Darita ne kadar zamandır yürüdüğünü bilmiyordu. Yol sonsuzluğa uzanan bitimsiz bir acıydı. Çukura girip çıkan ayakların hissetmiyor ayaklarından sızan kan adeta dudaklarına ulaşıyordu.
Darita’ya kendi topraklarını, büyüdüğü evi bırakmak çok acı veriyordu.
Tüm çocukluğunu geride bırakıyor. Anılarını, hayallerini, eşyalarını bırakmış olmak ondaki ait olma hissini de yok ediyordu. Kolyesine dokundu istemsizce okşadı kolyeyi bir bunu alabilmişti yanına kalan geçmişi yokluktu; koca bir hiçlikti. Nasıl olmuştu tüm bunlar, O güzelim evindeki mutluluk çığlıkları, acı dolu seslere dönüşmüştü. Onlarla birlikte göç eden birçok aile vardı.
Tümünün yüzünde acı ve hiçlik duygusu vardı. Çocuklar olan bitenden habersiz gülüyor koşuyor oynuyorlardı. At arabaları ile gidenler daha şanslıydı. Gözleri Sale takıldı elindeki bez bebekle oynayarak ilerliyordu. Çocuklar savaşı acıyı içlerinde bir yerlerde mutlaka hissediyorlar diye düşündü Darita. Yıl bin dokuz yüz on ikiydi keşke başka bir yıl olsa keşke savaşın olmadığı sımsıcak yazların, renkli ilkbaharın , karlı kışın olduğu güzel ve huzurlu bir yıl olsa keşke yıl bin dokuz yüz on iki olmasaydı. Darita yaşadığımız topraklarda nasılda bir anda kaos yaşamaya başladı diye düşündü..
Göçler yaşanmış, aileler birbirlerini kaybetmişlerdi. Birçok ailede yeni bir yaşam ve yarınlara umut adına yollara düşmüştü. Annesi Selime’ye döndü anne biraz mola verelim çok yorulduk. Haklısın kızım bir şeyler yiyelim. Sofra bezi serildi, kardeşi Obrin koşa koşa yanlarına geldi . Sofra bezi açıldı biraz ekmek, şeker ve su vardı . Annesi şekeri damağınıza yapıştırın ekmeği öyle ısırın çok lezzetli olacak emin olun. Hepsi öyle yaptılar sadece babası bayram yapmadı o lezzetli bir tat istemiyordu.
Hadi Darita yolumuz uzun toparlanalım dedi Selime. O kadar dağıldık ki nasıl toparlanacağız anne diyemedi. Avuç içi kadar bir toprak için hem de kendilerine ait olmayan bir toprak parçası için tüm geçmişlerini arkalarında bırakıp gidiyorlardı işte. Annesinin bakırlarla dolu çiçekli masa örtülerinin pencerelerinden sarktığı, rengarenk sardunyaların güneşe merhaba dediği mutfakları geldi gözünün önüne ve annesinin yaptığı yahninin kokusu burnuna dek geldi ah o soğan nasılda lezzetli yapıyordu yahniyi, yan komşuları Emine Teyzenin sıcak gözlemeleriyle ve sımsıcak gülümsemesiyle mutfak kapısında girişini hayal etti.
Şimdi Nerdeydi? Emine Teyze o güzel mutfakları hep geride kalan anılar olarak mı kalacaktı? Umutsuzca doğruldu. Selime kocasının alnında biriken teri usulca sildi, sırtına destek verip mintanını değiştirdi.
Babasının bedeni öksürükten sarsılıyordu. Günden güne eriyor, soluğu kesiliyor öksürüğü günden güne artıyordu. Darita babası için endişeleniyordu. Darita ailesinin geleceği için daha çok endişeleniyordu.
