlamadığımız için başkalarına hak veremiyoruz, taviz veremiyoruz ve bu yüzden sürekli çatışma halinde kalıyoruz. Yalnız hissediyoruz çünkü başkalarını anlamıyoruz, empati kuramıyoruz. Herkes kendi derdine düştüğü için başkasını düşünemiyoruz.
Kendi içimize kaçmanın, bazen haz veren ya da acıyı dindiren bir yanı olabilir. Ancak, bu durumda sürekli kalmak sağlıksızdır. Eğer çözümsel bir değerlendirme yapamıyorsak, içimize kapanmak bizi karanlık bir mağaraya sürükler. İhtiyacımız olan şey, insanlarla doğru bağlar kurmaktır. Geri çekilmek, yalnızlaşmak, başkalarıyla yeni bağlar kurmaya hazırlık değildir. Varoluşumuz birbirimize bağlıdır. Toplumdaki istisnai kaçışlar, toplumu değil, bireyi bozar. Sağlıklı varoluş, kavgalı bile olsak, beraber olmaktır. Yalnız yaşamak, tüm hastalıkların başıdır.
Yalnızlıkla Nasıl Başa Çıkılır?
Yalnızlık hissiyle başa çıkmak için ilk adım, bu duyguyu analiz etmek ve nedenlerini anlamaktır. Neden kendimizi yalnız hissediyoruz? İçinde bulunduğumuz koşullar neler? Bu soruların cevaplarını aramak, bizi doğru yola götürecektir. Çünkü eğer biz sadece duygusal reflekslerle hareket edersek ya hazza koşarız ya da acıdan kaçarız. Ancak, sebepleri analiz edersek, mutsuz olduğumuz koşulları değiştirmek için bir yol çizebiliriz.
Bireyselcilik ve Doğanın Kanunları
Doğanın kanunları değişmez ve birey her zaman egoist yapısını korumaya çalışacaktır. Ancak, daha mutlu olabilmek için taviz vermenin gerekliliğini anlayacağız. Aksi halde, “ben bilirim” modunda yaşarsak, kimseyle yaşayamayız ve tek başımıza geçen bir hayatımız olur. Tek başına yaşamak, kanserden bile daha kötüdür. Çünkü böyle bir durumda, kimseyle bağımız olmaz. İnişli çıkışlı bir ilişki içinde olmak bile, yalnız yaşamaktan daha iyidir. Yalnızlık, ileride çok daha büyük bir sorun haline gelecek ve tüm hastalıkların sebebi olarak görülecektir. Çünkü hayat, birbirine bağlı bir sistemdir ve hiç kimse diğerlerinden bağımsız değildir. Biz ise bağımsız olmak istiyoruz, bu yüzden doğaya ters düşüyoruz ve hastalanıyoruz. Damar hastalıkları, kanser, tansiyon, stres gibi tüm sorunların temelinde, aramızdaki bağları doğru kuramamak yatıyor.
‘İnsan ilişkileri yüzünden psikolojimiz de bozuluyor ve terapistlere gidiyoruz’ diyeceksiniz, doğru. Ancak diğer taraftan yalnızlık da insanı hasta ediyor. Peki, toplum mu yoksa yalnız kalmak mı bize daha çok zarar verir? Yalnız kalmak daha büyük bir problemdir. Toplum içinde sorunlarımız olabilir, ancak en azından çözüm arayacak koşullarımız olur. İnsan, tek başına yaşamak için yaratılmamıştır. Biz sosyal varlıklarız ve aramızdaki bağlar sayesinde gelişiriz. Yalnızlık, yaratılışın amacına ve doğasına terstir.
Evrimsel araştırmalar gösteriyor ki, insan türünün gelişimi, birlikte yaşamaları sonucunda gerçekleşmiştir. Grup halinde avlanmak, hayatta kalma mücadelesini birlikte vermek, aralarındaki iletişimi geliştirmek, insan türünü diğerlerinden farklı bir noktaya taşımıştır. Eğer insan tek başına yaşasaydı ne zekasıyla ne de fiziksel gücüyle bugüne ulaşamazdı.
Doğa, integral ve entegre bir sistemdir. Toplum da bu sisteme dahildir. Cansız, bitkisel ve hayvan seviyelerinde bile her şey bir denge içinde yaşar. İnsan ise, aklıyla bu dengeyi anlamalıdır. Her istediğimizi yapamayız, her istediğimizi alamayız. Gerçek hayatta belli bir denge vardır ve o dengeye göre yaşamamız gerekir. Toplum içinde de hepimizin bir denge ve ahenk içinde olması gerekir. Geçmişte, herkesin var olmak, gelişmek ve büyümek için bu anlayışı vardı ve toplum birbirini tamamlıyordu. Eğer bizler de tamamlayıcı bir toplum olarak devam etmezsek, toplum olarak çökeriz. Birlik ve beraberlik, ahenk, toplumlar için son derece önemlidir.
İnsanlık, bir örümcek ağı gibi birbirine bağlıdır ve bir yerde yaşanan olay, dünyanın diğer ucundaki insanları da etkiler. Hiçbir şey bu sistemin dışında değildir. Dolayısıyla, kimse “benim kimseye zararım yok” diyemez. Çünkü, toplumdan besleniyorsak, topluma da katkı sağlamamız gerekir. Kendimizi izole edip de yapmamız gereken katkıyı yapmamak tehlikelidir.
