Çocuk hakları sözleşmesini imzalayalı otuz yıl, meclisten geçmesinin üzerinden yirmi beş yıl geçmesine rağmen, toplumda çocukların yaşamında hiçte etkin rol almamaktadır. Pedofili, ensest, pornografi,Seks turizmi, çocuk fuhuşu ve cinsel sömürü toplumun her yanında varlığını çok etkin hissettirmektedir.
Türkiye’de yirmi yedi ilde otuz çocuk izleme merkezi bulunmaktadır.Ülkemizde çocuk istismarı son on yılda yaklaşık üç kat artmış durumda, çok acı ki yılda sekiz bin çocuk istismara uğramaktadır.
Bu küçük bedenlere dokunan eller insan görünümünde ki şeytanlara ait. Bizlere toplum olarak ruhumuzda derin izler bırakan acılar çektiriyorlar.
Dünyada her beş çocuktan ikisinin fiziksel, duygusal ya da cinsel istismara uğradığını ve ihmal edildiği görünen bir gerçektir. Uzmanlarsa cinsel istismar vakalarının ancak yüzde on beşinin adli kurumlara ulaşabildiğini söylüyor. Bu güzel çiçekler acımasızca koparılıyor, çiğneniyor ve bizler toplum olarak hiçbir şey yapamıyoruz. Küçücük bedenlerine vahşice acılar çektiriliyor.
Şarkıları olan o minicik yüreklerden acı çığlıkları yükseliyor. İnsanlık tarihi boyunca, her kültürde her zaman diliminde var olagelmiş bir sorun. Çocuk istismarı bir halkın ruhsal sağlık sorunu aslında. Çocuk istismarının ve tacizinin çok olduğu ülkelerde halkın ruh sağlığının yerinde olduğunu asla söyleyemeyiz.
Çocuk tacizi tıbbi, hukuki ve sosyal yönleri olan çok önemli bir sorundur ve ülkemizde bu sorunun her gün farklı bir boyutunu yaşamaktayız.
Cinsel istismarın gizli kalan kısmı ise çok uzun sürekli psikolojik ve fiziksel sorunlara neden olmakta ve ne yazık ki ülkemizde töre, adet ayıp gibi normlarla örtülüp bastırılmaktadır. Biz ebeveynler olarak çok dikkatli ve tepkili olmayız. Eğitimciler, sağlık çalışanları, psikologlar, hukukçular, medya adli birimler bir arada çalışmalı.
Toplum olarak birlik olmalı ve beraber tepki göstermeli toplumda farkındalık yaratmalıyız. Nerdeyse her gün cinsel saldırıya uğrayan beş, altı yaşlarında hatta daha küçük çocuk bedenlerinin tecavüze uğrayarak ölümle pençeleştiğine seyirci kalıyoruz.
Bu minicik canlar hastane odalarında yaşama savaşı verirken, bizim utancımız acımız, umudumuz, yarınlarımız, masumluğumuz, karanlıklara gömülüp yok olup gidiyor. En doğal hakları olan yaşam hakları ellerinden alınan bu minicik bedenlerin arkasından acıyla haykıran anne babalarının çığlıkları her duyarlı insanın yaşadığı evlerde çınlıyor.
Oysa ki çocuklarımızın şartlar her ne olursa olsun toplum olarak koruyup kollamak onların güven huzur ve mutlu şekilde yaşamalarını sağlamak en önemli görevimiz olmalı.
FACEBOOK YORUMLAR