Mevsim bahara ermişti köyünü hatırladı; Yeşille mavinin birbirine karıştığı, derelerin umarsızca taşları okşadığı, yüksek ağaçların gölgelerinde yürüyüşler şenlikler yaptıkları Breznista. Artık hayal ülkesi olan Breznista. Darita annesinin günlerce, gecelerce gözyaşı döktüğünü gördükten sonra kendi dünyasında birden ıssızlaşıvermişti.
Dostları arkadaşları, sırdaşları geride kalmıştı. Şimdi kime derdini anlatacak kiminle gülecek, kimlerin dertlerine sırdaş olacaktı. Tüm yaşamları geride kalmıştı işte. Kavala’ya ne kadar yolumuz kaldı anne? En az iki günümüz Darita diye seslendi annesi. Kardeşi Sale takıldı gözleri. Kanadı kırık bir kuş gibiydi, sanki tüm gözyaşlarını minicik yüreğine akıtıyordu.
Tüm ailesinin üstüne kopkoyu bir hüzün bulutu çöküvermişti. Evsizliğin, kimsesizliğin, vatansızlığın soğuk kolları sarıp sarmalamıştı dört bir yanlarını. Annesinin kömür karası gözleri korku yüklüydü, tedirgindi, huzursuzdu. Annesi babası için endişeleniyordu yol uzun ve zorluklarla doluydu.
Gece olduğunda, çocuklar arabaların içlerinde büyükler sağa sola sığınarak uykuya dalmışlardı. Darita uyuyamıyordu, gelecek günler neler getirecekti korkuyordu ama kalbi ufacık bir yerinde umutta besliyordu.
Gece boyunca yaşam umuttur, umutlarımı ailem için yeşertmeliyim onlara güç vermeliyim diye sayıkladı durdu.
Ertesi güne biraz daha mutlu uyandı Darita. Yola çoktan koyulmuşlardı .Kavala’ya varmışlardı. Gemide nefes alacak yer yoktu öylesine sıkışmışlardı ki kıpırdamak nerdeyse imkansızdı sıkıca kardeşlerinin elini tutuyordu onları kaybedemezdi. Annesi az ötesinde, babası bitkin ve huzursuzdu.
Gemi yolculuğu umduğundan uzun sürdü . Artık başka bir ülkenin topraklarındaydılar.
Dorita düşündü her göç eden insanın birde hikayesi olmalı dedi kendi kendine. Buradaki insanlar eni konu onlara gülümsüyordu, bakışları sıcaktı. Darita’nın yüreği biraz nefes almıştı. İsmi okunanlar bir adım öne diye bağırdı bir görevli. Annesi panikle Darita’ya neler oluyor kızım diyordu.
Darita delicesine düşkündü annesine onu rahatlatmak için bir söz aradı bulamadı. Topluluklar halinde ayrılmışlardı. Kimileri okullara kimileri boş binalara yönlendiriliyordu. Darita ve ailesine boş bir ev düştü.
Taş her yanı yıkılmış, dış kapısı bile olmayan bir evdi . Evleri olmuştu. İçini tarif edilmez bir mutluluk sardı annesi evi temizlemeye başlamıştı bile. İki üç komşu bir anda, yatak tencere, döşek eni konu lazım olacak eşyaları getirmişlerdi. Bir de dumanı üstünde tüten sımsıcak bir çorba. Darita ve ailesi çok şaşkındı yapılan bu yardımların gölgesinde mahcup olsalar da şaşkın ve mutluydular. Üzerlerindeki yük hafiflemişti uzun zaman sonra başlarında bir çatıyla uyuyorlardı.
Sabah babasının öksürüğü, feryadıyla uyandı Darita bir şeyler oluyordu. Annesi telaş içinde babasını yatakta doğrultmaya çalışıyordu.
Darita ise yatağın kenarında dikilmiş babasının köpüren dudaklarına, yerinde durmayan gözlerine bakıyordu. Geçen zaman bir asır mıydı? Birkaç saniyemi ayırt edemedi annesinin acı dolu çığlıkları tek odalı evlerini sarsıyordu çığlıklara komşular yetişti. Günler birbiri ardına geçiyordu, acı doğallaşıyordu, Dorita annesi için daha güçlü olmalıydı artık.