Ego, Bağ Kurmanın Önündeki En Büyük Engel
İnsanların birbirlerinden uzaklaşmasının, yalnız hissetmesinin en önemli nedenlerinden biri, egolarımızın her nesilde büyümesidir. Egomuz ne kadar büyükse, bencilliğimiz o kadar artar ve başkalarıyla doğru düzgün bağ kurmamız zorlaşır. Bu durum, başkalarına verdiğimiz değeri azaltır ve arkadaşlıkları kaybetmek bile bizi pek etkilemez. Bu yüzden insanlar boşanıyor, tekrar evleniyor ve yine boşanıyorlar, çünkü sebeplerin köküne inmiyoruz.
Her ne kadar egolarımız büyüse de insanların aile olmanın önemini fark edecekleri bir nokta gelecektir. Çünkü tek başına yaşamanın ızdırabı daha ağır basacaktır. Bu zorunluluk, bizi aile hayatının, evliliğin ve çocukların normal olduğunu anlamaya itecektir. Hayat, bazen istemediğimiz şeyleri bize yaptırır, bizi bir anlayışa getirir ve en sonunda doğrunun ne olduğunu anlarız. İnsanoğlunun gelişimi, bizi sonunda mutlu bir aile içerisinde var olma koşuluna götürecektir.
Modern Kölelik ve Yalnızlık
Günümüzün koşullarında, uzun çalışma saatleri, trafik, geçim derdi gibi nedenlerle, ailemize vakit ayırmakta zorlanıyoruz. Bu durum, kalabalıklar içinde yalnızlaşan bireylere dönüşmemize neden oluyor. Toplumun bir parçası olabilmek ve kabul görebilmek için modern köleliğin getirdiği bu yalnızlığa katlanıyoruz. Ancak, bu durumdan kurtulmanın yolları da var. Boş zamanlarımızı ailemizle geçirerek, bu bağı güçlendirebiliriz. Hafta sonları birlikte zaman geçirmek, tatillerde beraber bir yerlere gitmek, aile bağlarımızı güçlendirmenin en önemli yollarından bazıları… Eğer bu bağlara önem vermezsek, onları sürekli yenilemezsek, zamanla birbirimizden koparız.
Taviz Vermek ve İlişkiler
‘Kötü giden bir ilişki, yalnız olmaktan iyidir diyorsunuz, ancak yalnız kalmamak için ilişki sürdürmek saygısızlık olmaz mı?’ diyeceksiniz. Haklısınız ama hayatta hepimiz birbirimizi kullanırız. Severek evlendiğimiz zaman bile kullanırız, çünkü haz alırız. Önemli olan niyetin iyi ya da kötü olmasıdır. Eğer iki insan severek evlendiyse ve sonra sorunlar yaşıyorsa, bunu çözmeye çalışmalıdır. Kaçmak daha kolaydır, ancak ilişkiye yatırım yapmak gerekir.
İlişkilerde taviz vermek istememek kibirden, gururdan kaynaklanır. İlişkiyi kontrol etmek istemek, ilişkiyi zedeler. İlişkiyi kontrol eden şey, aramızdaki iyi bağ olmalıdır. Eğer sevgiye yönelik çalışmıyorsak, sorun yaşarız. Egolarımız büyüdükçe, kopukluk artar ve ilk günkü heyecan kalmaz. Ancak, sevgiyi karşılıklı tavizlerle arttırabiliriz. Atalarımız gibi beraber yaşlanıp, birbirimize değer vererek ilişkimizi güçlendirebiliriz. Ama biz bu sıçramayı yapamıyoruz.
Peki ne yapalım? İlişkilerde birlikte olumlu şeyler yaparak mı, yoksa olumsuz koşullar karşısında birlikte çabalayarak mı daha çok bağ kurulur? İkisini de yapın. Eğlenmek de önemlidir, zorlu koşullarda yan yana olmak da önemlidir. Hayat inişli çıkışlıdır ve önemli olan, bu süreçleri beraber geçirmektir.
Evlilikte birbirimize doğru yaklaşım bizi yalnızlıktan kurtarır, ancak evliliği güçlendirmek gerekir. Evlilik, sürekli üzerinde çalışılması gereken bir şeydir. Sorunlar elbette olacaktır, ancak önemli olan, bu sorunların üstesinden birlikte karşılıklı destek ile gelerek ilişkimizi tazelemektir.
Yabancılaşma ve Çözüm
Kısaca çevremizdeki insanlarla yabancılaşmamızın nedenlerini anlamalıyız. İnsanlarla neden iyi, güvenilir, sağlıklı ilişkiler kuramıyoruz? Bu sorunun cevabını bulmalıyız. Eğer sebepleri anlarsak, yani sorunumuzun ego olduğunu, kendimize verdiğimiz önemin diğerlerinden daha fazla olduğunu fark edersek, o zaman daha iyi bir gelecek için karşılıklı olarak taviz vermemiz gerektiğini anlarız. Taviz vermenin bizi daha iyi bir yere götürdüğünü görürsek artık bize zor gelmeyecektir.
Kendini hiçbir yere ait hissetmeyen, derin bir yalnızlık içinde olan insanlara tavsiyem, yerlerini değiştirmeleridir. Bu, kötü bir şey değildir. Dünyadaki en ilginç insanlar, kendisini bu dünyaya ait hissetmeyen insanlardır. Bu insanlar, çok özel bir arayış içerisindedirler ve içsel gelişimlerine önem verirler.
Yalnızlığın boşluğunu çevreyle doldurmak zorundayız. Sonsuza kadar kaçamayız. Yalnızlıktan haz alsak bile, belli bir yerden sonra bir bağ kurmak zorundayız. Çünkü ancak o zaman kendimizi tamamlayabiliriz ve insan seviyesinin ayrıcalıklarını hissedebiliriz.
Mutlu Meydan
FACEBOOK YORUMLAR