Evleri konu komşunun yardımıyla yaşanacak hale gelmişti. Güzel kasabaydı yeşillikler içinde, köylüler akşama kadar durmaksızın çalışırlardı. Yeni evlerinin adı Kırklareli’ydi. Her şey yolunda olsa da huzur ve güven içinde hissetseler de para kazanmaları gerekiyordu.
Aniden bir karar verdi Kaymakama gidip iş isteyecekti yüreği korku doluydu ama yapacaktı. Sonunda tekstil fabrikasının 15 yaşında en küçük işçisi olmuştu. Her sabah mutlulukla uyanıyordu kardeşleri için bir hayat hazırlıyor olma düşüncesi onu çok mutlu ediyordu .
Fabrikanın en iyi çalışanlarından biri olmuştu. Kardeşi Sale ve Obrin’i okula yazdırdı. Sale ‘in ismi yeni kimliğinde Suzan, Obrin’in ki Osman oluvermişti. Bunların hiç önemi yoktu yeter ki evlerinden çok uzakta olsalar da, bu yeni düzenlerini bozacak bir felaket olmamasıydı.
Darita sarı uzun saçları, zarif boynu endamıyla çok güzel bir genç kız olmuştu. O kadar çok görücü geliyordu ki annesi Selime artık seç birini kızım demekten yorulmuştu.
Olamaz anne ben evlenemem kardeşlerim okuyacak ben çalışacağım ben evlenemem. Bunu aklından çıkar dedi ve hızla kapıyı çekip avluya çıktı. Selime hanım yeni evlenecek kızlara çeyizler yapıyor eve böyle bir kaktı sağlıyor zaman zamanda tarlaya ürün ekmeye ya da toplamaya gidiyordu.
Darita çok mutluydu çünkü kardeşleri okulda çok başarlıydı özellikle Osman çok zeki bir çocuktu. Günler böyle birbiri ardına geçiyor zaman acıları, yoklukları, özlemi hafifletiyordu. Selime’nin en büyük dayanağı kızıydı onun için üzülse de o olmasa ben ne yaparım diye düşünmeden de edemiyordu.
Yeni hayatlarına, yaşadıkları yeni topraklara alışmışlardı ama annesinin de Darita’nında yüreğine Breznista’nın o güzelim dağları nehirleri, ovaları, oradaki dostları zaman zaman tüm özlemiyle gelip yerleşiyordu.
Darita ocağa çayı koyarken pencereden yola bakıyordu. Annesi artık iyice yaşlanmıştı gözlükleri burnunun üzerinde el işini yapıyordu. Bekliyorlardı , umudu, aşkı ,sevgiyi, huzuru bekliyorlardı, kurabiyelerin ,böreklerin kokusu tüm odayı sarmıştı. Darita önüne düşen beyaz perçemini geri itti. Saçlarını güzelce tekrar topladı. Annesiyle yaşlanmak nasılda huzur vermişti ona kardeşlerinin mutluluğu ve kapısı kapanan duvarları olan bir evden başka hiçbir beklentisi olmamıştı.
Ne aşk , ne özlem , ne sevgili , ne çocuk en en önemlisi güvenli bir ev ve kardeşleriydi. Kırışmış ellerine baktı mutlulukla gülümsedi. İşte uzakta iki gölge belirdi. Kardeşleri geliyordu.
Annesiyle mutlulukla birbirlerine sarıldılar. Başarılı umut dolu , güzel evleri , çocukları olan kardeşleri geliyordu. Darita’nın a damağa yapışan kesme şeker ve üzerine yenen ekmeğin tadıyla doldu. Hayatında yediği en lezzetli ekmekti.
Merve Çapan
FACEBOOK YORUMLAR